Distopya, dünya tarihi boyunca oluşturulmaya çalışılan mükemmel toplum fikrine bir anti-tezdir. Temel olarak teknolojik gelişmeler, toplumun zaman içindeki davranış biçimleri, her şeyin bir sisteme oturtulma çabası, hedeflendiği gibi mükemmel bir dünya yaratmak yerine içinde yaşaması kabus niteliği taşıyacak bir toplum oluştursaydı ne olurdu sorusuna yanıt arayan bir felsefi fikir akımıdır. George Orwell‘ın 1984‘ü ise, çöküşte olan bir toplumun geleceğini tasvir ederek, inandırıcı sınırlar içerisinde tehditkar bir distopya tanımı sunar.
1984, Dil manipülasyonu ve tehdidi kullanarak toplum üzerinde kontrol uygulayan totaliter bir hükümetin uyarıcı bir hikayesidir. Roman boyunca, Büyük Birader‘in toplum ve fikirleri üzerinde uyguladığı baskıcı rejimin etkileri yansıtılır. Yazarın kesin ve keskin üslubu, yaratılan dünyanın ve içindeki karakterlerin günümüzde bile hala tartışılan figürler olmasını sağlamıştır. Georgle Orwell’ın bir çok kült eseri olmasına karşın 1984, bu yazımızda sıralayacağımız gibi bir çok sebep nedeniyle yazarın en ikonik ve etkili eseri olmayı başarmıştır. Biz de bu yazımızda, bu unutulmaz eserin hala neden okunması gereken ilk klasiklerden olduğunu bir kaç sebepte sıraladık.
1- Günümüz Dünyasına Işık Tutması
”Bilinçleninceye dek başkaldıramayacaklar, başkaldırmazlarsa da hiçbir zaman bilinçlenemeyecekler.”
1984’ün bu kadar etkili bir eser olmasının altında yatan en büyük sebep yazarın bizimle eserin yazıldığı 1947 yılından değil, günümüzden konuşuyor olmasıdır. Eserde oluşturulan umutsuz dünya ve insanların maruz kaldığı totaliter rejim, günümüz toplum düzeniyle büyük oranda paralellik içerisindedir.
Eser, Stalin’in Sovyetler Birliği’nden ve Hitler’in SS Devleti’nden ilham alınarak yazılmıştır fakat Orwell, kurguladığı dünya ile bu sınırları aşarak, eserdeki dünya düzeninin gerçek hayatta da var olabileceği ihtimalini düşündürür. Bu konuda bir çok akademik çalışma yapılmış, 1984 ile günümüz dünyası arasındaki benzerlikler tartışılmıştır. Medya araçlarının gelişmesiyle büyük devletlerin bu araçları birer propaganda aracı olarak kullanması, 2000’ler sonrası teknolojik gelişmelerin insanların düşüncelerini zamanla tekdüze hale getirmesi gibi bir çok gelişme 1984’ün içinde yaşadığımız fikrini her geçen gün daha da geliştirmekte, Orwell’ın büyük vizyonunu kanıtlamaktadır.
1984’ün korkutucu gelecek tahminleri hakkında Microsoft’un başkanı Brad Smith, BBC’ye verdiği bir raporda durumu şöyle dile getirmiştir; “George Orwell’in ‘1984’te verdiği dersleri sürekli olarak hatırlıyorum” diyen Smith, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hikayenin özünü biliyorsunuz…Herkesin yaptığı her şeyi görebilen ve her zaman herkesin söylediği her şeyi duyabilen bir hükümet…Evet, bu 1984’te gerçekleşmedi ancak dikkatli olmazsak 2024’te gerçekleşebilir.”
2- Aşılanan Fikirler
“Biz maddeye hükmediyoruz çünkü zihne hükmediyoruz. Gerçeklik kafanın içindedir.”
1984 ilk bakışta her ne kadar karanlık atmosferi, insanı umutsuzluğa sürükleyen politik altyapısıyla olumsuz bir fikir aşılama çabası varmış gibi gözükse de Orwell’ın asıl amacı bir zihnin asla baskılanamayacağını anlatmaktır. İnsan beynine herhangi bir düşünce filizi yerleştiğinde artık çok geçtir. O düşünce bastırılamaz, yok edilemez. Hikaye boyunca doğruluğu herkes tarafından bilinen fikirler Büyük Birader tarafından çarpıtılır. Bu sayede daha itaatkar bir toplum oluşturulma amacı güdülür fakat bu esasında pratiklikten çok uzak bir amaçtır.
George Orwell bu konuda okurları yanıltarak dikkatleri umutsuz portrenin korkutuculuğuna çekmeye çalışsa da, hikayenin gelişimi ile birlikte insanın asıl doğası galip gelecek, kazanan her zaman fikirler olacaktır.
Eserin üstünde durduğu en önemli nokta ise baskıcı düzenin kurgusudur. Büyük Birader’in düzeni ve bu sistemin başındaki yöneticiler doğal seçilimin gerektirdiklerinden dolayı insanoğlunun gerektiği zaman her türlü şarta uyum sağlayabildiğinin farkındadır ve bunu ustaca kullanarak insanları kendi özgür fikir ve düşüncelerinden arındırarak tamamen düzenin istediği şekilde davranmalarını sağlamıştır. Bu dünyada kimse yapmak istediklerini yapmaz, sadece düzenin istediklerini yapar. Düzenin dışına çıkmak, kendi yolunu çizmek isteyenler ise acımasızca cezalandırılır. Ne durumda kalınırsa kalınsın, şartlar ne olursa olsun insanlar mutlu olduklarına ve ellerindekinden fazlasında gözleri olmaması gerektiğine inandırılır. Sistematik bir şekilde insanlığından uzaklaştırılan insanoğlunun elinde özgürleşmekten başka çare yoktur.
3- George Orwell
‘‘Düşünün. Çünkü henüz yasaklanmadı.”
Orwell’in yaşamı, yazılarını sonradan etkileyecek olan deneyimlerle doludur. Burslu okuduğu Eton Kolejinden mezun olduktan sonra, o sırada bir İngiliz sömürgesi olan Burma‘da bulunmuş, kısa süreliğine buranın polis teşkilatında görev yapmıştır. Bu memuriyet döneminde şahit olduğu acımasız uygulamalar, emperyalizme karşı geliştirdiği derin öfkeye katkıda bulunmuştur.
Gençlik döneminde Fransa‘da bulunmuş, türlü işlerde çalışmış, para problemi gerek yazarlığa başlamadan önce, gerekse ilk yapıtlarını kaleme aldığı yıllarda yakasını bırakmamıştır. Yaşamının büyük bir kısmını kendi algısına göre bir distopyada yaşamış, şahit olduğu baskıların ve emperyalizmden oldukça etkilenmiştir. Yazarın hayatına baktığımızda 1984’ün çok daha önceden Orwell’ın kafasında yazılmış olduğunu ama kaleme dökülmediğini görürüz. Yazarlık hayatının ilk zamanları natüralist bir yaklaşım izlemesine karşın, zamanla amacını değiştirmiş ve politika ile sanatı ortak bir paydada birleştirmeyi başarmıştır.
4- Bilim Kurgu Klasiği Olması
”Ve bir yerlerde tüm bu çalışmaların eşgüdümlü bir biçimde yürütülmesini sağlayan, geçmişin hangi bölümünün korunacağını, hangi bölümünün çarpıtılacağını, hangi bölümünün tümden silinip ortadan kaldırılacağını belirleyen politikaları saptayan kimliği belirsiz beyinler vardı.”
1984, yazıldığı dönemin ötesine taşan teknoloji anlayışı ve bilimsel altyapısı ile bir bilim kurgu klasiği olarak kabul edilir. Eserdeki insanlığın bu kadar rahat kontrol altında tutulabilmesinin en büyük nedeni teknolojinin gelişimidir. Eserin geçtiği Okyanus Ülkesinde bu teknoloji sayesinde insanlar her an izlenebiliyor, kontrol edilebiliyor. Her yere yerleştirilmiş kameralar, yüksek donanımlı polis memurları, insanların her hareketini izleyen tele-ekran adı verilen cihazlar gibi bir çok örnek teknolojinin kötü bir gücün tekelinde ne kadar korkunç olaylara sebebiyet verebileceğinin büyük bir kanıtı niteliğinde.
Çoğu bilim kurgu eserinde rastladığımız teknolojik gelişmelerin insanlar üzerindeki etkisini net bir şekilde görebildiğimiz 1984’ü diğer bilim kurgu klasiklerinden ayıran en büyük etki ise gerçekçiliktir. Eseri günümüzde elimize aldığımızda bile işlenen teknolojik temaların karşılığını günlük hayatımızda görebiliyor, karşılığını bulabiliyoruz. İçerisinde işlenen hikayenin bir gün bizim de başımıza gelebileceği korkusu eseri hiçbir zaman eskimeyecek bir başyapıt yapmaya yetiyor.
5- Hikayesi
”İçinizde bir boşluk vardır, bir daha hiçbir şeye ilgi duyamayacağınız şeklinde bir his…!”
1984, en az politik ve distopik anlatıları kadar hikayesi ile de öne çıkan bir eserdir. Romanın hikayesi temel olarak ana karakterimiz olan Winston Smith‘in başına gelenleri anlatır. Gerçek Bakanlığı’ndaki işi dolayısı ile Hükümet ve Büyük Birader hakkında olumsuz görüşlere sahip bir bireydir ancak devlet hakkında farklı bir görüşü belirtmek bir yana düşünmek bile yasak olduğu için kimse ile konuşamaz. Bu yüzden Proleterler denilen, ikinci sınıf muamelesi gören insanların yaşadığı bir bölgede dolaşırken bir antika dükkanından güzel kaplı, güzel sayfaları olan bir defter alır.
Bu defteri Büyük Birader ve sistem ile ilgili düşüncelerini yazmak için kullanmayı planlar. Büyük Birader’e olan isyanını dile getirerek daha önce cesaret edilememiş bir eylemi gerçekleştiren Winston, aşk, politika ve umutsuzluk dolu macerasında, Büyük Birader’in büyük düzenini yıkmaya çabalayacaktır.
Kaynakça
Orwell, George. Neden Yazıyorum. İstanbul:Konu Fikir Sanat Edebiyat Yapım ve Dağıtım, 2021
Orwell, George. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. İstanbul:Can Yayınları, 2017