Heyecanla beklenen House of the Dragon’un 2. sezonunun 3. bölümünü detaylıca ve kitapla karşılaştırarak inceledik!
Önceki bölümün incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.
Bracken ve Blackwood Haneleri

Dizi bizleri ilk olarak Bracken ve Blacwood hanelerinin tartışmasıyla karşılıyor. Bu sahneyi görebilmek ve burada bir savaş olduğuna değinmeleri gayet güzeldi. İki hane, yıllardır süren bir düşmanlığa sahip. İlk sezonda da aslında bu iki hanenin arasındaki düşmanlığa Rhaenyra‘nın evlilik öncesine eş seçiminde değinmişlerdi. Bir taraf Aegon‘u kral olarak kabul etmişken diğer taraf da Rhaenyra’yı kraliçe olarak kabul etmiş. Ancak aralarındaki savaşın aslında bundan dolayı olmadığını hatırlatmakta fayda var. Zira iki hane de birbirleriyle savaşacak bahane aramakta, aralarında da yıllardır süren kan davalarıyla birlikte devamlı çatışmakta. Yeşillerin konseyinde Aegon’a da bundan bahsediliyor aslında. Onların arasındaki savaşın temelinde Aegon ya da Rhaenyra yok. Bunlar yalnızca araç.
Diğer yandan aralarındaki düşmanlığın sebebinin zamanla kaybolması, aslında hali hazırda devam eden iç savaşa bir gönderme. Rhaenys’in de dediği gibi “Zamanla savaşı neyin başlattığını unutacaklar.” Aslında bu iki haneyle verilen bu alt metin oldukça yerindeydi.
Yeşillerin Konseyi

Otto Hightower‘ın azledilmesinin ardından Criston Cole‘ü konseyde yere daha sağlam bir şekilde basan ve Aegon’u son derece etkileyen bir figür olarak görüyoruz. Cole ve nefreti tüm konseyi ele geçirmiş diyebiliriz. Otto’nun siyasetinin aslında yeşillerin en büyük silahı olduğunu da anlamamız uzun sürmüyor.
Yeşillerin bu konseyde yaptığı plana göre siyahları üç koldan sıkıştırmayı hedefliyorlar. Bir taraftan Lannister ordusu, bir taraftan Hightower ordusu diğer yandan da Kral’ın Şehri’nden ayrılan oduyla birlikte siyahları Nehirova topraklarından kıskaca almayı düşünüyorlar. Bu nokta da Harrenhal Kalesi‘nin önemini yeniden anlıyoruz. Harrenhal kalesini ele geçiren aslında Nehirova’nın komutasını sağlayabilecek.
Diğer yanda Kral’ın Şehri’ndeki ordu şehirden çıkmadan önce Otto’nun oğlu, Alicent’ın kardeşi Gwayne‘i görmüş olduk. Yeşillere daha ne kadar sinir bozucu karakter ekleyebilirler bilmiyoruz açıkçası.
Mysaria – Larys Strong

Dizi yavaş yavaş bu ikilinin savaşını da işleyecek gibi. İkisi de Ejderhaların Savaşı‘nda oldukça önemli iki karakter. Mysaria Kraliçe Rhaenyra’nın güvenini kazanıp ona bilgi sağlarken, Larys de arzu ettiği gibi konseyde fısıltıların efendisi olarak yer alacak. Bu ikilinin arasındaki savaşı Game of Thrones‘da yer alan Baelish ve Varys ikilisine benzetebiliriz. İki tarafın da önemli silahlarından.
Larys fısıltıların efendisi olmayı Aegon’un kulağına Aemond hakkında fısıldamasıyla hak ediyor. Aemond’un sadakatini bugüne kadar sorgulamayan Aegon, Larys’in dedikleriyle birlikte şüpheye düşüyor. Bu noktada aslında okurların Rook’s Rest Savaşı‘na dair Aemond ve Aegon hakkında bir teorisi var. Ancak okurlarımıza spoiler vermemek adına bu teoriden bahsetmeyeceğiz. Ancak hem Larys’in söyledikleri hem de Aemond ve Aegon’un genelevde yaşadıkları bu teorinin zeminini oluşturuyor gibi görünüyor. Rook’s Rest Savaşı ile bu noktaya yeniden değineceğiz.
Harrenhal

Daemon’ın Harenhal Kalesini zorlanmadan ele geçirdiğini görüyoruz. Fatih Aegon‘a yapılan göndermeler de son derece yerindeydi. Fatih Aegon krallığı birleştirirken Harrenhal Kalesi diz çökmediği için kaleyi ejderhası Kara Dehşet Balerion ile yakmıştı.
Burada tanışmayı merakla beklediğimiz karakter elbette Alys Rivers‘dı. Onunla da tanışmış olduk. Alys Rivers, Lyonel Strong‘un başka bir kadından olan kızıdır. Alys bir cadı olarak anılırdı, yani geleceğe dair görüleri vardı. Bunu dizide Helaena‘da da görüyoruz ancak Helaena görülerini mantıklı bir zemine oturtamıyor. Alys bunu yapabiliyor. Hatta dizide de Daemon’ın bir halisünasyon görmesine sebep oluyor. Üzerine de “Burada öleceksin.” diyerek bir kehanette bulunuyor. Alys Rivers’ı dizinin ilerleyen bölümlerinde çokça göreceğimizi belirtmek isteriz.
Siyahların Konseyi
Dizide siyahların konseyinin oldukça zayıf işlendiğini söylemeden edemeyeceğiz. Kral’ın Eli’nin bile kim olduğu henüz belli değil. Konseyde yer alan karakterlerin görevlerini bilmiyoruz. Ek olarak Corlys’in konseyde olmaması büyük bir eksiklik. Hatta Rhaenyra üzerinde de oldukça baskı olduğunu görebiliyoruz. Daemon‘ın yokluğu da fark ediliyor. Bu noktada Rhaenyra’nın ettikleri kavga sonrasında Daemon’dan vazgeçmediğini ve onun hala kendisine sadık olduğunu düşündüğünü görüyoruz. Hem konseyin hem de Rhaenyra’nın ondan haber beklediğini anlayabiliyoruz.
Baela‘nın Moondancer ile Criston Cole ve Gwayne Hightower’ı kovalamasıyla siyahlar ordunun şehirden ayrıldığını anlıyorlar. Rhaenyra’nın hâlâ savaşa karşı temkinli ve uzak olduğuna şahit oluyoruz. Oğlunun ölümü, kendine gelen suikastçı, Kan ve Peynir olayının üzerine bunu düşünmesi artık bir ütopya gibi görünüyor izleyici açısından. Çünkü Rhaenyra tahtı hâlâ istiyorsa barış için çok geç olduğunu anlamış olması gerekiyor. Bu durum da aslında sağ duyu gibi görünse de bir noktada karşı taraf ve konsey içinde zayıflık olarak algılanabiliyor. Zira onca olaydan sonra Yeşillerin diz çökme düşüncesi oldukça uzak bir ihtimal.
Alicent ve Rhaenyra

Dizinin ne yazık ki en etkileyici olduğu düşünülen ancak aslında en zayıf sahnesi kesinlikle Rhaenyra’nın Kral’ın Şehri’ne gelip Alicent ile konuştuğu sahneydi. İlk olarak Rhaenyra’nın böyle bir risk alması başlı başına aptallık gibi duruyor. Alicent orada muhafızları çağırsa Rhaenyra’nın teslim olmaktan başka hiçbir çaresi olmuyor. Böylece aslında hem kendi hayatı hem de diyarın geleceğine dair büyük bir kumar oynuyor. Kitapta böyle bir durumun asla olmadığını belirtelim.
Rhaneyra ve Alicent’ın konuşmalarıyla beraber Alicent, Aegon’u tahtta tuttuğu tek motivasyonunun bir yanlış anlaşılmadan ibaret olduğunu anlıyor. Bu durum aslında Alicent karakterinin yaptıklarını mantıklı bir zemine oturtmak ve ona bir motivasyon sağlamak içindi. Şimdi bundan sonra nasıl hareket edecek, Aegon’a karşı tutumu nasıl olacak bilmiyoruz. Ancak fragmandan gördüğümüz kadarıyla oğluyla daha sert ve açık konuştuğunu görüyoruz.
Rhaenyra burada ilk başta babasının gerçekten fikrinin değiştiğini düşünüyor. Hatta orada bizce tüm iddiasından vazgeçebileceği bir sekans da yaşıyor. Ancak tam olarak ne dediğini öğrenince babasının son nefesinde bile onu desteklediğini ve taht iddiasının ne kadar güçlü olduğunu anlıyor. Sanıyoruz bundan sonra Rhaenyra’nın savaş motivasyonu da bu olacak.
Sonraki bölümün incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.