Bir Ada İcat Etmek, çocuklarını kaybeden bir anne ve babanın yas sürecine odaklanıyor. Annenin yası ile derin bir hüzne kapı aralarken babanın yaşadığı yasta ise ölen oğlunun hayaliyle içlerinde ukde kalan bir ada yolculuğuna çıkarıyor biz okuyanları. Ne kadar acıya odaklansa da ruha iyi gelen bir yanı olduğu da su götürmez bir gerçek. Alain Gillot‘un içtenlikle anlattığı bu hikâyenin içimize dokunan en güzel alıntılarını sizler için derledik. Keyifli okumalar!
1. “Uyumak için yorgunluğuma güveniyordum ama sürekli hayaller gördüğümden, kendimi görünmez bir düşmana karşı savunurmuş gibi, yumruklarımı sıkmıştım. Düşüncelerimle savaştığımdan, baştan kaybedilmiş bir savaştı bu. Er ya da geç galip geleceklerdi.” (sf. 7)
2. “Aileye gelince, annemle babam ölünce, hiçbir zaman anlaşamadığım kız kardeşim ve görüşmediğim birkaç kuzen dışında kimse kalmamıştı geriye. Eksikliğini hissediyor muydum? Elbette ama bu hali o kadar benimsemiştim ki sonunda bu yoksunluğu özgürlük olarak kabul etmiştim.” (sf. 10)
3. “Yüzü acıdan perişandı. Birbirimize dokunmadığımızı fark ettim; sanki dokunsak canımız yanacaktı. Fazla canlı olduğumuz için mi? Birbirimizi sevmeye hakkımız yok muydu artık?” (sf. 19)
4. “Emin ol, ağlayabilmek isterdim.” (sf. 21)
5. “Dört kişi olunca ruh haline göre istediğin zaman biraz geride durmak, istediğin zaman başkalarıyla birlikte takılmanın keyfini sürmek mümkündü. Dört kişi olunca, erkek ya da kadın olma hali, iki kişilik hayattaki güç dengesi, beklentiler, hesaplar, üstlenilmesi gereken roller daha az hissedilir oluyordu.” (sf. 29)
6. “İşte bu yüzden bu kadar zordu. Problemimiz aynıydı ve birbirimize hatırlatıyorduk.” (sf. 30)
7. “Aklıma çılgınca bir fikir geldi. Tekrar mağazaya girer, bir oyuncak satın alırsam, ona yaklaşma şansım olur muydu? İşte o anda bir kadının beni izlediğini fark ettim. Benden uzakta duruyordu, bakışları temkinliydi; vitrindeki yansımamı fark edince, nedenini anlayıverdim. Yetişkin kostümü içindeki o kayıp çocuk bendim. Korkuya kapıldım ve kaçtım oradan.” (sf. 34)
8. “Günler sonra ilk defa nefes aldığımı, görünmez bir düşmanla mücadele etmeyi bıraktığımı, sıkışıp kalmadığımı hissettim. Bütün istediğim, beni gerçek anlamda ilgilendiren tek şey, oğlumla zaman geçirmekti.” (sf. 45)
9. “Asla ağlamayan birinden, gözyaşları içinde fışkırıveren, karşı konulmaz bir heyecanla tetiklenen bu ‘özür’, telaffuzu büyük bir acıya sebep olmakla birlikte en derinlerde sakladığım hislerimi nihayet ifade edebildiğim için üzerimden büyük bir yük kaldıran bu ‘özür’.” (sf. 46)
10. “Dişini sıkmak, çocukluktan yetişkinliğe hiç bırakmadığımız bir şeydi ama şu anda, hiçbir işime yaramazdı. Uyum sağlamıştım, toplum için iyi bir küçük asker olduğumu göstermiştim ama bu parkur beni, ucunda küçük bir kutunun beklediği bir çıkmazdan başka bir yere götürmemişti ve kutunun içinde de oğlumun külleri vardı.” (sf. 54-55)
11. “Dostlar edinmiş, aşkı bulmuş, aile kurmuş, hafta sonu tatillerini yazlıkta geçirmiş, arabalar satın almış, uçaklara binmiş, Noeller kutlamıştım ama o an itibariyle, sabırla inşa ettiğim bu yapı yerle bir olmuştu. Aslında hiçbiri var olmamış gibi, başlangıç noktasına geri dönmüştüm.” (sf. 56)
12. “Baba, hiçbir tatilimde burada değildin.” (sf. 60)
13. “Dövülmüş, bakımsız kalmış ya da terk edilmiş bir çocuk değildim; benim yaram başka yerdeydi. Ebeveynlerimin benimle aralarına koydukları mesafede, her daim korudukları gizemde, asla gerçekleşmeyen paylaşımdaydı.” (sf. 70)
14. “Zaman içinde göreceksin, insan korkularıyla baş etmeyi öğreniyor. Hatta onlarla dost bile olabiliyor.” (sf. 74)
15. “Bence canlılardan farklı değil. Ölülerimizle de ne istersek onu yapıyoruz!” (sf. 93)
16. “Burayı çözmek hiç zor değil; ne kadar üst kattaysan, durumun da o kadar vahim demektir. En üst kattakiler daima kapalı kalıyor…” (sf. 113)
17. “Onlardan nefret ediyordum… Hepsinden… Benim oğlum ölmüşken, büyümeye devam eden bu çocuklardan.” (sf. 114)
18. “Bir yandan da mezarın abide olarak görkeminin, kaybettiğimiz kişiye olan sevgimizi yansıttığını ileri sürüyordu.” (sf. 119)
19. “Ona ulaşmanın mezar ziyaretinden çok daha iyi bir yolunu bulduğum hissine kapıldım.” (sf. 125)
20. “Çocukken, yetişkinlerin her şeyin yolunda gittiği bir dünyanın anahtarını elinde bulundurduğundan, mutlu olmak için onları taklit etmenin yeterli olacağından, acılarımızın deneyimsizliğimizin ve bilinmeze dair korkularımızın bir sonucu olduğundan emindik. Fakat yetişkinliğe ulaşınca büyümenin barikatların arkasına sığınmak, olası tuzaklardan uzak durmak olduğunu görüyordu insan.” (sf. 130)
21. “Maddi dünya gözünüzde bütün prestijini kaybettiğinde hayatınızı değiştirmek o kadar da zor olmuyordu.” (sf. 131)
22. “Senin gidişinden sonra, en kötüsünün oyundan çekilmek olduğunu anladım.” (sf. 133)
23. “Çizim sayfaya geçmişti. Şimdi artık kendi hayatı vardı. Benden yeni bir alan keşfetmemi, bir ayrıntının üzerinde durmamı talep eden oydu. Süreçte ne kadar ilerlersem, kendimi o kadar iyi hissediyordum. Bu disiplinde en çok neyi seviyordum? Görülen bir şeyi yeniden üretmeyi denemek. Onu ikinci bir defa keşfetmek ve daha da sevmek. Ondan bir iz bırakmak.” (sf. 135)
24. “Problem şu ki insan yetişkin hayatında ne kadar ileri giderse uzak diyarlardan dönüşünü kapılarda bekleyeni de o kadar azalıyordu. Dünyanın öteki ucundaki maceralar egoyu tatmin ediyordu belki ama eninde sonunda yalnızlık getiriyordu.” (sf. 137)
25. “İnsan her şeyden çok ne arar? Bir parça şefkat.” (sf. 137)
26. “Ondan önce hiç var olmamışız gibi. Mutluluğu tanımamışız ya da aynı şekilde değilmiş gibi…” (sf.147)
27. “Belki biraz sabırla ve biz de öyle miydik ancak Tanrı bilir ama kaybın kibirlilere öğrettiği mütevazılıkla, Titus’un da dediği gibi, oyuna katılma, bunu en azından deneme şansımız vardı.” (sf. 160)
Gillot, Alain. Bir Ada İcat Etmek. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Nisan 2023.