Ankara’nın başkent oluşunun 99. yılına özel olarak hazırlamış olduğumuz bu yazımızda başkentin ne olduğundan başlayarak ülkemizin sırasıyla geçtiği başkent değişikliği süreçlerinden Ankara’ya ait nostaljik fotoğraflar eşliğinde bahsettik. Keyifli okumalar dileriz!

Başkent ve İşlevleri Hakkında
Başkentler, devlete ait yasama yürütme organlarına ev sahipliği yapan yönetim merkezleridir. Ülkelerin ekonomik, siyasi, idari, kültürel ve askeri gibi tüm konularda değerlendirmelerin yapıldığı ve kararların verildiği başkentleri ülkelerin beyni olarak adlandırmak yerindedir: Devlet, başkentten yönetilir. Bir ülkenin başkenti, devletin dış ilişkilerinin yürütülmesinin de merkezidir; yabancı devlet adamları ziyaretlerini başkentlere yaparlar, yabancı elçiler başkentlere yerleşirler.
Türk Devleti’nin Başkent Durumları
Türklerin Anadolu’ya giriş yapması itibariyle başkentler, devleti konumlandırma şekillerine göre değişiklik göstermiştir. Bilecik, Bursa ve Edirne’nin merkez olarak kullanılmasından sonra İstanbul’un fethiyle başkent İstanbul’a taşınmıştır. O dönemde hem Osmanlı tahtının bulunduğu şehir hem halifenin oturduğu karargâh hem de hükümet merkezi olan İstanbul, devletin tam ortasındaydı. Bir tarafında Rumeli ve Balkanlar, diğer tarafında Anadolu toprakları; Karadeniz’den Akdeniz’e ulaşım sağlayan deniz yolları ve Asya ile Avrupa arasında gördüğü köprü görevi ile devletin güçlü dönemlerinde ciddi önem taşıyan bir başkentti İstanbul.
Devletin zayıflamaya başlamasıyla avantaj sağlayan bu özellikler dezavantaja dönüşmüştü ve ülke her yandan saldırıya açık bir konumdaydı.Birinci Dünya Savaşı’nın da etkisiyle Osmanlı’nın sonu hazırlanıyordu. Bu imparatorluğa ait toprakları paylaşma hırsı günbegün açığa çıkmaktaydı ve asıl zorluk Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasıyla başladı: Başkent İstanbul’un kaderi, savaşta galip olan devletlerin elinde görünüyordu.

1920’li yılların başlarında İngiltere, İstanbul’u Türkler’den almak ve başkenti Anadolu’ya kaydırmak istiyordu. Bu tasarılara Türkler tarafından şiddetle karşı çıkılıyordu lakin üç yıl içinde durum tam tersi haline gelecek, devlet Ankara’yı kendi kararıyla başkent yapacaktı ve İngilizler bu duruma direnmekte ısrarcı davranacaktı.
Misak-ı Milli’nin kabulünden (10 Şubat 1920) bir ay sonra başkent İstanbul, düşman güçlerce işgal edildi ve Osmanlı’nın tüm yasama yürütme yargı sistemine el konuldu. İşgal günü yayımlanan bildiride İstanbul’un Türkler’den alınmayacağı ama karışıklıklarının devamı durumunda bu kararın değiştirilebileceği söylendi. Yani Sevr Antlaşması imzalanır da işgalci güçlere boyun eğilirse İstanbul Türklerde kalabilirdi, aksi halde bu şehirden mahrum bırakılacaklardı.
Başkentler, girişte de söylediğimiz üzere devletlerin beynidir ve sahip olduğu önemin getirisi olarak ülkede en güvenilir yer olarak nitelendirilebilmelidirler. İstanbul ise imparatorluğun en güvensiz şehri halindeydi ve büyük bir kaos içindeydi. Başkent, yönetim merkezi olması gerekirken sıkı bir boyunduruk altındaydı.

Ankara’nın Dikkat Çekmeye Başlaması
1919 yılının Şubat ayında Mustafa Kemal Atatürk ve yakınındaki arkadaşları, Ankara’yı bir direniş merkezi yapmayı tasarlamışlardır. Bu doğrultuda 20. Kolorduya ait karargâh Ankara’ya taşınır ve başına Ali Fuat Cebesoy getirilir. Fuat Paşa, merkezi konumda olan Ankara’yı hakimiyeti altına alır ve ne işgalci güçlerin ne de iş birlikçilerinin adım atmalarına müsaade etmez. Ankara, Milli Mücadele’nin ilk günlerinden itibaren güvenilir bir merkez haline gelmiştir ve hareketin sonuna kadar Mustafa Kemal Atatürk’e destek vermiştir.
Sivas ve Erzurum kongreleri döneminde kongre merkezleri ve İstanbul arasında fazla önem içeren yazışmalar olmaktadır ve bu yazışmalarda Ankara güvenli bir köprü konumundadır: Kongre merkezine gitmesi gereken en önemli haberler önce Ankara’ya, oradan başkente iletilmektedir. Özellikle Sivas Kongresi sırasında büyük kalkan görevini üstlenen Ankara üzerinden Sivas’a saldırıda bulunmayı göze alamayan işgalciler, yalnızca başarısızlıkla sonuçlanan bir saldırı girişiminde bulunabilmişlerdir.
Milli Mücadele’nin ilk günlerinden itibaren Mustafa Kemal’in safında yer alan Ankara, İstanbul Hükümeti’nin de gözüne batmaktaydı ve Ali Fuat Cebesoy’u komutanlık görevinden alma adımında bulundu ama Fuat Paşa, Mustafa Kemal’den gelen emir doğrultusunda görevinden ayrılmadı. Sivas Kongresi’nin sürdüğü günlerde Ankara, Heyet-i Temsiliye’ye (Temsil Heyeti) bağlandı. Kongre sonrasında milletvekili seçimlerine gidilmesi konusu gündeme gelmişti ve Mustafa Kemal İstanbul’da değil, Anadolu’da toplanılmasının gerekliliğini savunuyordu. Meclisin toplantı yerinin tartışılması beraberinde başkent değişikliğinin konuşulmasını da getiriyordu. Mustafa Kemal, başkentin açıkça Anadolu’ya taşınmasını söylemiyordu lakin İstanbul’un güvenli bir yer olmaktan çıktığını açıkça dile getiriyordu. Belirtilen tüm görüşlere rağmen ne İstanbul hükümeti ne de Mustafa Kemal’in yakınındaki arkadaşları meclisin Anadolu’da toplanması fikrine yanaşmadı ve bunu tehlikeli buldu.
Yine de sivrilmeye devam eden Ankara, Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye üyelerinin gelmesi ile birlikte Heyet-i Temsiliye Merkezi oldu. Mustafa Kemal, Ankara’yı merkez yapmak adına en uygun şehir olarak görmüştü lakin Ankara’nın devamlı merkez haline gelmesi düşüncesi bir süre gizli tutuldu. Ankara halkı, Mustafa Kemal’i ve heyet üyelerini büyük bir heyecanla karşılamış, ihtiyaç duyulan konularda yardımlarını esirgememişlerdi. İşlerin Ankara merkezli yürütülmesine dair ciddi bir yaklaşımda bulunulmaktaydı artık.

İstanbul’un İşgali ve Meclis’in Açılması
Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 12 Ocak 1920 tarihinde İstanbul’da açıldı. Seçilen vekillerin büyük çoğunluğu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti içinden seçilmişti ve bu bakımdan süreç adına umut vaat etmekteydi. Ancak bu meclisin ömrü uzun olmadı çünkü Misak-ı Milli kararlarının kabul edilmesiyle İstanbul, düşman güçler tarafından resmi olarak işgal edildi. Bu işgal sonrasında Mustafa Kemal, Ankara’da bir halk meclisinin açılacağını duyurdu. Bir an evvel açılmasını da istiyordu. Yapılan seçimler ve İstanbul’dan kaçmayı başaran vekillerin katılımı ile 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara merkezli Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Böylelikle Ankara’nın önemi daha da arttı: İstanbul resmi başkent, Ankara ise fiili başkent halindeydi.

Ankara’nın Başkent Olarak Seçilmesi
Lozan Antlaşması ile birlikte Ankara ve İstanbul arasındaki çekişme daha da artmıştı. Bir tarafta Osmanlı ruhunu simgeleyen İstanbul, diğer tarafta ise Milli Mücadele merkezi halindeki Ankara vardı artık. Osmanlı İmparatorluğu’nun resmî olarak sona ermesiyle birlikte yeni devlet rejimine dair sorular üretiliyordu ve bunlardan en önemlisi de İstanbul’un başkent olarak kullanılmaya devam edilip edilmeyeceği idi, bu durum büyük bir belirsizlikti. Bu belirsizliği, 13 Ekim 1923 tarihinde İsmet İnönü ve beraberindeki on 14 kişinin meclis başkanlığına sunduğu teklif ortadan kaldırdı: Ankara’nın yeni Türk devletininin başkenti olması teklif edilmişti. Yapılan oylama sonucunda teklif karara bağlandı ve aşağıdaki ifade ile belirtilmiştir:
“Ankara Şehrinin Türkiye Devletinin makam idaresi olması hakkındaki Malatya mebusu ismet Paşa Hazretlerinin 2/188 numaralı teklifi kanunisi üzerine Kanunu esasi encümenince tanzim olunan 10.X.1339 tarihli mazbata, 13.X.1339 tarihli otuz beşinci içtimai ikinci celsesinde bil kırae aynen kabul edilmiş ve Ankara şehrinin Türkiye Devletinin makam idaresi olması ekseriyeti azime ile takarrür etmiştir” (TBMM, D. II, C. II: 701).
Destek aldığı kadar tepkiyle de karşılaşan bu karar, hakkında ileri geri fazlaca düşünce söylenmiş bir karardır. Özellikle İngiliz diplomatları Ankara’nın uzun süre başkent olarak kalamayacağını savunmuş, bir umut saltanatın geri gelmesini ve beraberinde başkentin yeniden İstanbul olmasını beklemişlerdir; bu doğrultuda algı kampanyaları bile yapmışlardır lakin bu başkent kavgası Türkiye zaferi ile sonuçlanmıştır.
Öncesinde basit bir bozkır şehri olarak bilinen Ankara, başkent olarak seçilmesi itibariyle büyük bir gelişim göstermiş ve gösterdiği bu gelişimle diğer şehirlere de örnek olmuştur. Aynı zamanda çağdaş şehircilik hareketinin Anadolu’ya yayılmasına öncülük eden Ankara, eğitimden ekonomiye kadar her alanda Anadolu ilklerini yaşamış ve yaşatmıştır.

Eklemek gerekir ki bundan tam 99 yıl önce bugün Türkiye’nin başkenti olarak seçilen Ankara, Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye’nin buraya geldiği ilk günden başkent seçildiği güne; bu seçimin yapıldığı günden günümüze kadar durmaksızın gelişmiş, gelişmeleriyle Anadolu şehirlerine örnek niteliğini taşımış ve çoğu ilkin merkezi olmuştur. Ankara’nın başkent yapılması, yerinde verilmiş bir karardı. Yeni Türk Devleti’nin güven veren bir başkente ihtiyacı vardı ve Ankara bu mevkinin gereklerini karşılamaya uygun bir konumda bulunuyordu.
Bu önemli kararın 99. yıldönümü vesilesi ile bağımsızlığımız uğruna canını dişine takarak çalışmış olan Mustafa Kemal Atatürk’ü, bu süreçte onunla beraber aynı özveriyle çaba göstermiş arkadaşlarını, en umutsuz günlerde bile inancını kaybetmeyip desteğini bir gün olsun esirgemeyen Türk halkını saygıyla anıyor ve onlara teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ülkemizin her geçen gün daha da ilerlemesi ve çağdaşlığın ışığı altında gelişmesi dileği ile tüm okurlarımızı sevgiyle selamlıyoruz.
Kaynakça
Aytepe, Oğuz. ”Ankara’nın Başkent ve Merkez Olması”. Dergipark, Mayıs-Kasım 2004, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/20609. 22 Eylül 2022 tarihinde erişildi.
Şimşir, Bilal N. ”ANKARA’NIN BAŞKENT OLUŞU”. Dergipark, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1661709. 22 Eylül 2022 tarihinde erişildi.
Çoban, Ebru. ”ANKARA’NIN BAŞKENT OLUŞUNUN YANSIMALARI”. Sobiad Atıf Dizini. https://atif.sobiad.com/index.jsp?modul=makale-goruntule&id=AXC_NvHQyZgeuuwfWDdC. 23 Eylül 2022 tarihinde erişildi.