Zombi filmlerinin, hatta korku filmlerinin, çoğunlukla tür filmi oldukları; ayırt edici özelliklerinin türlerinden ibaret olduğu sık sık dile getirilir. Bu nedenle her birinin on yıllar içinde iyice yerleşmiş belirli bir iki formülü takip ettiği düşünülür. Ancak son yıllarda hem korku sinemasındaki yeni sesler, hem de mütevazi bütçelerle dahi ulaşılabilen gelişmiş teknik imkanlar farklı bir görüntü yaratmış durumda. Zombi filmleri nicelik olduğu kadar nitelikte de ilerleme ve zaman içinde ufak tefek değişiklikler ile bize kendini yeniden izletmekte.
Her nabza göre şerbet olsun diye, sizler için son yılların birbirinden farklı en iyi zombi filmlerini listeledik. İyi seyirler!
1- 28 Days Later (2002)
Çok yönlü yönetmen Danny Boyle ile tuhaf distopyaların kalemi Alex Garland’ın elinden çıkan film, halen 2000’lerin en iyi korku filmlerinden biri olarak anılmakta. Film, hemen her zombi filmi gibi bir grup insanın kendilerini yemeye çalışan insansı canavarlardan kaçışını konu ediyor. Fakat gerek Cillian Murphy, Naomie Harris ve Brandon Gleeson’ın performansları, gerekse John Murphy’nin muhteşem orijinal müziğiyle zombi filmi denince akla gelenleri değiştirmeyi başarıyor.
Filmin en dikkat çeken özelliklerinden biri de toplumsal eleştiri boyutu. Filmde ekoterörizm, modern bireyin izolasyonu, devlet aygıtlarının yozlaşmışlığı gibi konular içeriğe yedirilerek sunuluyor. Ancak en çok göze batırılan sosyal sorun ise erkek egemen toplum. Zira, filmin üçte birlik kısmı erkek egemen toplumda kadının ve hatta güç sahibi erkekler tarafından zayıf görülen erkeğin nasıl insandışılaştırıldığını anlatıyor. 28 Days Later, zombi temasını metaforik bir araç olarak kullanarak korku türünün tartıştığı zaman çok iyi tartıştığı bir konuyu gündeme taşıyor: “Canavar nedir, kimdir? Kim kime neden canavar der? Canavarı yaratan yoksa biz miydik?”
2- Shaun of the Dead (2004)
Şahsına münhasır mizah anlayışıyla modern bir auteur denebilecek Edgar Wright, bu filmde bir taşla ikiden fazla kuş vuruyor. Filmin parodik yapısı isminden dahi kendini belli etmekte. Film, zombi türünün şahı George R. Romero’nun “… of the Dead” filmlerini ve bununla beraber bu alt türün ezberlenmiş kodları ve stereotipik anlatılarını bir mizah aracı olarak kullanıyor.
Tipik bir korku-komedi filmi olmak yerine, karakterleri ve ustaca kurulmuş senaryo yapısı ile Shaun of the Dead, hem romantik komedi, hem zombi filmi parodisi olmayı başaran bir karakter analizi. Bu özelliğiyle zombi filmleri furyasında kendine benzersiz bir yer açmış bir yapım.
3- Dawn of the Dead (2004)
James Gunn ve Zack Snyder, süper kahramanları fethetmeden önce “yeniden çevrim olacaksa böyle olsun” dedirten bu filmi literatürümüze katmıştı. Romero’nun aynı isimli filminin ana hatlarıyla modern izleyiciye uyarlandığı Dawn of the Dead, kıymeti pek de bilinmeyen bir modern korku klasiği.
Film, Sarah Polley’nin oynadığı Ana’nın başını çektiği bir grup hayatta kalanı merkezine alıyor. Grup, bir alışveriş merkezine sığınıp hem dışarıdaki, hem içerideki; hem zombilerden hem de birbirlerinden gelen tehlikelerle mücadele etmek için çaba gösteriyor. Dawn of the Dead, aynı konuya sahip onlarca, hatta yüzlerce, benzerinden ayrılmayı başaran bir film. Gunn’ın hafif mizahı ve ağır dramayı çok başarılı şekilde dengeleyen senaryosu ve filmin izleyiciyi adeta hipnotize eden sinematografi ve kurgu yapısı öne çıkan özelliklerinden.
4- Pontypool (2008)
Pontypool’u tek kelimeyle özetlemek gerekirse, bu kelime “benzersiz” olurdu. Herhangi bir tür içine dahil etmesi güç olan Pontypool’u takip edebilmek de pek kolay değil. Tek mekanda geçmesine rağmen dehşeti anlamlandırma ve deneyimleme açısından kat ettiği mesafeler takdire şayan.
Bruce McDonald’ın yönettiği filmde yazar Tony Burgess kendi romanını senaryoya uyarlıyor. Fakat Pontypool’un görselden çok sözlü bir medyum için oluşturulduğu izleyici tarafından fazlasıyla hissediliyor. Filmi tipik bir korku olmaktan çıkaran ise bu özelliği. Zira, filme ismine veren Pontypool kasabasında zombi salgını İngilizce dilindeki rastgele kelimeler ile yayılmakta. Çok başarılı bir meta anlatı örneğiyle Pontypool filminde de korku ögeleri görselden çok sözlü şekilde izleyiciye aktarılıyor. Müthiş bir ses dizaynı ve Stephen McHattie’nin kulaklara bayram ettiren radyo programcısı Grant Mazzy performansıyla film, küçük dünyasında tüyleri diken diken eden bir dehşet ortamı yaratıyor.
5- REC (2009)
2000’lerin başında yükselişe geçen İspanyol korku sinemasının belki de en başarılı örneği REC’tir. REC, çok iyi yapılmış bir zombi filmi olmakla kalmayıp, aynı zamanda The Blair Witch Project ile hayatımıza giren buluntu film tekniğini de mükemmel uygular. Jaume Balaguero ve Paco Plaza‘nın yönetmenliğindeki REC, zombi filmlerinde çokça kullanılan tek mekan konseptine farklı bir boyut kazandırıyor.
Film, yerel televizyon muhabiri Angela ve filmi merceğinden izlediğimiz kamerayı taşıyan Pablo ile açılıyor. Angela ve Pablo, programları için takip ettikleri itfaiye ekibiyle beraber bir yardım çağrısına cevap vermek için gittikleri apartmanda bina sakinleriyle kapalı kalırlar. Ancak bu filmde kaçışta olan; haberciler, itfaiye ekibi ve apartman sakinleri değildir. Zira o gece apartmanda bulunanlar, insanları vahşi saldırganlara dönüştüren virüsün içeride tutulması için kendilerini karantina altında bulurlar. Buluntu filmlerde pek sık görülmeyen harika performanslara da sahip olan REC, bir yandan karakterler arası çatışmalarla tansiyonu yükseltirken, bir yandan da karantinanın çaresizliği ve bilinmeze karşı korkuları seyircisine derinden hissettiriyor.
6- Ada: Zombilerin Düğünü (2009)
Talip Ertürk ve Murat Emir Eren’in yazıp yönettiği bu eşsiz film de kıymeti pek bilinemeyenlerden. Türkiye’de yapılmış ilk zombi filmi olduğu tartışmalı, ancak Türkiye’nin ilk korku-komedi türündeki zombi buluntu filmi olduğu kesin. Zombilerin Düğünü için kesinlikle kusursuz bir film denemez. Zira gerek uluslararası muadillerine göre amatör kalan makyaj çalışması olsun, gerekse özellikle filmin ikinci yarısında biraz çuvallayan senaryo yapısı ve mizah-dram dengesi olsun, film birçok hataya sahip.
Fakat filmde bütün ekibin yaptıkları işe karşı sevgisi ve samimiyeti o kadar hissediliyor ki, hataları affedip keyif almak çok da güç olmuyor. Film, özellikle kadronun büyük kısmının performanslarının doğallığı ve diyalogların “bizdenliği’’ ile öne çıkıyor. Düşük bir bütçeyle dahi, yaptığı işi seven sinemacıların neler başarabileceğini gösteriyor. Hiç değilse bu açıdan, Ada: Zombilerin Düğünü’ne Türkiye’de sinema yapmak isteyenler için ilham kaynağı demek mümkün.
7- Zombieland (2009)
Ruben Fleisher’ın yönettiği Zombieland, korkudan çok bir komedi filmi. Tıpkı Shaun of the Dead gibi zombi filmlerini parodileyen bir yapıya sahip olan film, her biri muhteşem performanslar ortaya koyan Jesse Eisenberg, Woody Harrelson, Emma Stone ve Abigail Breslin’in karakterlerinin hayatta kalma çabalarını konu ediniyor.
Konu açısından çoğu zombi filminden farkı olmayan filmde hem mizahın yoğunluğu hem de pek ortak noktası olmayan dört kişinin korkunç bir dünyada bir aileye dönüşmesini anlatılıyor. Yer yer oldukça dramatik sahnelere de sahip olan Zombieland, oyuncularının performanslarındaki nüanslar ve senaryonun sağlam yapısı ile korku-komedi-dram dengesini çok iyi kuran bir yol filmi olarak hafızalarda yer ediniyor.
8- World War Z (2013)
Max Brooks’un aynı adlı romanından esinlenen World War Z, zombi filmleri arasında bir istisna. Yüksek bütçesi ve başrolünde Brad Pitt gibi bir Hollywood yıldızına sahip olması filmin içeriğine doğrudan etki ederek bu filmi bildiğimiz zombi filmlerinden başka bir yöne götürüyor.
Listedeki çoğu film gibi, World War Z de mükemmel bir “kıyamet montajı” ile başlıyor. Filmin devamında ise, büyük bütçeli Hollywood filmi hassasiyetleri filmin kusursuz başlangıcıyla ortaya çıkaran potansiyelini değerlendiremediğini hissettiriyor. Hemen her Hollywood filminde olduğu gibi, aile kurumunun yüceltildiği ve Amerikan kahramanın dünyayı kurtardığı bir hikayeyi işlemesi World War Z’nin zayıf noktaları. Fakat modern zombi filmleri arasında en dehşet verici zombi tasarımınlarından birine sahip olduğunu da eklemek gerekiyor.
9- One Cut of the Dead (2017)
Japon yönetmen Shinichirou Ueda’nın bu çılgın filmi, yalnız zombi filmi değil, “film” denince akla gelenleri sorgulatacak nitelikte. Gerçekçiliği teknik üzerinden yaratmada büyük işlere imza atan film, özgönderimsel bir hamle ile teknik ve içeriğin olabildiğince iç içe girdiği bir anlatı yapısına sahip.
Film içinde film, hatta onun içinde de film sunan bu yapım, korku-komedi dengesi ve oyuncu kadrosunun hiçbir anlatı boyutunda inandırıcılığını kaybetmeyen performanslarıyla daha da keyif verici hale geliyor.Çok boyutlu yapısına rağmen seyircisini yormadan eğlendirmeyi başaran One Cut of the Dead, benzersiz teknik ve içeriksel paralleliğiyle zombi filmleri arasında birkaç adım öne çıkıyor.
10- V/H/S 2: A Ride in the Park (2013)
Birçok inovatif yönetmene risk alıp kendilerini ifade etme fırsatı sunan bu antoloji serisinde özellikle öne çıkan sekanslardan biri ise A Ride in the Park. The Blair Witch Project’i hayatımıza sokan Eduardo Sanchez ve Gregg Hale, V/H/S 2 filmindeki bu segmentin yönetmenliğini yapıyor.
Film, kafasında kask kamerası, bisikletiyle parkta dolaşan Mike’ın ısırılıp zombiye dönüştükten sonra yaşadıkları ve karşılaştıklarını izleyiciye sunuyor. Kan ve dehşet konusunda elini hiç korkak alıştırmayan filmde, tekniği kadar başarılı olmasa da “zombinin gözünden” anlatılmanın getirdiği dramatik bir boyut da yok değil.