1899 Dizi İncelemesi: Platon’un Mağara Alegorisi

Editör:
Işılay Güzel Yılmaz
spot_img

Netflix‘in çok sevilen Alman yapımı Dark dizisinin yaratıcıları tarafından, yine Netflix için hazırlanan 1899, 17 Kasım 2022 tarihinde Netflix kütüphanesine eklendi. Yaratıcı ekip arasında Jantie Firese ve Baran bo Odar gibi isimler yer alıyor. Diziyi dram, gerilim ve gizem kategorilerinde değerlendirebiliriz. Dizi bir Alman yapımı olsa da, dizide çok farklı diller konuşulduğuna tanık oluyoruz. İngilizce, Almanca, Japonca, İspanyolca ve Fransızca. Bu sayede ortaya çok kültürlü bir iş çıkmış oluyor.

Dizide yer alan oyuncularsa şöyle: Emily Beecham, Mathilde Ollivier, Andreas Pietschmann, Lucas Lynggaard Tønnesen, Miguel Bernardeau, Aneurin Barnard, Maciej Musiał, Clara Rosager, Yann Gael.

”Beyin göklerden daha uçsuz bucaksızdır. Yan yana koyacak olsak, biri diğerini kolayca içine alır, hatta bir de seni. Beyin, denizlerden daha derindir. İki maviliği karşılaştırsak, biri diğerini içine çekebilir. Süngerin çektiği bir kova su gibi.”

Dizi bu cümleler eşliğinde derin maviliklerle, gotik görünümlü bir mimari yapıyla, bir piramit ve nihayetinde dört bacalı bir gemi görüntüsüyle seyirciyi selamlıyor. Bir girdaba dönüşen görüntünün içinde Maura karakteriyle tanışıyoruz. Akıl hastanesi görüntüleriyle birlikte babanın kızına kötülük yaptığı fikri aklımıza yerleşiyor.

Maura’nın kabusu olduğunu düşündüğümüz görüntülerden sonra, Maura Kerberos adlı gemide uyanıyor. Uyandığı odada, yerde bir gazete haberi buluyor.

”Buharlı gemi okyanusta kayboldu. Prometheus dört aydır kayıp.”

Kerberos, Prometheus isimli gemiler, yunan mitolojisinden faydalanılarak isimlendirilmiş. Bu dikkat çekici bir detay olarak karşımıza çıkıyor. Aynı kodlardan türemiş gibi verilen isimlerin, aynı gemi şirketine ait olduğunu anlıyoruz. Tıpkı bir proje sıralaması yapmak gibi.

İlk bölüm karakterlerle tanışmakla geçiyor. 1500’den fazla yolcu ve mürettebatla yol alan gemide, diziyi omuzlanacak karakterleri tanıyoruz.

1899 yılında tek başına bir kadın olarak seyahat ettiği gemide Maura,  ilk bakışta çok da hoş karşılanmıyor. Maura tıp eğitimi almış bir kadın. O dönemde kadınlar İngiltere’de bu eğitimi alsalar bile doktorluk yapamıyorlar.

”Böyle yapıyorlar değil mi? Dünyayı gösteriyor, sonra el sürmemizi yasaklıyorlar.”

Kadınlara dair kısıtlamaların asla bitmediğini görmek üzse de, dizinin buna atıfta bulunmuş olması detayı güzey bir ayrıntı olarak değerlendirilebilir.

Maura’ya abisinden gelen mektup sayesinde, Maura’nın tuhaf bir durumda olduğunu işaret eden ilk izlenimi seyirci olarak dikkatimizi çekiyor.

Karakterler

Sırasıyla geminin kaptanı olan Eyk, Clemence, Angel, Olek, Ling Yi, Tove, Krester, Ramiro, Jerome, Iben, Lucien, Daniel gibi karakterlerle tanışıyoruz.

Gemide yakından tanıdığımız bu karakterlerin, hepsinin bir şeylerden kaçtığını fark ediyoruz. Bölümler ilerledikçe nedenleri de tek tek açıklanıyor.

Birbirine aşık iki erkek, Angel ve Ramiro… Herkese kendilerini kardeşmiş gibi tanıtarak geçmişlerini bırakıp yeni bir başlangıç için gemiye binmişler. Eyk, karısını ve çocuklarını yangında kaybetmiş acılı bir adam olarak gemiye kaptanlık ediyor. Clemence ve Jerome, yeni evlenmiş bir çift olarak balayındalar, fakat birbirlerine olan davranışlarından bunun bir aşk evliliği olmadığını anlıyoruz. Ling Yi ve annesi, yanlarında Virginia isimli bir kadınla seyahat ediyorlar. Hal ve tavırlarından bir şeyler sakladıklarını anlıyoruz. Ling Yi, yolculuğa arkadaşını yanlışlıkla öldürüp, onun yerine geçerek çıkabilmiş. Bu durumla ilgili pişmanlıklarını izliyoruz. Krester de tıpkı Angel ve Ramiro gibi eşcinsel bir erkek, fakat yaşadıkları yerde kabul görmeyen bu durum nedeniyle gemiye binmişler, yaşadıkları geçmişten kaçıyorlar. Krester’in erkek bir çocukla yakalanması sonrasında; o çocuğun babasının, kaybına karşılık kız kardeşine tecavüz ettiğini öğreniyoruz.

Özetle, gemideki bu öne çıkan karakterlerin hepsi, geçmişi geride bırakıp yeni bir hayata başlamanın peşindeler diyebiliriz.

Tüm bu saklanmış hatıralar bir kenarda dururken, gemiye gönderilen koordinatları takip edip dört ay önce kaybolan Prometheus gemisine ulaşıyorlar. Gemide yolculuk eden kimseyi bulamıyorlar. Dolaba kilitlenmiş küçük bir çocuk hariç: Elliot.

Elliot’ı Prometheus’tan alıp Kerberos’a getiriyorlar ve sonrasında bir dolu gizemli görüntüyle baş başa kalıyoruz. Ölmüş insanların görüntüleri onlardan bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor.

Elliot bulunduğu andan itibaren hiç konuşmuyor. Sordukları hiçbir sorunun cevabını alamıyorlar, ama herkesin yok olduğu bir gemide dört ay boyunca hayatta kalmış olması Prometheus yolcularını korkutuyor. Çocuğu öldürme kararı alıyorlar. Tüm çabalarına rağmen Elliot ölmüyor. Zaten gizemli taraflarından haberdar olduğumuz dizi, Elliot’ın bırakıldığı okyanustan çıkıp bir dolapta kupkuru kıyafetlerle belirmesi, normal yollarla açıklanamayacak bir gizemin içinde olduğumuzu net şekilde anlamamızı da sağlıyor.

Yaratıcıya Sorman Lazım

Kerberos’ta aniden başlayan bir ses sayesinde insanlar hipnoz olmuş gibi tepkisiz şekilde aynı yöne doğru yürümeye başlıyorlar. Gemideki binlerce insan birbirlerinden de etkilenerek gemiden okyanusa atlamaya başlıyor. Sesin tetikleyici bir hipnoz etkisi olduğunu ve bunun bulaşıcı olduğunu anlamamız uzun sürmüyor. Her şeyi çözüp, sesi susturmayı başardıklarındaysa geriye bir avuç insanın kaldığını fark ediyoruz. Aslında geriye neredeyse dizinin kemik kadrosu kalıyor.

Elliot bir not yazarak ”dinleniyoruz!” açıklaması yapıyor. Tüm bunların açıklamasını sadece bir kişinin yapabileceğini söyleyerek sessizliğini bozuyor: ”Yaratıcıya sorman lazım!”

Maura’nın babasıyla tanışıyoruz. Prometheus, Kerberos… Hepsinin bir proje olduğunu anlıyoruz. Bir deneyin parçası olan insanların üzerinden beyin aktiviteleri ve insan davranışları çözümlenmeye çalışılıyor.

”İnsanlar gerçeklerden bihaber. Sadece görmek istediklerini görüyorlar. Zihinlerinin kısıtlamalarına hapsoluyorlar. Halbuki tek yapmaları gereken şey; bakış açılarını değiştirmek.”

Daniel karakterinin Maura’nın kocası ve Elliot’ın da onların çocuğu olduğunu anlıyoruz.

Yeşil Bir Böceğin İzinde…

Dizinin başından beri mekanik bir tavırla ilerleyen yeşil böceğin, farklı zamanlara ve yerlere boyutlar arası kapılar açan bir işlemci olduğunu öğreniyoruz. Bu sayede geminin içinde bulunan bazı gizli geçişler aracılığıyla geçmişte yaşanan olaylara tekrar tanıklık edebiliyoruz. Bunun nasıl olabileceği ise kuşkusuz seyircinin düşündüğü tek şey oluyor. Teknolojinin bile sınırları var, üstelik 1899 yılında…

Platon’un Mağara Alegorisine Dair

Dizi sonlarına ulaşırken, gemideki herkesin zihinlerinde hapsolduğunu ve yaşanan tüm bu olayların gerçek olmadığını anlıyoruz.

”Beynimizdeki uyarım gerçeklikten mi, gerçeklik kurgusundan mı kaynaklanıyor asla bilemeyeceğiz.” diyor dizi.

Platon’un 2400 yıl önce kurguladığı mağara alegorisi, evrensel ve zamansız metaforlardan birisidir. Bu alegoriyle birlikte Platon; sürü psikolojisiyle özgürlükten uzak ve toplum tarafından belirlenmiş doğruların çizgisinde, kendi algı mağaralarında yaşayan insanları anlatmayı hedefler.

Platon’un Mağara Alegorisinden bahsederken Daniel durumu Maura’ya şöyle açıklıyor: ”Duvara yansıyan gölgeleri izleyip gerçek olduklarını düşünüyorsun, ama geriye dönüp baksan, o gölgeleri yaratan şeyleri, asıl gerçek olan şeyleri göreceksin. Unuttun. Neyin gerçek olduğunu unuttun. Hatırlamak zorundasın. Uyanmak zorundasın, yoksa uğrunda uyanacak bir şey kalmayacak ve bilincin sonsuza dek buraya hapsolacak.”

Yaratıcı Sensin!

Daniel, yani Maura’nın kocası herkesi simülasyondan çıkartıp yeni bir döngüye sokmak istiyor. Daha öncekiler gibi başarısız olursa gemideki herkes ölüp, farklı bir gemide aynı döngüde yeni bir simülasyon denemesinde hayat bulacaklar.

”Acıdan kurtulmak için çabalayıp, daha fazla acı yarattın. Bu manyakça akıl oyunu benim değil, senin. Yaratıcı sensin.”

Prometheus, Kerberos ve daha niceleri… Hiçbirinin gerçek olmadığını, sadece bir simülasyon olduğunu ve o simülasyonun içinde hapsolan bir grup insanın varlığıyla yüzleşiyoruz. Üstelik tüm bunlara neden olan yaratıcının Maura’nın babasının değil de Maura’nın kendisi olduğunu anlıyoruz.

Simülasyon İçinde Simülasyon

Dizinin finalinde gemide yer alan grubun simülasyondan kurtulduğunu görüyoruz, fakat yaratılan ve içine hapsedilen tek simülasyonun bu olmadığını anlamamız çok uzun sürmüyor. Hatta bu öyle bir simülasyon içi simülasyon ki; her şeye neden olan kişi sandığımız baba karakterinin bile bir önceki simülasyonun içine hapsolduğunu, aslında onun o simülasyonun bir parçası olduğunu öğreniyoruz. Bir önceki gemi simülasyonu tamamlanınca ortaya 2099 senesinde bir uzay gemisinde başlayan simülasyon devreye gidiyor. Bu sayede gelecek sezonun olacağı kesinleşiyor ve izleyiciyi yeni gerçekliklerin beklediğini anlıyoruz. Tabii böyle kaç simülasyon daha var, bunu dizi ilerledikçe öğreneceğiz.

İnsanın Bütün Gerçekliği Aslında Zihninin İçindedir

Beyin son derece karmaşık bir yapıdır. Hatırlamak istemediğimiz şeyleri unutmaya ne kadar uğraşsak da bunları asla silemeyiz. Bunlar kimliğimizin parçasıdır. Bir simülasyonda anıları silsek bile, duygularımız aynı tetikleyicilere tepki vermeye devam eder. O odada olanları zihin hatırlamasa da beden hatırlar.

Tanrı gerçekliğimizin yaratıcısı değil mi? O halde gerçek olan dünya, Tanrı’nın yaşadığı dünyadır. Biz de onun oyuncak evindeyiz. Hem Tanrı’yı kim yarattı? Bu sonsuza kadar uzayıp gitmiyor mu? Burası da bir anlamda oyuncak bir ev.

İnsan arama ya da kaçma güdüsüyle doğar. Kaçma güdüsü kolay bir yoldur; ama arama güdüsü olanlar merak ederler. Merak zamanla acıya evrilir; çünkü daha fazla bilgi için her kapıyı zorlarlar. En karanlık yerlere adım atarlar. Bunun sonuçları da her zaman iyi olmaz.

Her defasında döngüye teslim olan, aynı hataları yapan, bir simülasyonun içinde hapsolmuş insanlar… Her defasında aynı hatalar ve aynı şekilde ölümler yaşanması…

Bunun nedeni; duygusal olmaları mı, yoksa kader denilen şeyin insanın yakasını bırakmaması mı? Zayıf olan duygularına yenilen insanlık mı, yoksa ne yaparsan yap aynı sonu yaşamaya mahkum olan bir yaşam döngüsü mü? İnsanı insan yapan duygularından arınmak, insanlığın sonunu da değiştirebilir mi? Duygular varlığıyla insanları güçlü mü yapıyor, yoksa sadece zihni bulandıran düşüncelerden ibaret mi?

Dizi seyirciye veda ederken bu soruları da zihnimize yerleştirmeyi ihmal etmiyor.

Son Söz

Dark dizisine benzer, ancak simülasyon fikriyle beslenen 1899 Dark kadar karmaşık bir yapıya sahip değil, en azından şimdilik. Dizide eksik bırakılan, açıklaması yapılmayan hiçbir şey yok diyebiliriz. Gelecek sezonlarda izleyip öğreneceğimiz bazı şeyler haricinde tabii. Bunları da kasıtlı olarak gelecek sezonlara taşıdıklarını diziyi bitirdiğimizde anlıyoruz.

Keyifle izlenecek, toplamda sekiz bölümden oluşan dizinin finali bir sonraki sezon için heyecanlanmamızı da sağlıyor.

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.