Anlatma becerisi ustalıklı hale geldiğinde dinleyen üzerinde bıraktığı etki de derinleşir. Buket Uzuner, bu etkiyi uzun zamanlara, farklı türlerdeki eserleriyle yayabilen yazarlardan biri. Buket Uzuner, bankacı bir babayla öğretmen bir annenin iki çocuğundan biri olarak Ankara’da dünyaya gelir. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji bölümünde lisans hayatını tamamlayan yazar daha sonra yüksek lisans eğitimi için Norveç’e gider. Yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra da Michigan Üniversitesinde doktora programına kabul edilir. Bu eğitim süreci, gelecekte oluşturacağı aktivist çevreci kimlikte etkili olacaktır. Aralarında Hacettepe ve ODTÜ gibi okulların da olduğu son derece prestijli üniversitelerde çalışmaları da bulunan Buket Uzuner, 1992’den bu yana yazdığı kitaplarla Türkiye’de satış listelerinin zirvesinde olmayı başarmıştır. Buket Uzuner‘i okumak için pek çok sebep içinden altı tanesini sizler için derledik.
1. Samimi ve Yalın Bir Dil Kullanması
“Her nesnenin bir hikayesi olduğunu, hayal gücümü kullanmayı bilirsem bütün canlıların konuşmalarını duyabileceğimi…”
“İçine kimsenin kabul edilmediği, alınmadığı, hani o ‘en yakınlar’ın bile… Bu kitaptaki öyküler benim en çıplak günlerimde yazıldılar.” diyerek Ayın En Çıplak Günü’nü yazan Buket Uzuner, yalın ve kendi halinde bir dile sahiptir. Samimiyetin bir yazarın en değerli hazinesi olduğu düşünüldüğünde yazarın ciddi bir birikimi olduğu aşikar. Bu samimiyet, gösterişsizlikle harmanlanarak okura sonuna kadar yansır Buket Uzuner’de. Okur onun bu kendi halindeliği ile bağ kurar. “Herkesin yaşamında çıplak günler vardır; savunmasız, iddiasız, direnmesiz, gösterişsiz, öylece…” dese de onun dilinde olan sanki damıtılmış bir Anadolu anlatısının gölgeli halidir. Sarkastik, zaman zaman devrik ve rahat okunur olarak tanımlar kendi dilini. O, dille ilişkisinde mütevazi bir sanatsal anlaşılırlık geliştirmeyi de başararak gerçekten zor olanı başarır. Söyleşilerinde, yazarı bir dil teknisyeni olarak tanımlayan yazar, bu teknisyenin kendi dilini ve kurallarını yaratabileceğini de ifade eder. Okur da onun kendi yaratımı olan özgün dilinin peşine düşer.
2. Gerçek Bir Çevrecilik Görüşü ile Eserlerini Kaleme Alması
“Sonuçta bu dünyadan geçip giderken geride sadece şu kalır: Toprağa bir ağaç mı diktin yoksa oradan ağaç mı söktün?”
Buket Uzuner, ciddi bir çevre aktivistidir. Bunu yakın dönemde tamamladığı Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları- Su, Toprak, Hava, Ateş dörtlemesinde çevre konusundaki çabasını edebi bir anlatıya dönüştürerek gösterir. Defne Kaman karakterinin ekseninde oluşan dörtleme, bir taraftan eski Türk şaman kültürüne dair ayrıntılar içerirken diğer taraftan ülkenin gündemini oluşturan konuları da öne çıkarır. Kadın cinayetleri, inanç özgürlükleri, çevrecilik ve unutulmuş değerler bu konulardan sadece birkaçı olarak öne çıkar. Tabiat Dörtlemesi’nde Buket Uzuner, 21.yüzyılın iklim krizini merkeze alırken kadim geleneklerimizin şimdi unutulan tabiata saygılı insan modelini, günümüze taşıyarak modern bir Türkiye Mitolojisi kurar. Su, Toprak, Hava ve Ateş’te Buket Uzuner, Şamanlık geleneğinin üzerinin örtülmeye çalışıldığını ancak binlerce yıllık bu geleneğin toplumun hafızasındaki yerini koruduğunu, zamanı geldiğinde de bu geleneğin gizlendiği yerden dışarı çıkacağını vurgular. Buket Uzuner’in, çevre konusundaki duyarlılığı da tıpkı dili gibi samimidir. Bu samimiyeti görmek için hayatına göz atmak yeterlidir. Araştırmalarını finanse etmek için geçmişte çocuk bakıcılığı, İngilizce öğretmenliği, deney tüpü yıkayıcılığı gibi işler yapmaktan kaçınmamıştır.
3. Sadece İyi Bir Romancı Değil Aynı Zamanda İyi Bir Hikayeci Olması
“Düşmekten korkmadan yükselmek ne güzel.”
Benim Adım Mayıs, Güneş Yiyen Çingene, Karayel Hüznü, Yolda, Ayın En Çıplak Günü isimli hikayeleriyle tanınan Buket Uzuner, romancı kimliğindeki başarıyı hikâye türünde de devam ettirir. Halihazırda hikâyeci olarak başladığı yazın macerasında, romancılığı çok öne çıksa da yazarın hikayelerini okuyan her okur, zihninde yazarın anlatısından kalan izlerle yoluna devam eder. Modern insanın kendini keşfetme arzusunu, kendi benini bulma mücadelesini işler. Daima tüketen bir toplumun içinde kendi benini bulma mücadelesinin yaratacağı tahribat da yüksektir. Çünkü moderniteye direnmek kişiyi toplumun dışına iter. Özellikle incelikli bir ruh için hayat cehenneme döner. Buket Uzuner işte bu sorunu merkeze alarak oluşturur hikâyelerini. Onun her anlatısı gibi hikayesinde de insan, insandır. Kendisini bulmak için yaptığı mücadele de en büyük savaşı.
4. Eserlerinde Hem Kendi Kültürüne Hem de Evrensele Sahip Çıkması
“Egemenlik mi? Ah bu normaller! Neden her eylemin içinde ille bir güç ya da cinsellik unsuru olabileceği saplantısıyla dünyalarını iyice daraltırlar?”
Buket Uzuner, 1993’te Balık İzlerinin Sesi adlı romanıyla Yunus Nadi Ödülü‘ne layık bulunur. Küçük hacmine, sade anlatı diline rağmen kolay anlaşılır olarak nitelendirilemeyecek olan Balık İzlerinin Sesi, bazen mantığı zorlayan gerçeküstücü ögeleriyle fantastik-ütopik bir romandır. Metinlerarasılık ve şaşırtıcı özgünlükteki anlatımıyla postmodern romanın bütün özellikleri, Balık İzlerinin Sesi’nde görülür. 1998 yılında Kumral Ada Mavi Tuna romanıyla da İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Ödülü’nü kazanır. Bu romanda Ada, Aras ve Tuna karakterlerinden hareketle toplumsal cinsiyet rollerini sorgular. Kendi topraklarının en büyük sorunlarından biri olan cinsiyet rollerinin topluma ve bireye yansımalarını, kişilerin psikolojilerini de irdeleyerek cesaretle anlatır. Bunu yaparken inandırıcılığından, karakter yaratabilme becerisinden ve incelikli üslubundan da ödün vermez.
Gelibolu “Uzun Beyaz Bulut” 2001 yılında yayımlanır. Çanakkale Savaşı’nı merkeze alan roman iki bölümde incelenebilir. İlk bölüm Yeni Zelandalı Victoria’nın Çanakkale’de aile hikâyesini araması, ikinci bölüm ise Alistair John Taylor isimli Anzak askerinin savaş sırasında ve sonrasında yaşadıklarıdır. Gelibolu’da Buket Uzuner, doğu-batı çatışmasını zaman zaman merkez-taşra çatışmasını da sorgularken insana dair, savaşın ve düşmanlığın anlamsızlığına dair evrensel bir anlatı oluşturmayı başarır. Buket Uzuner, Ah Bir Kedi Olsam adlı eserinde de edebi niteliği ve kök değerleri öne çıkarır. Çocuklar için yazdığı eserde kedi sahibi olmayı isteyen bir çocuğun, veterinerden kedi edinmesini anlatır. Eserde, Hızır Baba, Umay Nine, Ülgen Dede gibi Türk kültürüne ait miras ögelerini paylaşırken Peter Pan, Örümcek Adam, Alice Harikalar Diyarında gibi dünyaca ünlü eserlere de gönderme yapar. Romanları altı dile çevrilen, kadın bakış açısı ve çevrecilik bilinciyle evrenseli yakalamayı başaran Buket Uzuner, Türk edebiyatının en önemli kadın yazarlarından biri olmayı başarmıştır.
5. Okur Üzerinde “Benim Kitabım” Duygusu Yaratabilmesi
“En içtenlikli halimde bile kendimle tamamen yüzleşemiyorum. Yüzleşebilen var mı?”
Buket Uzuner‘in okur üzerindeki en temel etkisi, işte benim kitabım duygusu yaratabilmesidir. Yarattığı kahramanlarla bağ kurma kolaylığı, yine Buket Uzuner’in anlatıcılığının ne kadar güçlü olduğunun kanıtı gibidir. O, kadın bakış açısını, eserlerinin merkezine oturturken anlatısında cinselliği, tabuları ve yasakları sorgulamayı asla bırakmaz. Toplumun ötelediklerini Şiirin Kızkardeşi Öykü’sünde anlatır. Önceki ve Sonraki Kadın hikâyesinde ise iki farklı kadının aynı adamla farklı zamandaki evlilikleri sırasında edilgin bir konuma sokulmaya çalışılmasına karşı çıkarak yeniden kadın-birey oluşunun öyküsünü anlatır. İsimler yoktur öyküde. Çünkü yazar, isimsiz kahramanlarıyla bize onların sistemin dişlileri olduğunu hissettirir. Hikâye erkeği, kadınların kimliğini geriye attıkça ister istemez hikâyede taraf olmak zorunda hisseder okur. Dikte etmeden, yönlendirmeden okuru inandırmak ve kahramanının peşine takabilmek, sadece benim kitabım, benim kahramanım duygusuna kapılmak da mümkündür. Bu kapılış, öyle noktalara gelir ki anneler çocuklarına Ada, Umay, Aras, Defne, Tuna gibi isimler koyar.
6. Kadını Anlatısının Merkezine Koyması
“Kızım, adil olmak dünyanın en büyük eziyetidir. Ama bir defa muvaffak olursan, gözündeki perde kalkar, vicdanında körlük biter, artık hür olursun fakat bundan sonra bütün namussuzları çıplak görmek zorunda kalırsın.”
Buket Uzuner, romanlarında farklı teknikleri dener. Farklı konu alanlarında özgün, sade diliyle dolaşır ve sizi de dolaştırır peşinden. Onun romanlarında değişmeyen tek şey kadının güçlü varlığıdır. İster Çanakkale’de 1918’in izini sürsün bir Anzak torunu olarak ister şamanik bir ananenin Ayçöreği masalından bir eski zaman kahramanı yaratsın; Buket Uzuner, kadını anlatısının merkezinde tutmayı başarır. Ada, toplumsal düzene kendince kafa tutarken Kumral Ada Mavi Tuna’da, isimsiz kadınları da onları cendereye sokan evliliklerini terk etme cesaretini gösterir Önceki ve Sonraki Kadın‘da. Uyumsuz Defne Kaman, bazen tarihi eser kaçakçılarının peşinde koşarken bazen de aşkın kalp kırıklığını yaşar. Ama kadınlar ayakta kalır. Tıpkı bir ağaç gibi. Yazar, tabiatla kadın arasındaki bağa eski Türk inanışlarında ciddiyetle yer verildiğini ifade ederken kadının gücünü dünyaya bağlar. Kadın şifacıdır, kadın aktivisttir, kadın insandır. İnsan da doğanın parçasıdır.
Kaynakça
Solak, Prof. Dr. Ömer. Buket Uzuner’in Gelibolu Romanı Örneğinde 1980 Sonrası Türk Romanında Kentli Milliyetçi Tutum, Söylem- Filoloji Dergisi, 2023.
Demir, Fatma. Buket Uzuner’in ‘Kumral Ada Mavi Tuna, Balık İzlerinin Sesi, İki Yeşil Su Samuru, Uzun Beyaz Bulut Gelibolu’ Adlı Romanlarının Ekofeminizm Açısından İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, 2022.
Bildirici, Zübeyde. Buket Uzuner’in “Önceki ve Sonraki Kadın” Hikâyesine Feminist Bir Bakış, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi, 2013.
Gariper, Cafer. Buket Uzuner’in Kişilikler Oyunu ve Fantastik- Ütopik Dünyası: Balık İzlerinin Sesi Romanı, Türkbilig, 2007.
Kaleli, Betül. Buket Uzuner’in Roman ve Hikâyeleri Üzerine Bir İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, 2005.
Anlaşılır ve güzel bir yazı. Kutlarım👏
Öncelikle okumayı sevdiğim benim için çok değerli bir yazardan bunu duymak çok güzel. Ayrıca teşekkür ederim:)