Yaşam hakkında yazılan kitapların popülerliğini kimse göz ardı edemez. Eminiz sizler de sevdiğiniz bir liderin, idol olarak gördüğünüz insanların hayatlarını merak etmişsinizdir. Hatta şanslı bir okursanız sevdiğiniz insanların hayatlarına bir nebze olsun ortaklık etmişsinizdir. Sizler için yazarların kendi hayatlarından gelenleri aktardıkları bir otobiyografik romanlar listesi hazırladık.
1. Çocukluğum – Maksim Gorki
“Kendi kendinin patronu olmayı öğren, kimsenin etkisi altında kalma! Sessiz, sakin ama inatla yaşa! Herkesi dinle ama senin için en iyi neyse onu yap.”
Çocukluğum, Gorki’nin çocukluk dönemini aktarmaktadır. Bu otobiyografik roman üç kitaptan oluşur; Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim. Yaşam döngüsünün, kronolojik sırayla oluşturduğu bir üçlemedir. Kitap Maksim Gorki‘nin dede ve anneannesinin yanına yerleşmesiyle başlamaktadır. Dedesinin acımasızca davranışlarıyla anneannesinin şefkati ve affediciliği arasında kalan Gorki bu durumu iki Tanrının yarışı olarak simgelemektedir. Gorki’nin yaşamı, üvey babasıyla tanıştıktan sonra daha da zorlaşmaktadır. Rus toplumunun ataerkil çizgilerinin Gorki’nin yaşamına etkilerine ve Gorki’nin büyükannesinin pamuk yüreğine dahil olacaksınız. Kısaca anlatacak olursak hiç çocuk olamamış bir insanın çocukluğuna şahit olacaksınız.
2. Angela’nın Külleri – Frank McCourt
“İnsanın kafasının içine kimsenin karışamaması çok güzel bir şey.”
Birçok dilde defalarca basılan Angela’nın Külleri kitabı aynı zamanda Pulitzer Ödülü, Los Angeles Times Kitap Ödülü ve Ulusal Kitap Eleştirmenleri Birliği Ödülü kazanmıştır. Bu kitap, ekonomik kriz hakimken Amerika’ya yeni gelen göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Frank McCourt‘un anılarını aktarmaktadır. Frank kitaba anne ve babasının tanışmasından başlayarak okurlarını yaşamına davet etmektedir. Babası çalışmak için gittiği günden sonra eve dönmez. Çaresizce babalarından gelecek olan parayı beklerler fakat umutsuz bir bekleyişin ve yoksulluğun içinde kalırlar. Küçük Frank’ın yaşamı sefalet içinde geçmektedir. Frank her şeyi anladığı bir döneme geldiğinde Amerika’ya gitmeyi kafasına koyar ve Amerika’ya gitme hayalini gerçekleştirir. Dramatik bir yaşam hikayesi olmasına rağmen yazar oldukça sade ve mizahi bir anlatım dili kullanmıştır. Angela’s Ashes ismiyle 1999 yılında, yönetmen Alan Parker tarafından sinema dünyasında da yerini almıştır.
3. Bir Dinozorun Anıları – Mina Urgan
“Kaldı ki, kendini öldürmek kolaydır. Anlık bir cesaret meselesidir sadece. Asıl zor olan yaşamaktır. Bunca felaket arasında, fazla rezil olmadan yaşamak gücünü bulmaktır asıl zor olan.”
Mina Urgan kendi yaşamını çocukluktan tutun her anına kadar bu kitapta toplamıştır. Hatta annesi Şefika Hanım’ın yaşamından da bahsetmiştir. Kronolojik bir sırayla o dönemin şartlarını da ele almıştır. Bu kitapta Mina Urgan’ın birkaç kişi hakkında düşüncelerini, feminizme karşı bakış açısını, hastalık ve ölüm hakkında düşündüklerini öğrenebilirsiniz. Birçok siyasi gelişmeye şahit olan Mina Urgan kitabında da bunlardan bahsetmiştir. Kitabın son sözü ise şu şekildedir; “Bu dinozorun anlatmak istediği başka şeyler de var. Ömrü vefa ederse, fazla uzun yaşamanın ayıbına katlanabilirse, bakarsınız onları da yazar günün birinde. Yani bu son söz gerçekten bir son söz değildir belki de.”
4. Anne Frank’ın Hatıra Defteri – Anne Frank
“Değerli bir şeyler yazabilecek miyim? Umudum var. Niye mi? Yazarken düşüncelerimi, düşlerimi, yaşadığım, istediğim şeyleri gözümün önünde canlandırabiliyorum.”
Bu kitapta Naziler tarafından her an yakalanma korkusuyla yaşayan bir grup insanın yaşadıklarının yanı sıra, genç kız Anne‘nin küçük kalbinde yaşadıkları da yer almaktadır. Yahudi bir ailenin ikinci çocuğu olarak Frankfurt’ta dünyaya gelen Anne Frank daha sonra babasının işleri nedeniyle ailesiyle birlikte Amsterdam’a taşınmak zorunda kalır. Nazi işgali sırasında vuku bulan bu olaylar nedeniyle iki yıl boyunca saklanmak zorunda kalırlar. Bu korku dolu iki yılı, pencereden bile bakamadan geçirmek zorundadırlar. Dışarıdan almış oldukları haberler günden güne Anne ve ailesini umutsuzluğa sürüklemektedir. Zaman zaman yaşanılanların etkisiyle aile içinde uyuşmazlıklar ve sürtüşmeler de yaşanmaktadır. Bu saklanış 1944 yılında saklandıkları binaya yapılan baskınla son bulur. Binadaki herkes çıkartılır. Saklanmalarına yardım eden iki kişi ve binada bulunan herkes farklı toplama kamplarına kapatılır.
5. Sol Ayağım – Christy Brown
“Yalnızdım. Kendi dünyama hapsolmuştum, varlığımı onların varlığından ayıran, beni onların hayatları ve faaliyetleri dışında tutan camdan bir duvar vardı sanki. Oysa sevmeyi ve sevilmeyi öyle çok istiyordum ki.”
İrlandalı yazar Christy Brown‘un yaşam öyküsü, on altı bölüm de anlatılmıştır. Beyin felci ile doğan Christy yeme, konuşma, yürüme gibi eylemleri yerine getirme konusunda zorlanmaktadır. Doktorların zihinsel engelli olarak tanımlaması üzerine Christy’nin annesi, asla oğlunun zihinsel olarak bir sorunu olduğunu kabul etmeyerek oğlunun mucizevi görülebilecek davranışlarını destekler. Oğlunun yaşama karşı azmi, gücü annesinin sonsuz desteğiyle yeşerir. Kardeşinin elinden, sol ayağıyla tebeşiri kapan Christy “A” harfini karalar. Bunu fark eden annesi Christy’ye alfabeyi öğreterek okuma-yazma eylemlerini geliştirmek için elinden geleni yapar. İnsanın hayatında her daim ona güvenen ve elinden tutan birisi olmalı bu rolü Christy’nin yaşamında da annesi üstlenmektedir.
Hayatınızı, kendinizi beğenmediğiniz, şikayet ettiğiniz, keşke kelimesiyle başlayan ve sonu olmayan düşünceler içinde boğulduğunuz dönemlerde sizleri sarıp sarmalayacak bir kitap derlemesi hazırladık. Otobiyografik kitaplar yaşamınızda asla deneyimlemeyeceğiniz olaylara ortak olmanızı, yazarların yaşamlarına dahil olarak onları ve eserlerini daha iyi kavrayabilmenizi sağlamaktadır. Diğer insanların yaşamlarından ders çıkarabilmenin, insanoğlu için kıymetli bir deneyim olduğunu düşünüyoruz.