Geçtiğimiz Ocak ayında hayata gözlerini yuman Mario Levi anısına…
“Fransızca yazabilirdim. Yazsaydım da işim çok kolaylaşırdı bir dünya yazarı olmak açısından. Bunu tercih etmedim. Zor yolu seçtim belki ama kendi doğallığı içinde gelişti bu. Çünkü çocukken sokakta hangi dilde top oynamışsan, gençken hangi dilde ilk aşkını yaşamışsan, çok kızdığında hangi dilde sövmek geliyorsa içinden, o dil senin dilindir ve o dil Türkçeydi. O sebepledir ki, kendime hep şunu söylüyorum, benim en derin vatanım Türkçedir.”
Mario Levi, 1975 yılında İstanbul’da doğdu. 1980 yılında mezun olduğu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü okurken yazılar yazmaya başladı. 1986 yılında “Jacques Brel: Bir Yalnız Adam” adlı ilk kitabı yayınlandı. Otobiyografik ögelerin yer aldığı “Bir Şehre Gidememek” adlı öykü kitabı 1990 yılında Haldun Taner Öykü Ödülü‘nü aldı. İkinci kitabı “Madam Floridis Dönmeyebilir” 1981 yılında yayınlandı. Ardından, bir yıl sonra ilk romanı “En Güzel Aşk Hikayemiz”i yazdı. Yazımı altı yıl süren “İstanbul Bir Masaldı” adlı kitabı 2000 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü‘ne layık görüldü.“Lunaparak Kapandı” (2005), “Karanlık Çökerken Neredeydiniz” (2009), “Size Pandispanya Yaptım” (2009), “Bu Oyunda Gimek Vardı” (2015), “Bir Cümlelik Aşklar” (2016), “Çünkü Fısıtltılar Vardı” (2023) okurlarla buluşan diğer kitaplarından bazılarıdır. Yazarlık dışında öğretim üyeliği, gazetecilik, reklam yazarlığı ve radyo programcılığı yaptı. Cumhuriyet, Şalom, Stüdyo, Hokka, Argos, Cumhuriyet Dergi, Milliyet Sanat, Gösteri, Gergedan, Varlık, İmge gibi birçok gazete ve dergide yazıları yayınlandı.
Geçmişin izleri, aşklar, dostluklar ve memleket özlemi temalarının ağırlıklı olarak işlendiği Mario Levi’nin “Bir Şehre Gidememek” adlı Haldun Taner Öykü Ödülü‘nü almış öykü kitabından alıntıları derledik.
1.”Bir diğer deyişle birçok insanın hayatında unutamadığı ve belki de hiçbir zaman unutamayacağı ilişkiler vardır düşüncesi geçmişe kimi yolculukların göze alınmasına rahatlıkla zemin hazırlayabiliyor. Bütün bunlara bir de iyi ki o günleri yaşadım diyebilmenin hüznünü ve burukluğunu da ekleyebilmeli. Ama böylesi başlangıçlarda temkini her şeye karşın elden bırakmamak gerekiyor. Çünkü göze alınan yolculukların biçimi ve niteliğiyle benzeri girişimlerin sonuçları ne yazık ki hiçbir şeyi değiştirmiyor.” (sf. 12)
2.”Umudu, hüznü ve değişen mevsimleri yaşadık. Bambaşka iklimlerde bambaşka insanlar olduk. Bir bakışta, bir gülüşte ya da bir gece boyunca yaşamak istediğimiz ve kimileyin bulduğumuzu sandığımız sevdaları yaşadık, Ama ayrılık hep yaşanacaktı ve sonuç ne olursa olsun hiçbir zaman bitmeyecek ve sonlanamayacaktı bir insana yolculuğumuz.” (sf. 15)
3.“Birçok acı yaşanmıştı ve gelecek günler belki de yeni hüsranlara gebeydi. Ama o zamanlarda bile keşfedilebilecek küçük sevinçler vardı. Ayrıntıların şiirini konuşmak… Anlaşılması güç, şaşılası bir güzelliği paylaşmıştık o günlerde, bunu her ikimiz de çok iyi biliyoruz. Bambaşka bir şehrin yorgun sokaklarında sanırım en çok bu yüzden yalnız kalmak istedim. Düşünmek ve tüm tehlikelere karşın kendi sesini bir kez daha dinlemeyi istemek… Ama bir sevda söz konusu olunca insan hiçbir yere yalnız gidemiyor, hüsranları ve ayrılıkları hep beraberinde götürüyor.” (sf. 19)
4.”Ama eski günleri şöyle bir gözümün önünden geçirdiğimde her şeyin tatlı bir hüzne dönüşebileceğini daha şimdiden sezinliyorum. Yaşadığımız şehirler işte bu yüzden değişecek ve anlam kazanabilecek. Ama bütün bunlar için bu acıları yaşamamış olmamız gerekiyor.” (sf. 23)
5.”Günler değişmeye, upuzunmuş gibi görünen bu yolsa her geçen gün daralmaya devam edecek diyorum kendi kendime ve yaşamaya mecbur olduğumuz tüm insan ilişkilerinde küçük sevinçlerden hep medet ummaya çalışacağız. Ve bu yolun bir yerinde hiç beklemediğimiz bir anda bir hayaletin ya da şehrin tutsağı olduğumuzu anlayacağız.” (sf. 27)
6.”‘Ama gene de bu odayı anlatmalısın’ diyor Eşref Bey. ‘Bu sehpa, bu kül tablası, bu büyük umutlarla yazılmış yazıla, bu her yerdeki kitaplar ve duvardaki saat… Çünkü gün geliyor, yaşadığımız, yaşamayı hayal ettiğimizher şeye karşın hep aynı yerde kaldığımızı hayal ediyoruz.” (sf. 38)
7.”Kimi duyguların zamanın doğal akışında kendi gerçek yataklarını bulabileceklerine yeniden inanmak da istiyorum ama.Bir suskunluğuya da yalnızca birkaç sözcüğü gerçekten paylaşabilmek diyorum kendi kendime.” (sf. 39)
8.”O anların bendeki kalıcılığından istesem bambaşka bir mutluluk ve yaşama sevinci bile çıkarabilirim biliyorum. Çünkü o güzel şirin kız, kapkara saçları, koyu yeşil elbisesi, buğulu gözleri ve gerçek anlamda paylaşabildiğim umarsızlığıyla bana bu dünyada kısa bir süreliğine de olsa yalnız kalmamış olduğumu hatırlatıyor.” (sf. 43)
9.”Aradan geçen onca yıldan sonra bana şimdi birçok şeyin gerçek anlamda değişmediğini umut etmek de kalıyor.” (sf. 43)
10.”Bir hüzün, o saflığın ve kendiliğindenliğin bile bugün aranmaya değer bulunmasından; bir pişmanlık, her şey üzerine üzerine gitme yürekliliğinin o günlerde yeterince gösterilememiş olmasından.” (sf. 56)
11.”Suskunluk, evet. Ya da kimi çıkmazları yalnızca bakışlarla, hiçbir şey söylemeksizin anlatabilmek.” (sf. 58)
12.”Okul günlerini bir şekilde geride bırakabildiği günler de geldi sonra. Eve bir akşam vakti dolan kızıllığın anısını yıllar sonrasına hiç eksilmeyen bir hüzünle taşıyan çocuk da günün birinde büyüdü ve bambaşka iklimlerde güneşin batışının ne denli değişik ve güzel olabileceğini gördü. Sokağın kendine özgü şiirini kendine göre anlamaya çalıştı ve her yeni aşkın her yeni ayrılığa nasıl ulanabileceğini gördü. Bir sevgilide her şeye karşın bir şeyler bırakabilecek olmanın güzelliğini düşündü sonra; anlatabilmenin biçimlerini denedi…” (sf. 62)
13.”Çünkü ortak duygulardan gelinmediği sürece hiçbir şeyin gerçekn anlamda paylaşılabileceğine inanmıyorum ben.” (sf. 69)
14.”Siz hiç yıldızlarla konuşmayı denediniz mi? Ben denedim. Bu işi bir oyuna dönüştürüp, kimi gecelerde sabahı kolay edebilmeyi başardım böylelikle; yaşanabilecek olası çıkmazların ne denli dayanılır olabileceklerini ayrımsadım. Bana böylesi bir tutum için pek de hoş sayılamayabilecek nitelikler yakıştırılabilir biliyorum. Ama yakıştırmalar ne olursa olsun, yabana atılır bir keşif değil bu inanın. Bu tutumunuza bir süreklilik kazandırdığınızda kandırmacalardan yana da olsa yepyeni bir çıkış kapısının varlığından er ya da geç haberdar olabiliyorsunuz çünkü ve sessizliğinizin tam anlamıyla bir sessizlik olmadığını eninde sonunda anlayıveriyorsunuz. Anılar size eşlik edebiliyor ama yaşadığınız bu dünyanın çok ötesinde bir yolculuğa sa çıkabiliyorsunz.” (sf. 85)
15.”Ama beklenmedik sözcüklerin, beklenmedik zamanlarda uyandırabileceği bir sözcük fırtınası vardı, bunu biliyordum ve bur gerçeğe yolun herhangi bir yerinde güvenebileceğim inancındaydım.” (sf. 88)
16.”Önemli olan sözcükler aracılığıyla da olsa birkaç uzak ama gerçek dosta ulaşabilmek; fotoğraflarla gülümsemenin ya da umutları boş yere istif etmenin dışında bir şeyler yapabilmek yani. Ya da bir diğer deyişle yıldızlarla konuşmak gibisinden bir mesele. Kendi küçük fildişi kulesine sığınmışçasına korunaklı ve güvenli. Ama aynı zamanda da sessizce, büyük laflar etmeden, bambaşka bir evrene açılabilme özlemi.” (sf. 88)
17.”Biz aslında bu evin eşyaları gibiydik; tıpkı şu gördüğün dolap, şu masa, şu yıllanmış döşekler gibi. Bizim hiçbir şeyimiz olmadı duygulardan özverilerden ve özentilerden başka…” (sf. 93)
18.”Günün birinde, yaşanabilecek tüm olası ilişkilerden yıllar, çok uzun yıllar sonra bana dönebileceğini söylemiştin. Ama yıpranan bedenlerde sevginin adı da anlamı da değişebilirdi. Sevgi de bir yolcuydu çünkü; her ilişkide, her geçen gün biraz daha tükenebilecek bir yolcu. Ve biz birbirimize hiçbir zaman hazır olmayabilirdik.” (sf. 101)
19.”Çünkü düşleriniz, özlemleriniz ve kandırmacalarınız ne olursa olsun kimi nesnelerin tutsağı olmaktan kurtulamazdınız. Geriyeyse yalnızca bir eksikliğin giderilmesi için harcanacak çabalar kalabilirdi.” (sf. 108)
20.”Yıllar geçmiştir aradan. Her mevsim bir başka özlemle yaşanmış, her ilişki yeni bir ilişkiye başka olasılıkla taşınmıştır. Bir gün gelir, ayrıntılardan alınabilecek hazzın hiçbir zaman tüketilemeyeceği düşünülür. O zorlu oyunda sanki enikonu usta olunmuştur. Kimi duygular gizlenebilir, hafif bir gülümsemeyle birçok şey anlatılabilir, sözcüklereyse yeterince güvenilemeyebilir artık. İnsanlar kahramanları oldukları ‘öyküye’ şöyle ya da böyle devam edebilecek gibidirler.” (sf. 108-109)
21.”Engelleyemediği ve belki de hiç kimseye anlatamayacağı bir sızı kapladı yüreğini. (…) Anlatmak istemişti oysa; bir gece boyu, yalnızca bir gece boyu kendisini gerçekten dinleyeceğine inandığı bir insana anlatmak. Bir ‘ruhiye’yle yemek yiyebilmek dedi kendi kendine ve artık alışkını olduğu bir gülümsemeyle geçiştirmek istedi hatasını. Boşvermek, yitirilen onca özlemden sonra çok daha kolaydı.” (sf. 111)
22.”Görüntülerin çağrısına kaptırmıştım sanki kendi kendimi; uzun sürmüş bir hikâyenin belki de son demlerindeydim. (…) Kimi görüntülerin benim için yeterli olabildiği zamanlardı. Ve çağrışımlar umarsızlığıma bambaşka bir yolculuk anlamındaydı. Örneğin pencereye vuran o yağmur damlalarıbir yerlerde hep bir şeyleri terketmeye zorunlu kalanlar için bambaşka bir çağrışımdı. Ama o zamanlar etraf ‘ince şeyleri düşünmeye bir türlü vakit bulamayanlarla’ doluydu.” (sf. 114)
23.”Gönül meseleleri hep vardı, dahası hep yaralayıcı olmuştu hayatımızda. Ama yüzeysel birtakım reçetlerin ne denli etkileyici ve hükmedici olduğunu öğrenebilmemiz için zorlukları, kimi gülüşlere aldanmaları ve hırpalayıcı ilişkileri göze almamız gerekti. Biz bir şeyleri aşabilmeyi, başka insanlar için hiçbir işe yaramayacak bir artı olmaları utkulardan ve sahiplenmelerden değil, ayrılıklardan ve reddedilmelerden öğrendik. Yepyeni koşulları, seçenekleri ve olası kişilikleri deneyecektik bir de. Çünkü biz bir hüznün tam ortasındaydık.” (sf. 116)
24.”Seneler geçer, geride kalan onca sözcüğe karşın nerede olduğunuzu bir türlü kestiremezsiniz. Ama sonuç ne olursa olsun, yaşadıklarınızın tümü bir özleme tutsaklıktır, bunu çok iyi bilirsiniz. ‘Parantez kapanır,’ bir nokta konur. Yaşam oncasına insan için, olanca hızı ve umursamazlığıyla devam etmektedir.” (sf. 120)
Kaynakça:
Levi, Mario. Bir Şehre Gidememek. İstanbul: Afa Yayıncılık, 1990.