Erken Hristiyan ya da Paleo–Hristiyan sanatı; Hristiyanlığın ilk zamanlarından M.S. 260 ya da 525 yıllarına kadarki periyotta, Hristiyanlar tarafından üretilen sanat eserlerini adlandırmak için kullanılan bir terimdir. Bu sanatın ikinci yüzyıldan itibaren varlığını sürdürmeye başladığı görülmektedir ve altıncı yüzyılın ikinci yarısından sonra, daha çok Bizans veya diğer bölgesel türlerle sınıflandırılmıştır.
Ancak Hristiyan sanatının tam olarak ne zaman başladığını saptamak zordur. M.S. 100 yıllarında Hristiyanlar zulüm gören bir cemaat oldukları için sanat üretmede sıkıntı yaşamış olabilirler. Ayrıca, bu dönemdeki Hristiyanların çoğu alt sınıf tebaası olduğundan parasal olarak güçlü değildiler ve eserlerinin günümüze kadar ulaşamayışı bu sebepten kaynaklanıyor olabilir. Ek olarak, erken dönem Hristiyan sanatını etkileyen bir diğer unsur ise, Eski Ahit‘in oyma resimlere karşı kısıtlayıcı tutumu da olabilir.

İlk Hıristiyanlar –fresk, mozaik, heykel veya tezhip gibi- çevrelerindeki pagan kültürlerle aynı sanat türlerini uyguladılar. Dahası, erken Hristiyan sanatı; Roma sanatını sadece biçim olarak değil, aynı zamanda üslûp olarak da benimsemişti. Klasik dönem sanatı, insan vücudunun orantılı tasvirini ve mekanın izlenimci tasvirini içeriyordu ve bahsedilen bu üslûp, erken Hristiyan sanatının çoğu örneğini içeren Roma Yeraltı Mezarları gibi, eski dönem Hristiyan fresklerinde de görülmektedir.
Günümüze kadar ulaşan en eski Hristiyan sanatı ise Roma katakomplarındaki Hristiyan mezarlarının duvarlarında yer alan çizimlerdir ve bunlar ikinci yüzyılın sonlarından dördüncü yüzyılın başlarına tarihlenir.

Erken dönem Hristiyan sanatı genellikle iki döneme ayrılır: M.S. 313‘de gerçekleştirilen Milano Fermanı öncesi ve sonrası. Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlığı yasallaştıran ve İmparator Constantine tarafından imzalanan bu ferman, din alimleri ve kilise tarihçilerine göre Hristiyanlığın ilk dönemini sonlandırsa da sanat tarihçileri, erken Hristiyan sanatının birkaç yüzyıl daha devam ettiğini söylemektedirler. Onlara göre bu sanat dönemi, beşinci yüzyıl ile yedinci yüzyıl arasında son bulmuştur.
Sembolizm
Roma İmparatorluğu‘nun egemenliği altında yeşermeye başlayan Hristiyan sanatının ilk örnekleri, imparatorluğun baskısından kaçınmak için kasıtlı olarak kapalı anlam içerecek şekilde tasarlanmıştı. Bu işte o kadar ustaydılar ki, genellikle Pagan kültürüne ait imgeleri Hristiyan temalarla süslerken onları kimse fark etmiyordu. Günümüze kadar gelmeyi başaran erken dönem Hristiyan sanatının ilk örneklerine Roma İmparatorluğu’nun katakomp yüzeylerinde rastlamak mümkündür. Roma döneminde oldukça yaygın bir kültür olan bu yer altı mezarlıklarındaki Hristiyan sanat tasvirleri, 2 ile 4. yüzyıllar arasında bir yere tarihlenmektedir.

O dönemdeki sanatçılar, eserlerinin anlamını gizlemek için İsa figürünü tavus kuşu, kuzu, balık veya çapa gibi piktogram ifadeler vasıtasıyla sembolize etmişlerdir. Sıklıkla kullanılan bir başka sembol de birlik ve barışın sembolü olan güvercin idi. Haç sembolüyse ilk zamanlarda İsa’yı temsil etmek için kullanılmadı çünkü o dönemlerde birinin çarmıha gerilmesi çeşitli ağır suçlar işlemiş kimselere uygulanan bir ceza biçimiydi. Bu yüzden Hristiyanlığın biricik sembolü olması için aradan birkaç yüzyılın geçmesi gerekecekti.
Erken Hristiyan Sanatında Ölüm ve Diriliş Temaları
Üçüncü yüzyıl Hristiyan sanatının dikkate değer bir yanıysa, gelecekteki Hristiyan sanatında kendisine sıklıkla yer bulan hakim unsurların ve tasvirlerin olmayışıdır. Yani bu erken dönemde İsa’nın Doğuşu, Çarmıha Gerilişi veya Dirilişi gibi olayları anlatan görsellere rastlamak mümkün değildir. İsa Mesih’in hayat öyküsüne dair görüntülerin olmayışı erken dönem Hristiyanlığını gizemli bir yapılanma olarak öne çıkarırken Çarmıha Gerilme ve Diriliş hikayeleri cemaat sırlarının bir parçası konumundaydı.

Hristiyanlığın kökündeki bu ikonik olaylar doğrudan temsil edilmese de, ölüm ve diriliş temaları imgeler şeklinde sıklıkla işlenmiştir ve ilhamlarınıysa bu temaları içinde çokça barındıran Eski Ahit’ten almıştır. Örneğin ilk Hristiyanlar, büyük bir balık tarafından yutulan ve üç günü orada geçirdikten sonra balığa kusmasını emreden Tanrı sayesinde kurtulan Yunus‘un (Jonah) hikayesini, İsa Mesih’in kendi ölümünü ve dirilişini sezinlemesi şeklinde yorumluyordu. Aslanın İnindeki Danyal (Daniel), Ateş Dolu Fırının İçindeki Üç İbrani (Shadrach, Meshach ve Abednego) ve Kayaya Vuran Musa gibi olaylarla beraber Yunus’un resimleri; üçüncü yüzyıl Hristiyan sanatında kendisine sıklıkla yer bulmayı başarmıştır.
O dönemde yapılan eserlerin hepsi, alegorik olarak İsa’nın hayatına ve hidayete ilişkin başlıca anlatılara üstü kapalı göndermelerdir. Bu konuların katakomplarda ve lahitlerde sıklıkla görülmesi, görsellerin bir dua işlevi kazandığına işaret ediyor olabilir (“Yunus’u büyük balığın karnından nasıl kurtardıysan beni de öyle kurtar Rabbim.” ya da “Daniel’i Aslan’ın ininde kurtardığın gibi beni de kurtar Rabbim” gibi).

Ayrıca Firavun zulmünden kaçan İsrailoğullarına su bahşetmek için Musa’nın kayaya vurduğu figürlerin çizilmesi, İmparatorluğun bitmek bilmeyen istibdadına karşı çiçeği burnunda olan Kilise’nin dinî otoritesi etrafında toplanan ilk Hristiyanlara bir gönderme olduğu varsayılabilir. Bu bağlamda bakılırsa, Musa’nın bu tasviri çok daha büyük bir anlam kazanacaktır.
Yazımıza, o dönemi yansıtan eserleri inceleyerek devam edelim.
Yeni Aziz Apollinare Bazilikası
Arian Theodoric tarafından yapılan Ravenna/Classe‘deki Sant’Apollinare Kilisesi, ilk başta saray şapeli planlanıp inşa edildi ancak M.S. 561’de, Katolik Kilisesi Bazilika’yı yeniden kutsadı. Bunu yaparken de mozaik sanatını kullandılar. M.S. 856 yılında, Aziz Apollinaris’in eserleri buraya nakledildikten sonra, Aziz Apollinaris Bazilikası olarak anılmaya başlandı.

İsa’nın mucizelerini ve öğretilerini tasvir eden bu eşsiz mozaik eserler, uzmanlar tarafından sürekli incelense de en çok dikkat çeken unsur, Şeytan tasvirinin sanat tarihinde ilk kez burada ortaya çıktığıdır. İsa’nın solunda duran üç keçinin hemen arkasında, kırmızılara bürünmüş bir melek görünmektedir.
Orta Çağ ve Erken Dönem Hıristiyan sanatının en önemli yerlerinden biri olarak kabul edilen Yeni Aziz Apollinare Bazilikası (Basilica of Sant’Apollinare Nuovo), UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almaktadır. Bunun en büyük sebeplerinden biriyse, tıpkı İsa’nın sakallı Doğu Ortodoks ve sakalsız Batı Ortodoks tasvirlerinde de görüldüğü gibi, esas olarak Doğu ve Batı Hıristiyanlık motiflerinin karışımından kaynaklanıyor oluşudur.

Junius Bassus Lahdi
Mermerden yapılma olan bu eşsiz erken Hristiyan dönemi lahdi, Romalı politikacı Junius Bassus‘un cenazesi için M.S. 359 civarında tasarlandı. O dönemi yansıtan oymaların arasında belki de en ihtişamlısı olan bu lahit, 1597’deki keşfine dek Eski Aziz Petrus Bazilikası’ndaydı. Şimdiyse Vatikan‘daki Aziz Petrus Bazilikası Müzesi‘nde yer almaktadır.
Ayrıntılı bir ikonografik inceleme yaptığımızda, “Üçlü Lahit” olarak da bilinen ve M.S. 320-350 yılları arasında tarihlenen Dogmatik Lahit‘teki imgelere ek olarak, Junius Bassus Lahdi’nde Eski ve Yeni Ahit‘ten de görüntüler yer almaktadır. Bu Hristiyan işçiliği, bu tarz niteliklere sahip hayatta kalan en eski lahitlerden biridir.

Lahdin yapılma hikayesi de, tıpkı işçiliği gibi ikonik bir öneme sahiptir. Junius Bassus, başkentten sorumlu olan bir senatördü fakat kırk iki yaşındayken hayatını kaybetti. O dönemde, birinin hem senatör hem de Hristiyan olamayacağına inanılıyordu ancak Bassus bir istisnaydı çünkü hem güç sahibi bir memurdu hem de dindar bir Hristiyan’dı (ölüm döşeğindeyken Hristiyan olduğu söylenmektedir). Üç tarafında bulunan oymalar, lahdin rahatça sergilenmesine olanak sağlamaktadır. Ayrıca bu eserde, Anadolu üslubunda rastlanan sütunlu yapılardaki kabartma süslemelerini görmek mümkündür.
Bu lahit üzerinde; İsmail’in kurban edildiği ve İsa’nın ve Aziz Petrus’un yargılandığı görsellere ek olarak Adem ile Havva‘nın tasvirlerine de yer verilmiştir.

Kaynakça
BCcampus | Early Christian Art
Smart History | Early Christian Art
The Artist | Early Christian Art, Definition, Paintings, Sculptures and Artists
Art in Context | Christian Art