Yüzyıllar boyunca üç kıtada varlık gösteren Osmanlı İmparatorluğu, ihtişamını 18. yüzyılla birlikte kaybetmeye başlamıştır. Bu dönem, Osmanlı’nın gerileme dönemi olmuş ve İmparatorluk, dönemin sonuna doğru Avrupalı devletler tarafından hasta adam ifadesiyle anılmaya başlanmıştır. Bu durumun başlıca nedenlerinden biri; gelişen ve değişen dünyada Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniliğe kapalı politikaları izlemesidir. Yanlış politikalar sonucunda peş peşe kaybedilen topraklar, Karlofça (1699) ve Pasarofça (1718) Antlaşmaları ile belgelenmiştir.
Pasarofça Antlaşması ile Avrupa’nın gerisinde kaldığını kabul eden Osmanlı, başta askeri olmak üzere siyasi ve ekonomik alanlarda Avrupa’yı örnek almaya başlamıştır. Yenilikler, kendilerini uygulayacak insanlara ihtiyaç duyulmasına sebep olmuştur ancak klasik Osmanlı eğitim anlayışı, bu gibi ihtiyaçlara cevap verecek yeterlilikte değildir. Bundan dolayı eğitimde yeniliğe gidilmesi kaçınılmaz olmuştur ve uygulanan yenilikler genç Türkiye Cumhuriyeti’nin doğumunu, onun bu alanda yapacağı reformlarla büyümesini sağlamıştır.
Osmanlı’dan Milli Mücadele Dönemine Miras Kalan Eğitim

17. yüzyıl itibariyle medreselere siyaset ve iltimasın girmesiyle eğitim kurumlarında bozulmalar yaşayan Osmanlı İmparatorluğu’nda eğitim ihtiyacı, 18. yüzyılın sonuna kadar Sıbyan mektepleri, medreseler, Acemi Oğlanlar Birliği, tekkeler, zaviyeler, loncalar, Enderun Mektebi gibi kurumlarca sağlanmaktaydı. Bu bozulmalar ve zamanın ihtiyaçlarına karşı yetersiz kalma durumu imparatorluğun birçok problemle karşı karşıya kalmasına yol açmıştır.
Eğitim kurumlarındaki bozulmalar ve kurumların zamanın ihtiyaçlarına karşı yetersiz kalmaları, İmparatorluk’un birçok problemle karşı karşıya kalmasına sebep olmuştur. Özellikle askeri yenilgiler sonucunda eğitimde ilk ıslahat çalışması 1734’te I. Mahmut tarafından askeri alanda Hendesehane açılmasıyla başlamıştır. II. Mahmut’a kadar eğitim alanında yapılan ıslahatlar yalnızca askeri alanla sınırlı kalmıştır ve istenilen sonuçlara tam anlamıyla varılamamıştır.
II. Mahmut döneminde Avrupa’ya öğrenciler gönderilmiş (bu öğrenciler Jön Türkler adıyla I. Meşruiyet’e öncülük edeceklerdir); rüştiyeler, idadiler, Darülfünun gibi Batılı tarzda okullar açılmış, tercüme odaları kurulmuş ve payitahtla sınırlı olsa da ilköğretim zorunluluğu getirilmiş ve bu eğitim ücretsiz verilmiştir.

II. Abdülmecid‘in 1839’da tahta çıkmasıyla yayımladığı Tanzimat Fermanı, Batılılaşma’yı hızlandırmış ve eğitim alanında büyük yenilik temelleri bu dönemde atılmıştır. Bu temeller Cumhuriyet Dönemi eğitiminin de temellerini ve kimyasını oluşturmuştur. Tanzimat Dönemi’nde 1848’de Darülmuallimin mektebi açılmış, 1869’da ise Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlanarak ilk kez Osmanlı eğitim sistemi için ayrıntılı bir plan hazırlanmış ve eğitimde köklü bir değişikliğe gidilmiştir. Ancak bu değişiklikler İstanbul sınırları içinde kalmış ve tüm İmparatorluğa yayılamamıştır.
II. Abdülhamit tahta oturduktan 2 yıl sonra, 13 Şubat 1878’de parlamentoyu 23 Temmuz 1908 yılına kadar sürecek bir tatile sokmuştur. Bu dönem Mutlakiyet Dönemi olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde ilköğretim okulları hariç (parasızlıktan dolayı) tüm rüştiye, idadi, sanat ve meslek okulları yaygınlaştırılmış, adeta bir okul patlaması yaşanmıştır. Her ne kadar sayı bakımından başarı olarak görülebilecek olsa da bu başarı eğitimin niteliksel olarak gelişmesi yönünden eksik kalmıştır. Ek olarak, bu dönemde siyaset okullara ağır bir biçimde sirayet ediyor ve II. Abdülhamit’in ideali olan Osmanlı gençliği yetiştirilmesi için özen gösteriliyordu.

23 Temmuz 1908 yılında anayasanın tekrardan yürürlüğe konması sonucunda II. Meşruiyet Dönemi başlamıştır. Bu dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti‘nin yönetimi altında hakim olan hürriyetçi ambiyans okullara da yansımıştır. Bu dönemde çoğu sıbyan mektebi kapatılmış ve kız öğrenciler için ilk kez bir lise ve yükseköğretim kurumu açılmıştır. Ayrıca okul öncesi eğitime önem verilmiş ve ilk resmi anaokulları açılmıştır.
Öğretmenler II. Meşruiyet’in getirdiği hürriyetçi hava ile Encümen-i Muallim adında ilk örgütlenmelerini kurmuşlardır. Bu dönem 18 Ekim 1918’e kadar sürmüştür. Kısa sürse de eğitimde ilk geniş çaplı tartışmalar ve yeni fikirler, bu dönemde gözlemlenmiştir. İşte bu gelişmeler Milli Mücadele ve Cumhuriyet Dönemi eğitim anlayışının temellerini oluşturmuştur.
Ülkenin İşgali ve Bu Dönemde Eğitime Yaklaşım

Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı’nda birçok cephede boy göstermiş, Çanakkale’de büyük bir zafer kazanmış ancak müttefiklerinin hezimetiyle aleyhine olacak bir ateşkes için masaya oturmak zorunda kalmıştı. Mağlup ve mağrur taraflarca 30 Ekim 1918’de yapılan Mondros Ateşkes Antlaşması ile ülke artık meşru bir zeminde işgallere açık hale getirilmişti. Hasta adam, artık daha yorgun ve ölüme razı bir vaziyetteydi. İstanbul Hükümeti bu antlaşmayla beraber payitahta gerçeklikten uzak bir suskunluğa ve duyumsamazlığa bürünmüştü. Ancak Anadolu halkı, İstanbul gibi düşünmüyordu.
15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkarma yapan Yunanlılara karşı ilk olarak Hasan Tahsin’in kurşunu ve sonrasında bölgesel direnişler ile ülkenin işgaline göz yumulamayacağı Anadolu halkınca ifade edilmişti. İşgale karşı direniş Kuvayı Milliye birliklerinin yanı sıra ülke aydınlarınca mitingler ve gazeteler ile hakla aşılanmaya çalışılmıştır. Bu dönemde öğretmenlerde etkin bir biçimde hem silahlı direnişte hem de mitingler, temsiller ve konferanslarla milli harekette propaganda ve örgütlenme ile etkili faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Osmanlı halkı, uzun yıllardır içerisinde bulunduğu savaş halinin getirdiği yoksulluk, salgın, cehalet ve en sonunda karşı karşıya oldukları işgal neticesinde yaşam ve ölüm çizgisi arasında kalmış, eğitim ikinci plana düşmüştü. Millî Mücadele yıllarında, birçok öğretmen ve öğrenci silah altına girmiş ve bu sebepten çoğu okul da kapanmıştır. Nitekim kalem tutan ellerin bir kısmı bir daha okul sıralarına geri dönemeyecektir.
İstanbul Hükümeti ise payitaht sınırları içerisinde sürekli Maarif nazırlarını değiştiriyor, yetersiz ve niteliksiz mevcut Nazırlar İstanbul’da bulanan okullara dahi söz geçiremiyorlardı. Ayrıca mevcut hükümet olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası, eğitimde İttihatçı temizliğine girişmiş ve İttihatçı diye suçlanan öğretmenler teker teker azledilmiştir. İstanbul artık eğitim için elverişsiz bir ortam arz ettiğinden, aydınlar Anadolu’nun yolunu tutmaya başlamışlardı.
Kaynakça
- DERVİŞOĞLU, Ozan. «Milli Mücadele Döneminde TBMM’nin Eğitim Politikaları (1920-1923).» dergipark.org.tr(tarih yok): 1-11.
- FILIZ, Taylan. «MILLI MÜCADELE VE CUMHURIYET DÖNEMINDE ÖGRETMEN ÖRGÜTLERININ EGITIM SORUNUNA BAKISI (1920–1935).» (2005).
- Kılıç, Fahri. Çanakkale Savaşlarında Okullar ve Öğrenciler. Mart 2015. 19 Haziran 2023. <https://www.turkyurdu.com.tr>.
- Kapluhan, Erol. «Hazırlık (Kurtuluş Savaşı) Dönemi Eğitim Politikaları ve Eğitim Faaliyetleri.» 1 (2012 Güz): 1-28.
- SEVİM, NURAY. «MİLLİ MÜCADELEDE EĞİTİM VE ÖĞRETMENLER .» YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ (2020): 3-138.
-
Güngör, Ali. OSMANLI DÖNEMİNDE EĞİTİMDE YENİLEŞME ARAYIŞLARI. 20 Ocak 2020. 19 Haziran 2023. <https://www.egitimajansi.com>.