Edebiyatın yalnızca sayfalardan ibaret olduğunu düşünmek, sanata karşı eksik bir bakışı oluşturur. Edebiyat toplumun içinde, insanın olduğu her yerdedir. Öyle ki edebiyat, insanın doğada var oluşundan yok oluşuna kadar geçen zamandaki yazgının bir parçasıdır. Ferdî hislerin estetik olarak sunulması ise sanatın yazınsal tarafını öne çıkarmış ve edebiyatın sadece mısralardan, öykülerden, belki birkaç ciltten meydana geldiği algısına neden olmuştur. Ancak edebiyat hayatın merkezindedir. Bireysel duyguları yansıtmanın dışında, içinde bulunduğu topluma da ayna tutmaktadır. Edebiyat eserleri farklı kültürler ve toplumlar hakkında bilgi taşıyıcılığı niteliğindedir. Bu yazınlar dönemin sosyal meselelerine değinebilmekte ve toplumun aksayan taraflarına ışık tutup yön verebilmektedir. Böylesine büyük bir gücü elinde barındıran edebiyat, insanla hemhal olduğundan insan neredeyse orada var olmuş ve kendine orada yer edinmiştir.
Bunun beraberinde sinemanın kaynağını oluşturan edebiyat eserleri de olmuştur. Film endüstrisi, ilk çıktığı andan itibaren insanların merak ettiklerini ve görmek istediklerini göstermeye çalışmıştır. Bu kısımda sinema üreticileri, edebiyatın prestijli yönünden yararlanarak sinemayı daha kabul gören bir hale getirmeye çalışmıştır. İnsanı kuşatan gerçekleri anlatmada, bu çatışmaları göstermede edebiyat ve sinema bağdaşıklık kurmuş ve zamanla çok daha sağlamlaştırmıştır. Edebiyatın sözel dili ve sinemanın görsel dili bir araya geldiğinde ortaya şahane yapıtlar çıkmıştır. Sayfaların dışından seslenen bazı klasik edebiyat eserleri ve onların sahneye uyarlanmış hallerini sizler için derledik!
Fransız Edebiyatı’nın Başyapıtlarından: Sefiller
Victor Hugo’nun kaleme almış olduğu Sefiller, hırsızlık yapan bir kürek mahkûmunun öyküsünü anlatmaktadır. Ama bu hırsız ailesinin karnını doyurabilmek için yalnızca bir ekmek çalmıştır. Buna rağmen hayatı boyunca, aldığı bu ağır cezanın bedelini ödemiştir. Jean Valjean’ı merkezine alan bu romanda yoksulluk, toplumsal adalet ve dayanışma anlatılmaktadır. 19. yüzyıl Fransasında yaşanan politik karmaşa okuyucuya yansıtılırken, hayatta kalmanın ve mücadele etmenin zorluğu gözler önüne serilmiştir. Bu roman Fransız Edebiyatı’nın en bilinen romanı olmasının yanı sıra tüm Dünya Edebiyatı’nda ses getirmiştir. Edebiyatın, sayfaların dışına taşan eseri Sefiller; sinemaya, sahneye ve televizyona defalarca uyarlanmıştır.
Serinin ilk uyarlaması olan Sefiller filmi 19. yüzyıl Fransasında geçmektedir. Orijinal adı “Les Misérables” olan bu film 2012 yılında gösterime girmiştir. IMDB puanı 7,5 olarak belirlenmiştir. Jean Valjean olarak bilinen 24601 nolu mahkum bir somun ekmek çaldığı için cezalandırılmıştır. Açılış sahnesi kürek mahkumları ile başlamaktadır. Hugh Jackman, Jean Valjean‘ın kaçışlarını, bunaltılarını oyunculuğu ile izleyiciye derinden hissettirmiştir. 85. Akademi Ödülleri’nde En İyi Film Ödülü’ne aday olmuş ve 3 dalda Oscar Ödülü almıştır. Fantine rolüyle en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü alan Anne Hathaway ise çaresiz bir annenin yapacaklarını başarıyla yansıtmıştır. Kendisine yeni bir hayat kurmak isteyen ve Fantine‘in kızını sahiplenen Valjean‘ın peşini Müfettiş Javert bırakmamıştır. Fransız Devrimi’nin yansımaları da filmde geniş bir yer almıştır. Ünlü yazar Victor Hugo‘nun eserinden uyarlanan ve Tom Hooper‘ın yönetmenliğinde çekilen bu müzikalin izlemesi en az okuması kadar keyifli ve sürükleyicidir.
Sefiller‘in daha eski bir uyarlaması olan bu filmini izlerken gerçekten kendinizi Fransa’nın o dönemlerinde hissedeceksiniz. 1998 yılında çekilmiş olan bu film Les Misérables / Sefiller adıyla gösterime girmiş ve IMDB puanı 7,4’dür. Bu filmin yönetmeni Bille August olurken başrollerini Liam Neeson ve Hans Matheson üstlenmiştir.
Sefiller‘in dizi uyarlaması olan Les Misérables, 2018 tarihinde TV Mini Serisi olarak izleyicilerin beğenisine sunulmuştur. IMDB puanı 7,8 olan bu mini dizi 6 bölümden oluşmaktadır. Bu dizi ile Jean Valjean‘ın ölümsüz hikayesi, sinemanın da dışına taşmıştır. Dizinin başrollerinde Lily Collins, Olivia Colman, David Oyelowo ve Dominic West gibi isimler yer alırken yönetmenliği Josee Dayan üstlenmiştir.
Ve son olarak Sefiller‘in sahneye uyarlanışı sizlerle! T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatrolarında sahnelenen bu eser çağlar ve coğrafyalar aşmış ve birçok kez uyarlanmıştır. Ancak tüm bu uyarlamaların yanında tiyatroda tam anlamıyla romanın içinde hissedeceksiniz. İki perde süren bu oyun bittiğinde tesirinden çıkmak kolayca mümkün olmayacak. Sefiller’i okuyup tüm bu uyarlamaları izlediyseniz 24601 nolu kürek mahkumu Jean Valjean’ı bir süre içinizde yaşatacaksınız…
Rus Edebiyatı’ndan Lev Tolstoy’un Anna Kareninası
Lev Tolstoy‘un 1877 yılında yayımlanan Anna Kareninası Rus Edebiyatı’nın en çok eleştiri alan eserlerinden biri olmuştur. Aslında Tolstoy toplumun değer yargılarına sert bir gerçeklikle eleştiride bulunmuş ve bir farkındalık yaratmaya çalışmıştır. Roman ilk bakıldığında eşini aldatan bir kadının öyküsü gibi görünse de Rus toplumunun, aristokrasinin ve ahlakın çürümesinin ele alındığı görülmektedir. Anna Karenina‘nın yasak aşkıyla yaşadığı hayal kırıklığı, sadakatsiz bir evliliğin getirileri, romanda çok başarılı bir şekilde işlenmiştir. Bu eserin konu itibariyle ve romandaki çevre tasvirleriyle görsele aktarılması kaçınılmaz olmuştur.
Tolstoy‘un ölümsüz romanı Anna Karenina‘nın 2012 tarihli bu uyarlamasının yönetmenliğini Joe Wright üstlenmiştir. Uyarlayan isim ise Oscar Ödüllü Tom Stoppard olmuştur. Yönetmen Joe Wright, Kefaret ve Aşk ve Gurur‘dan sonra bu filmde de yeniden başrole Keira Knightley‘i taşımıştır. Film istenilen başarıya tam anlamıyla ulaşılamamıştır ancak dönemin ruhunu yansıtmakta ve duyguların aktarımında başarılı bir uyarlama olmuştur.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatrolarında her yıl oynanan Anna Karenina serinin en iyi uyarlamasıdır. 19. yüzyıl Rusyasında varlığını sürdüren aristokrasi karşında toplumun cebinde taşıdığı yazısız kuralları, bireylerin hayatlarını derinden etkilemektedir. Anna Karenina bu durumun hem kurbanı hem de tercihleriyle büyük hataların sahibi olmuştur. Kont Vronski’yi ile eşini aldatması sonucu yaşadıkları ve toplum kurallarıyla şekil alması sahne boyunca çok iyi gösterilmiştir. İki perde süren bu oyunu izlediğinizde hem Anna Karenina’ya hak verecek hem de tercihlerinden dolayı onu suçlamaya hazır olacaksınız.
İngiliz Edebiyatı’nın Başarılı Yazarı Jane Austen’dan: Gurur ve Önyargı
Pride and Prejudice adlı bu eserin en sevilen film uyarlaması Türkçeye Aşk ve Gurur olarak çevrilmiştir. 2005 yılında vizyona giren ve IMDB puanı 7,8 olan bu filmde başrol yine Keira Knightley olmuştur. Romanının, edebiyat dünyasında bu denli ses getirmesinin ve ayrıcalıklı yerinin olmasının bir nedeni, kadın karakterlere bahşettiği kendi olma, sesini duyurma, kendi kaderini oluşturma muktedirliği vermesidir. Kaderin ona çizdiği yolda hareket etmeyi reddeden Elizabeth ve gururlu, soğuk gözüken ama içinden de bir o kadar şefkatli olan Darcy’nin hikayesi anlatan bu roman, sinemaya da başarıyla uyarlanmıştır. Filmdeki başrol Keira Knightley, Akademi tarihinde en iyi kadın oyuncu dalında Oscar Ödülü’ne aday gösterilmiş en genç üçüncü aktris unvanını getirmiştir.
Gurur ve Önyargı‘nın BBC tarafından 1995 de televizyona uyarlanan bu mini serisi 6 bölümlük bir dizi uyarlamadır IMDB puanı 8,8 olmuştur. Elizabeth Bennet karakterini Jennifer Ehle, Mr Darcy karakterini ise Colin Firth canlandırmıştır. Toplamda beş buçuk saat süren bu mini dizi, hafta sonu izlenebilecek diziler arasında yer almaktadır.
Sinemada, edebiyatta olduğu gibi betimlemelerin yapılması kolay değildir. Edebiyatta bu durum sınırsız bir şekilde kullanılabilirken sinemada bütçe koşullarını zorlayan bir durum mevcut olabilir. Sinemaya bir roman aktarmanın göründüğü kadar kolay olmadığı bilinmelidir. Uyarlama yapmak bir eseri yeniden dekore etmek gibidir. Sinemacının uyarlama yaptığı romanı kendi bakış açısına, ticari kaygılarına, ideolojisine göre yorumlaması, onu bambaşka bir şekle büründürür. Dolayısıyla asıl mühim olan romanı öylece aktarmak değil, sinemaya uygun hale getirerek onu gerçekten izlenebilir, akılda kalıcı ve sürükleyici bir hale getirmektir. Bu bahsi geçen uyarlamalar ise gerçekten romanların ruhunu yansıtan büyük yapıtlar olmuştur.