Nâzım Hikmet Ran, 20. yüzyıl Türk şairi ve yazarıdır. Yaşamış olduğu 61 yıllık zaman dilimi içerisinde ve sonrasında adından sıkça söz ettirmiştir. Ömrünün uzun yıllarını asılsız davalar ve kovuşturmalar yüzünden hapiste geçiren şair, Uluslararası Barış Ödülü‘ne layık görülür. 1951 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılması üzerine hayatını Rusya’da sürdürür ve 1963’te orada yaşama gözlerini yumar. “…yazılarım otuz kırk dilde basılır / Türkiye’mde Türkçemle yasak” diyerek bahsettiği yazıları, ölümünden sonra Türkiye’de yayımlanır. Vatandaşlığa geri alımı ise ancak 2009 yılında onaylanır.
Nâzım Hikmet’in Edebi Yönü
Şair, Türk şiirine yeni bir soluk getirmiştir. Daha önceleri hece ölçüsüyle yazan şair, bu ölçüyü kullanırken bile alışılmışın dışında olmayı başarmıştı. Ardından Rusya’da tanıştığı yeni biçim olan serbest ölçü ile Açların Gözbebekleri‘ni yazar. Zamanla edindiği yeni dünya görüşleri ile yeni biçim ve içerikler yaratmayı hedefe alır. İçerik yelpazesi de oldukça geniştir. Fantastik, tarihi, güncel, eleştirel, romantik ve daha birçok kategoride şiirler ortaya koyar.
Serbest şiirin Türkiye’deki temsilcisi olan Nâzım Hikmet, şiirden tiyatroya kadar birçok alanda eserler üretmiştir. Ürettiği bu eserlerden Mavi Gözlü Dev‘i sizler için inceledik.
Mavi Gözlü Dev’in Yazılış Sebebi

Bu şiiri daha iyi anlamak için öncelikle yazılış nedenine bir göz atalım. Nâzım Hikmet bu şiiri çocukluk aşkı Nüzhet Berkin için kaleme almıştır. İlk bakışta romantik duygularla yazılmış gibi görünen bu şiirin arkasında ise tahmin edilenden daha farklı bir hikaye vardır.
Nâzım Hikmet, Rusya’da öğrencilik yaptığı dönemlerde Nüzhet Hanım ile evlilik kararı alır. Nâzım bu kararı 1922’de, 20 yaşındayken almıştır. Bir diğer ifadeyle, gençtir ve aşk ile sarmalanmıştır. Ancak hayatın ona kötü sürprizleri vardır. Evliliklerinin ilk zamanlarında Nüzhet Berkin’in ailesi bu evliliği onaylamaz bir tavır takınır. Moskova’ya gönderdikleri mektuplarda bu görüşlerini açıkça ifade ederler: “Her sözüyle, her hareketiyle, her şeye isyan etmiş, hatta saçları bile berberin tarağına isyan etmiş bu adamla senin gibi munis ve uysal bir kız… geçinemezsiniz!”
Ardından kaderin bir oyunu mudur bilinmez, Nüzhet Hanım hastalanır ve tedavisi için Türkiye’ye döner. Bu sıralarda evliliği üzerine baskı kuran ailesine ve zayıf bünyesine dayanamayan Nüzhet, bu evliliği sürdüremeyeceğini düşünür. Nâzım’ın olabildiğine tutkulu ve hevesli kişiliğine ayak uyduramayacaktır. Nâzım’ın Türkiye’ye döndüğü 1924 yılında evliliklerini bitirme kararı aldığını onunla da paylaşır. Bu karardan bir süre sonra Nüzhet, Servel Berkin isimli felsefe öğretmeniyle evlenir. Bir gün, Beyoğlu’nda tiyatro çıkışı Nâzım ile karşılaşır. Onu görünce başını çevirir. Nâzım ise bu hareketle kalbinden vurulmuşa döner. Çok öfkelidir. Eve döner ve şiirleri ile yüreğini hafifletmeyi dener. Bunun üzerine Mavi Gözlü Dev‘i yazar.
Mavi Gözlü Dev Şiir Tahlili
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Takma adı haline de gelen “mavi gözlü dev” olarak adlandırır kendini. Kocaman hayalleri olan bir devdir o. Güçlü ve peşinden koşulması şart idealleri vardır. Ateşli ve yorulmak nedir bilmez bir gençtir. Şiirleri ve fikirleri ile dünyayı güzelleştirecektir. Nüzhet ise “minnacık” bir kadındır onun gözünde. Yüksek hedefleri öncelemeyen ve hedeflerine doğru ilerleyen yolda, yanında yürümekten imtina eden bir kadındır. Nâzım da aralarındaki bu durumu, görüldüğü gibi zıt kavramlar üzerinden ifade etmeyi seçmiştir. Öfkelidir, dev gibidir ve belki de karşısındakini duygusal anlamda yaralamak istemektedir.
Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.
Nâzım bir dev gibi seviyordu ancak karşılığını umduğu gibi alamamıştı. Nüzhet’in tek bir dileği vardı: sakin bir hayat. Bir evi olsun istiyordu, bahçesinde ebruli, hanımeli açan bir ev. Ancak Nâzım için daha o yaştan belliydi sakin bir hayat geçiremeyeceği. Nüzhet’e ihtiyaç duyduğu hayatı sağlayamaz yani yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını.
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
Minnacık kadın da yorulmuştu artık devin büyük işlerinden, ayak uyduramamıştı bir şekilde. Kendi hayalleri ile ters düşüyordu bu yaşam. Sonunda da mavi gözlüsüne veda etmişti. Belki de yalnızca daha sakin ve rahat bir hayat istemişti. Zengin cüce çıktı sonra karşısına. Kadın hayallerini kurduğu bahçesinde ebruli, hanımeli açan eve kavuştu.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan ev…
Nâzım da öfkesine yenik düştü sonra. Sevdiği kadının duygularını küçümsedi ve suçladı onu. Başka hayalleri olmasına içerledi. Sevgisinin ona fazla geldiğinden yakındı. Belki de aşkı onu bencilliğe sürükledi. Nüzhet’in, ona göre küçük hayali, dev gibi sevgisine mezar bile olamazdı.
“Yaratıcı kişiliğin şairde inşa ettiği yüksek benlik algısı, süfli olanın peşinde koşan bir kadından gördüğü ihanet nedeniyle örselenmiştir; zira karşılık talep eden olumlu nesne yatırımı karşılanmamış ve bundan dolayı şairin duyduğu sevgi nefrete dönüşmüştür.”
Kaynakça