Zor duyguları adlandırmak ya da etiketlemek, onlardan ayrılmamıza ya da duygulara “yapışmamamıza” yardımcı olmaktadır. Araştırmalar, zor duyguları etiketlediğimizde, amigdalanın daha az aktif hale geldiğini ve vücutta bir stres reaksiyonunu tetikleme olasılığının azaldığını göstermektedir.
İnsanın Anlama Arayışı kitabında, Victor E. Frankl 2. Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampındaki deneyimlerini aktarmaktadır. ‘İnsanı insan yapan nedir?‘ sorusuna yanıt vermeye çalışmaktadır. Tüm bunları aktarırken kurucusu olduğu logoterapi ilkelerine de değinmektedir.
1.Sevgi Ölüm Kadar Güçlüdür

“İnsanın özleyebileceği nihai ve en yüksek hedef sevgidir.”
Frankl, hayal ederek tüm bu kaotik evreni birkaç dakikalığına sevdiğinin varlığıyla bölmek istedi. Ve işin en ilginç bulduğum yanı ise eşinin hayatta olup olmadığına dair elinde hiçbir kanıt yoktur. Bu beni bir hayli etkileyen bir kesittir. Ne onun ne de sevdiğinin yaşama garantisi yokken, onu düşlemeye devam etmiştir. Çünkü bu hâlâ var olduğunu hissedebilmesinin tek yoludur. Doğrusu bunu günümüz şartlarına uyarlamadan edemedim. Hayatın koşturmacası ve yoğun stresi içerisinde içimizdeki sevgi bize insan olduğumuzu hatırlatan en büyük destekçimizdir.
2.Geçici Olan Yaşam Değil Kullanılmayan Potansiyellerdir

“Çünkü geçmişteki hiçbir şey geri kazanılmaz bir şekilde kaybedilmemiş, her şey geri dönülemez şekilde kaydedilmiştir.”
Varlığımızın geçici olma fikri her zaman bizi pozitif düşünmeye itmemektedir. Kimi zaman anlamsızlığı da beraberinde getirmektedir. Her şey gelip geçiyorsa tüm bu çaba neden? Bizim, potansiyelimizin doğrultusunda attığımız her bir adım kendi gerçekliğine dönüşmekte ve korunarak geçmişe gönderilmektedir. Ve tüm bunlar benliğimizi inşa etmektedir. Bu sürecin sonunda kişinin kendini gerçekleştirmeye olan yakınlığı çok heyecan vericidir.
3.Cesaretin En Büyüğü: Gözyaşları

Birçoğumuz güçlü durmak adına gizlenmiş gözyaşlarıyla sarmalanmışızdır. Oysa tıpkı acı çekmenin cesaret işi olduğu gibi bunu gösterebilmek de bir çeşit ben buradayım diyebilme halidir.
“Ama gözyaşlarından utanmamız gerekmiyordu, çünkü gözyaşları cesaretlerin en büyüğüne, acı çekme cesaretine sahip olduğuna tanıklık ediyordu.” Kitabı okurken beni derinden etkileyen bir alıntıdır. Senelerdir gözyaşlarının cesaretsizlikle ilişkilendirildiği bir coğrafyada, asıl cesaretin kendi varlığını bütünüyle benimseyebilmek olduğunu fark edebildiğim için mutlu hissetmekteyim.
4.Yaşamın Özü: Sorumluluk

“İkinci defa yaşıyormuşçasına ve ilk kez şimdi yapmak üzere olduğunuz gibi hatalı hareket etmişçesine yaşayın.”
İnsan kendi hayatının yükümlülüğünü alabilmelidir. Sorduğu sorular kendine dönük olmalıdır. Verdiği her cevabın da arkasında dimdik durmayı bilmelidir. Günün sonunda hesap vereceğimiz tek merci aynada gördüğümüz kişi olacaktır. Çünkü kendimizle ne yapacağımızın ancak bizim bilebileceğimiz bir olgu olduğu kanısındayım. “Benim hayatım, benim kararım.” diyebilme cesaretini gösterebildiğimizde yaşamın hakkını verme yolunda önemli bir adım attığımızı söyleyebilirim.
5.Anda Kalabilmek Üzerine

“Duşlardan su akmaya başlayınca, hem kendimizle, hem de birbirimizle dalga geçerek eğlenmeye çalıştık. Ne olursa olsun duşlardan gerçek su akıyordu.”
Kitapta maddi dünyayla bütün bağları kopmuş tonla insan yığınından bahsedilmektedir. Artık kendilerine ait tek bir ayakkabıları dahi yoktur. Kalabalık yığınlar halinde duşlara tıkılmaktadırlar. Üstüne üstlük akan suyun buz gibi olduğunu belirtmek isterim. Tüm bu şartlar altında hâlâ gülebilen insanlar olduğunu görmek beni duygusal anlamda sorgulamaya itti diyebilirim. Hayatın merkezinin şu anda saklı olduğunu kendimize hatırlatarak daha kaliteli bir yaşam sürdürebiliriz.
Auschwitz Kampında Frankl

“Üşüyorduk, karnımız açtı ve uzanmak şöyle dursun, oturmak için bile herkese yetecek yer yoktu.”
Frankl Nazi Kampında yaşadığı süre zarfında 119 ve 104 numaradan ibarettir. Bu durumun kişinin varoluşunu sayılara hapsetmekle eşdeğer olduğunu düşünmekteyim. Hayati ihtiyaçların dahi karşılanamadığı, ağır işkencelerle karşı karşıya bırakılan insan topluluklarını düşünmek yürek burkan bir durum. Ancak bu işkencelerin en korkulanının gaz odaları faciası olduğu kanısındayım. Her an her şey olabilmektedir. Beraber uyuduğun bir arkadaşının ertesi sabah bacadan yükselen dumanlara karıştığını görebilmektesin. Ve sıradaki kişinin sen olup olmayacağının ise garantisi yok.
Kaynakça :
Duygusal Farkındalık. Web.
Frankl ,E. Victor. İnsanın Anlam Arayışı. Çev. Özge Yılmaz. İstanbul: Okuyan Us Yayınları, 2009.
Uğuryol, Merve ve Esra Engin. Logoterapi ve psikiyatri hemşireliğinin benzerlikleri: felsefi bir bakış açısıyla gözden geçirme. 29 Ağustos 2023.
Kapak Görseli: listelist.com