Dünya tarihinde meydana gelen olayların birçoğu edebiyata konu edilirken İki Şehrin Hikâyesi de bu kitaplardan birisidir. Charles Dickens, dönemin toplum yapısını incelerken aşağıda bahsedeceğimiz başlıkların dinamiğini de yakalamaya çalışmıştır. Onun kalemi tarafından geçmişe bir perde aralarken aynı zamanda dünyayı kaosa iten ideolojileri de anlayarak kendi muhakememiz çerçevesinde bir yargıya varırız. Kurgunun içinde barınan karakterlerin hayatın birer parçası olduklarını bilmek kitabın taşıdığı gayeyi daha iyi anlamamızı sağlar. Peki İki Şehrin Hikâyesi‘ni neden okumalıyız? Sizin için seçtiğimiz sebeplere gelin, beraber bakalım!
1. Fransız Devrimini Anlamak
“Mevsim aydınlığın ve karanlığın mevsimiydi…Gelecek hiçti.”
Fransız Devrimi, burjuvazi halkının dönemin çürümüş yönetimine karşı mutlak bir başkaldırışıdır. Filmlere, kitaplara konu olan bu tarihi olay herkesin zihninde farklı şekilde canlanırken Charles Dickens, Fransız Devrimi’ni İngiliz bir doktor olan Mr. Manette üzerinden anlatır. Ve kurgusundaki olay akışlarıyla Fransız Devrimi’nin sahip olduğu acımasızlıkları doktor üzerinden tasvir ederken bir sınıfın ülke içinde örgütlenip eskimiş düzeni yıkmasını da izleriz. Halkın içinde bulunan kin, nefret ve öfke burjuvazinin ön ayak olmasıyla birlikte gün yüzüne çıkar. Doktorun maruz kaldığı haksız yargılamalar, sırf bir sınıfa mensup olduğu için mahkum edilmesi gibi durumlar üzerine yapılan araştırmalar Fransız Devrimi’ni soyut bir kavram olmaktan çıkararak somut hale getirir ve devrimi daha iyi anlamımızı sağlar. Öyle ki kitapta doktorun ağzından dönemi okurken kendimizi o anda hissederiz.
2. Yargının İşlevsizliği
“…Yasalar öyle diyor diye bir insanın bedenini paramparça etmek büyük bir zalimlik diye düşünüyorum…”
Kitapta yargılamaların olduğundan bahsetmiştik. Bu yargılamalar mevcut Fransız hukukunu öyle iyi bir şekilde tasvir eder ki adalet denen kavramın 18. yüzyılın hukukunda yer edinemediğini gözlemleriz. İnsanlar sırf aristokrasi sınıfına mensup olmadığı için mahkeme önüne çıkarılır ve haklarında acımasız hükümler verilir. Yargı sistemi o kadar çürümüştür ki insanlar ne suç işlediklerini bilmeden demir parmaklıklar ardına itilir. İnsanların hukuk denince akıllarına belirlilik ve güvenlik gelmesi gerekir. Hukuk, kurulu düzende suçların cezalarını belirlerken keyfi suç isnatlarının önüne geçer. Toplumun varlığını koruması gereken bu kuralların dönemin Fransa’sında bariz bir şekilde yok sayıldığını ve mahkemelerin keyfi yargılamalarda bulunduğunu kitapta anlatılanlar ışığında oldukça net gözlemleriz. İnsanların acımasızca hapse atılması ya da idama itilmesi bir devletin koruma kalkanı olan hukukun varlık amacına hizmet etmediğinin en büyük kanıtıdır.
3. Sınıf Ayrımı
“…Nefretin yarattığı güç, sevginin yarattığına yenik düşmeye mahkumdu hep…”
Aristokrasi sınıfı halkın üzerinde gözle görülür bir baskı kurmuştur. Feodal yapının da olduğu toplumda senyörler serfler üzerinde mutlak hakimiyet kurarken onların haklarını hiçe sayar. Sınıf ayrımı, dünya tarihinin her sahnesinde kendini belli ederken bu ayrımcılık genelde bir isyanla bozulur ve insanlar birbirlerinin alanlarına fütursuzca müdahale eder. Yönetimin temelini sarsan ayrımcılık toplumun içine yavaş yavaş nüfuz eder ve artık insanlar kanlarında vuku bulan intikam hissi ile bu ayrımcılığa son vererek güç dengesini değiştirirler.
Doktor Manette’ın damadı olan Charles Darnay sırf aristokrat bir aileye mensup olduğu için ihtilalci burjuvalar tarafından yargılamaya itilmiştir. Nasıl ki aristokratlar diğer halk üzerinde sınıf ayrımcılığını hissettiriyorsa burjuvalar da Charles Darnay’a aynı muameleyi göstermiştir. Oklar artık kendilerine çevrilmiştir. Burjuvazi, aristokrasinin keyfi müdahalelerine devrimci hareketleriyle son vermiştir. Dünyanın neresine giderseniz gidin ve hangi zamanda yaşarsanız yaşayın ayrımcılığa şiddetle maruz kalan her toplumun acı çığlığı eninde sonunda kurulu düzeni yıkacaktır.
4. Haksız Mahkumiyetler
Doktor Manette’in herhangi bir suç işlediği kitapta belirtilmemekle birlikte aslında yazarın değinmek istediği esas nokta da budur. Doktor Manette ortada herhangi bir haksızlık yokken bile keyfiyete ve sınırsız gücün kontrolsüz kullanımına dayanan bir yargılamayla yaklaşık on yedi sene bir hücrede kalır. Peki nedir bu mahkumiyetin sebebi? Bu soruya verilemeyen gerekçeli cevaplar yüzünden zaten bugün burada Fransız Devrimi‘nin yarattığı tahribatlardan bahsediyoruz. Doktor Manette, yıllar sonra kızıyla karşılaştığında onu tanıyamamıştır. Hayatla bağlantısı tamamen koparılan doktor vicdani kanaatlere aykırılık teşkil edecek şekilde mahkum edilmiştir. Doktor Manette’nin hikayesi Fransız Devrimi’nin mağdurları olan insanların bir yansımasıdır. Hürriyeti kısıtlayan cezalandırma, insanlığın doğal yaşantısına vurulan bir prangayken bunun bu kadar ihtiyari bir şekilde kullanılması ne kadar doğrudur?
5. Mutlak Hakimiyetin Sonu
Yukarıda bahsettiğimiz durumlar elbet bir gün gerçekleşecek olan isyanın tohumlarını ekerken aslında yaşanan bu kaos bir hayli doğaldır. Burjuvazi sınıfı kendi içerisinde örgütlenirken yılların biriken acısı ve kayıpları ile intikamlarını beslerler. İşlevsiz yasalar ve onların keyfi uygulamaları toplumun kökenini zehirler ve bu zehirlenme haksızlığa maruz kalan insanları devrim ateşiyle yıkıma hazırlar. Egemen dediğimiz güç elinde mutlak iktidarı barındırır ve bu imtiyazı kendi lehlerine olmakla birlikte egemen oldukları toplumun aleyhine kullanırlar. İşte bu durum en sonunda burjuvazi ve köy halkının birleşimiyle devletin başında bulunan aristokrasiyi yerle bir eder. Sınırsız mutlakiyetin sonu intikam duygusuyla harmanlanan ve cesaretleri tüm benliklerini saran toplumun elindedir.
İki Şehrin Hikâyesi, siyasal iktidarların sahip olduğu gücün her daim hukukun güvencesi ile kullanılması gerektiğini eğer kullanılmazsa da devrimin ruhunda taşıdığı o cesaretin halka işleyeceğini ve iktidarın egemenliğinin acı bir şekilde son bulacağını gösterir.
Kaynakça:
Dickens, Charles. İki Şehrin Hikayesi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul, 2023.