Fransız edebiyatının genç yazarlarından Édouard Louis, hayatında iz bırakan, etkisi derin olayları anlattığı eserleriyle büyük bir kitleyi etkilemişti. Her yeni kitabı ile bu etkiyi daha fazla okurla buluşturan yazar, çarpıcı hikâyeleri ve dokunaklı anlatımıyla edebiyat dünyasındaki yerini sağlama alma yolunda. Babamı Kim Öldürdü eseri ile 2020 yılında ilk defa Türk okurları ile buluşan yazar, bu kitabında çocukluğuna, yaşadığı dönemin siyasi atmosferine ve onun ruhunda oluşan tahribata ışık tutuyor.

Babamı Kim Öldürdü, samimi dili ve değindiği teması ile altı çizilebilecek çok fazla alıntıyı okurlarına sunuyor.
- “Amerikalı entelektüel Ruth Gilmore, ırkçılık sözcüğünün kendisi için ne anlama geldiği sorulduğunda, ırkçılığın, bazı toplulukların erken ölüme maruz bırakılması olduğunu söylüyor.
Bu tanım erkek egemenliği, eşcinsellere ya da trans bireylere duyulan nefret, sınıfsal tahakküm, her türlü toplumsal ve siyasi baskı için de geçerli.” (s.13) - “Bütün çocukluğum senin yokluğunu ümit etmekle geçti.” (s.14)
- “… yüreğim ağzımda, ciğerlerimde yangın.” (s.15)
- “Senin hayatının tarihini yazmak, benim yokluğumun tarihini yazmaktır.” (s.17)
- “En anlaşılmaz olanı, dünya tarafından dayatılan normlara ve kurallara uymakta zorlananların bile -bir erkeğin asla ağlamaması gerektiğini söyleyen senin gibilerin- başkalarını bu kurallara uydurmak için deli gibi çırpınması.” (s.17)
- “Dinletene kadar tekrar etmek zorunda değil miyiz? Onları bizi dinlemeye mecbur bırakmak değil mi tek çaremiz? Bağırmaktan başka çaremiz var mı?” (s.19)
- “Kendimi tekrar etmekten korkmuyorum, çünkü yazdıklarımın ve söylediklerimin edebiyatın gereklerini karşılamadığını, fakat yaşamanın, bu yangının mecburiyetine, aciliyetine yanıt verdiğini biliyorum.” (s.19)
- “Şiddet her zaman, sadece şiddet üretmez. Uzun zaman şu cümleye inanıp tekrarlayıp durdum zihnimde: Şiddet şiddetin sonucudur.” (s.19-20)
- “Ya unutacaktık ya ölecektik ya da unutarak ölecektik.
Unutmak ya da ölmek ya da unutmak ve unutmaya çalışırken ölmek.” (s.20) - “… sen sadece mutluluktan nefret ediyormuş gibi yapıyordun, mutsuz bir hayata sahipmiş gibi görünüyor olabilirdin ama öyle bile olsa, bunu kendin seçmiştin, mutsuzluğunun kontrolü sendeydi, buna inandırmak istiyordun kendini, sürekli insanlara çok zor bir hayat sürdüğünü gösterme çabasındaydın ama bu hayatın senin tercihin olduğunu da bilmelerini istiyordun, keyif almaktan tiksindiğin için, neşelenmekten iğrendiğin için kendin seçmiştin bu hayatı. Galiba yenilmiş olmayı reddediyordun.” (s.21)
- “Fakat acaba diyorum, bana o zamandan hissettirmiş olabilir misin kimsenin yardım etmeyeceği insanlardan olduğumuzu? Dünyadaki yerimizin ne olduğunu bana o yaşta öğretmiş olabilir misin?” (s.22)
- “Peter Handke, ‘Bu şartlarda kadın olarak doğmak, yaşamadan ölmek demektir,’ diyor.” (s.23)
- “… artık daha mutluymuşsunuz çünkü evin erkeği hayatınızdan çekip gitmiş ve giderken şiddetini, tepkilerinden duyduğunuz korkuyu ve eril deliliğini de götürmüş.” (s.23)
- “Senin hayatından bahsederken insanın kullanabileceği tek şey, dildeki olumsuzluk yapıları.” (s.25)
- “Jean-Paul Sartre Varlık ve Hiçlik adlı kitabında, varlık ile eylemleri arasındaki ilişkileri inceler. Yaptığımız şeylerle mi tanımlanırız? Varlığımız, teşebbüs ettiğimiz şeyler üzerinden mi tanımlanır? Kadın ve erkek yaptıkları şeyler midir, yoksa kişiliğimizin hakikatiyle eylemlerimiz arasında bir fark, bir mesafe var mıdır?” (s.25)
- “Senin hayatın, bizim, yaptığımız şeyler olmadığımızı kanıtlıyor, aksine biz yapmamış olduğumuz şeyleriz çünkü dünya ya da toplum bunları yapmamızı engelledi. Çünkü Didier Eribon’un peşin hüküm adını verdiği şeyler bizlerin, geylerin, transların, kadınların, siyahların ve yoksulların üzerine çöktü ve bizlere ulaşılması mümkün olmayan bazı hayatlar, bazı deneyimler, bazı düşler verdi.” (s.26)
- “Tarih nerededir? Okulda öğretilen tarih, senin tarihin değildi. Okulda bize dünyanın tarihini öğretiyorlardı ve sen o dünyanın dışında bırakılmıştın.” (s.27)
- “Hiç ara vermeden, adına gençlik denen dünyayı ve gerçekleri unutma hakkından birkaç sene bile faydalanamadan, çocukluktan doğruca tükenişe ve ölüme hazırlanmaya geçmişlerdi -adına gençlik denen birkaç senelik unutuş, …” (s.29)
- “Gençlik bazılarına hayatın armağanıdır, bazılarınınsa tek çaresi onu çalmaya çalışmaktır.” (s.29)
- “… geçmişi ve birlikte yaşadığımız hayatı düşününce ilk aklıma gelen hep sana söylemediğim şeyler: hatıralarım hep olmamış olanlara dair.” (s.32-33)
- “… ya başkaları tarafından iyi bir baba olarak kabul edilme isteği ya da saf sevgi, ikisi arasındaki sınır öyle ince ki.” (s.33)
- “Başkaları, dünya, adalet, sürekli birilerinden bizim intikamımızı alır ama onlar aldıkları intikamın bize fayda sağlamadığının, aksine bizi yok ettiğinin farkında varmazlar. İntikamımızı alarak bizi kurtardıklarını zannederken aslında bizi yok ederler.” (s.34)
- “… durmayan kahkahandan korkmaya başladım, sanki dünyanın sonuna dek uzamak ve yankılanmak istiyor gibiydi.” (s.44)
- “Her şey sonunda unutulmaya mahkûm mudur?” (s.50)
Louis, Édouard. Babamı Kim Öldürdü. Can Yayınları, İstanbul: Haziran 2024.