“Her şeye yeniden başlamak da mümkün değildi. İstesem de mümkün değildi. Nerede kaldığımı unuttuğuma göre, baştan başlamak için de birtakım yetenekler gerekliydi; daha talihli doğmuş olmak gerekliydi meselâ. Yeni bir dil öğrenebilmek için, hiç dil bilmemek gerekliydi.” (s. 62)
Her hafta bambaşka dünyalara kapı aralamamızı sağlayan Söylenti Kitaplığında bu hafta Oğuz Atay‘ın kaleminden çıkan okuyucusu üzerinde derin izler bırakan Korkuyu Beklerken isimli eser var!
Oğuz Atay, 1934 yılında dünyaya gelir. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünden mezun olan yazar hayatının yönünü bambaşka bir yola çevirir. Mühendislik yaparken edebiyata olan ilgisini fark eder ve edebiyat dünyasına adım atar. 1970 yılında kaleme aldığı ilk eseri “Tutunamayanlar” TRT Roman Yarışmasını kazanır. Okuyucusuyla buluştuğu günden itibaren akıllara kazınan bu roman Oğuz Atay’ı edebiyat dünyasında zirveye taşır.
Korkuyu Beklerken, Oğuz Atay’ın 1975 yılında okuyucusuyla buluşturduğu hikâye kitabıdır. Eser, ismini içinde bulunan üçüncü hikâyeden alır. Aynı zamanda Korkuyu Beklerken, Oğuz Atay’ın yayımladığı tek hikâye kitabıdır. Oğuz Atay’ın kendine has bakış açısıyla karakteristik üslubuyla karşımıza çıkan eser, sekiz hikâyeden oluşur.
Korkuyu Beklerken, anlam arayışı üzerine kurulmuş bir eserdir diyebiliriz. Okuduğumuz her hikâyede zaman, mekan, olay, kişiler değişir fakat arayışlar değişmez. Oğuz Atay, Türk edebiyatında postmodernizmin gelişiminde önemli bir rol oynar. Eserlerinde öne çıkan bu anlayış, Korkuyu Beklerken eserinde de karmaşık anlatım tekniği ve yapısıyla varlığını hissettirir.
“Bir ağacı, kuşu filan seyrederken değil, düşünürken sevmiştim. Hayır belki de kendimi yaşanacak güzel günler için saklamamıştım: Belki de sadece duygularımda her zaman biraz geç kalıyordum.” (s. 66)
Hikâyelerde önümüze çıkan her karakter kendine özgü bir resim çizer. Eserin bütününde olduğu gibi karakterlerde de bir karmaşıklık söz konusudur. Duygularından emin olmayan, varoluşsal sorgular içerisinde savrulan bu karakterler kimimize çok yakın kimimize çok uzak gelebilir. Oğuz Atay, ortaya çıkardığı bu karakterler ile iç çatışmaları ve toplumun birey üzerindeki baskısını, bireyin kalabalık içindeki yalnızlığını okuyucusuna hissettirir. Birbirinden farklı karakterler, okuyucusunun üzerinde derin izler bırakır.
Korkuyu Beklerken eserinin karakterlerinde göze çarpan başka bir özellik ise karakterlerin hissettiği tüm duyguları bastırması sonucu gerçek hayatla uyum içinde olamamasıdır. Hayat bir yandan akıp giderken kafasının içindeki hayata takılıp kalan bu insanları okumak insanın içindeki huzursuzluğu canlandırır diyebiliriz. Bahsettiğimiz tüm bu hisler anlam arayışı, varoluşsal sorgular, gizlenen düşünceler, bastırılan duygular birleşip tek bir duyguyu oluşturur; korku. Yaşamaktan, anlamaktan, hissetmekten korkan bu insanlar bizden birileridir belki de bizizdir.
“Artık yalnız kalacağıma göre, kimse artık benim yüksek sesle ya da içimden düşündüğümü bilemeyeceğine göre, bundan sonra her şey bana nasıl geliyorsa öyleydi. Yüksek sesle düşünürdüm; istediğim kadar korkar, istediğim kadar ölürdüm.” (s. 53)
Oğuz Atay, eserlerini kaleme alırken Franz Kafka, Tolstoy, Ahmet Hamdi Tanpınar, Albert Camus gibi isimlerden etkilenir. Bu etkiler Korkuyu Beklerken eserinde de ironiler, kişileştirmeler ile kendisini gösterir. İletişimsizlik, yalnızlık, intihar düşüncesi, uyumsuzluk temalarının öne çıktığı bu eseri okumanız için tavsiye ediyoruz!
Atay, Oğuz. Korkuyu Beklerken. İletişim Yayınları, 46. Baskı