Öncesi de Kalır: Edip Cansever’in Kitaplarına Giremeyen Şiirleri

spot_img

Türk edebiyatının ve ikinci yeni akımının en önemli temsilcilerinden biri olan Edip Cansever, ortaya koyduğu eserlerde değişik bir söyleşiye yer vermiştir. İmgelerin egemen olduğu, oldukça farklı ve güçlü dizeler yazarak alışılmışın dışına çıkmış Türk edebiyatına yeni bir pencere açmıştır. Her yazdığı kitapta kendini yenilemiş, şairliğinin üstüne daha fazlasını koyarak ilerlemiştir.

Cansever, toplumda en iyi tanıdığı çevreyi ve bu çevrenin insanlarını anlatmak, bir bakıma onların içlerini dışa çevirmek istemiş ve bunları şiirlerine yansıtmıştır.  Bu yansımaları kitaplarındaki şiirlerinden çok rahat görüyoruz. Hepimizin bildiği “Yerçekimli Karanfil (1957), Umutsuzlar Parkı (1958), Petrol (1959), Nerde Antigone (1961), Tragedyalar (1964), Kirli Ağustos (1970), Sonrası Kalır (1974), Ben Ruhi Bey Nasılım (1977), Sevda ile Sevgi (1977)” gibi daha birçok eseri bu yansımaların izidir.

Yansımalarının, bıraktığı izlerin Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olduğu Cansever’in, kitaplarda okuduğumuz şiirlerinin yanında kitaplarına giremeyen şiirleri de vardır.

İşte daha önce Edip Cansever’in kitaplarına girmeyen şiirler;

SAZAN BALIKLARI

Öf, sıcak terletiyor adamı,

Biradan sahne açılacak.

Ne yapmalı? Acaba? Ne yapmalı?

Canımda sıkılacak

Dışarı çıkınca, köşede şöyle

Sazan balıkları vardı.

Yeşil ışıklar vuruyordu akvaryuma.

Sarışın bir çocuk sigara içiyordu.

Sazan balıkları ne kadar da güzelmiş,

İnsanın can sıkıntısını alıyor.

Her insan birbirinden başka,

Balıkları bile başka türlü seviyor.

“Bu soğuk nereden geliyor” dedi

Can sıkılıp dışarı çıkan adam.

Dalıvermiş sahne de açılmış,

Şimdi de balıklara düşman…

Ömer Edip Cansever

                  ( Kaynak S. 5,1 Mayıs 1948, s.13)

TİYATRO ARTİSTİ

Bir sonbahar sahnesi, elma dalları görünüyordu.

Şakacı, esmer kız pencerenin yanında.

Bitirdi rolünü alkışlar içinde,

Yürüdü odasına çiçekler ve soğuk vardı.

Biri mantosunu tutar, biri öpmek ister,

Geceyi beraber geçirmek ister âşıklarından biri;

Hatırları olsun diye gülümseyerek kızcağız

Çeşitli haller vererek kendine,

Çıkar tiyatro kapısından dışarı

Hafif bir esans kokusu bırakır geçtiği yerlerde…

Her gece yorulmuş böyle küçük vücudu

Her zamanki gibi kumral bir oğlanın yanında,

Geçerler yanıp sönen ışıkların arasından.

Yakın sokaklardan, geniş binaların içinden

Kadın-erkek sesleri gelir odasına…

Ömer Edip Cansever

                             ( Kaynak S.6, 1 Haziran 1948,s.18)

TİYATRODA OLUP BİTENLER

Sahnelerde cinayetler işlenir,

Kadın yüzünden,

Altın yüzünden,

Cinayetler işlenir sahnede

***

Bir kadın sevilir, biri bedbaht olur,

Şehrin içinde, kalabalık yerlerde.

Herkes bir yol tutturmuş kendi kendine,

Birbirini aldatmaya uğraşır…

***

Dışarıda hava soğuk;

Tramvayların, yağmurun sesi geliyor.

İçerisi sıcak mı sıcak,

Siz keyfinize bakın sevgililer!

Fırsat bu fırsat.

***

Sahnede şehrin kalabalık yerlerinde

Türlü kıyafetlerle insanlar geçiyor

Kim cömert, kimi iyi kalpli, hoyrat, dalgın

Çoğu aşk peşinde yorgun argın

Bir patırtıdır gidiyor.

Hala tramvayların, yağmurun sesi

Saat 12’yi çeyrek geçiyor

İçerde hava sıcak mı sıcak

Dışarıya benzemiyor.

Ömer Edip Cansever

                      (Edebiyat Dünyası S.6 15 Haziran 1948, s. 10)

ŞEHRE GELEN PALYAÇO

Sahneye çıktı, palyaço dediler,

Damalı, kırmızı bir gömleği vardı.

Bir de burnu koskocaman

Güldürdü bütün gülen insanları,

Sıçradı durdu saatlerce,

Ufacık şehrin derme çatma sahnesinde:

 

Damalı gömleği, sivri burunlu ayakkabılarıyla

Kısacık ufak tefek bir adamdı

Seyrettiler, dışarı çıktılar

Palyaço dediler,

Güldüler, güldüler…

Ömer Edip Cansever

                            ( Kaynak S.8, 1 Ağustos 1948, s.14)

 

 

Fındık çuvalları ve ışıklar

Hep beraber mavnalara girdiler

Ömer Edip CANSEVER

                                    (Edebiyat Dünyası, S.13-14, 15 Ocak 1949, s.2)

 

 

ESKİDEN ÂŞIKTIM

Ne sıcak bir sevgimiz vardı,

Gençliğimizi yaşardık;

Akşamları ne zaman gezmeye çıksam

Bostancı’da martılar uçardı…

 

Öyle pek de akşam denmezdi,

Kalabalık olurdu caddeler.

Çoğu genç kızlar, Yahudi çocukları,

Çoğu hafif meşreptiler.

 

Birkaçı birahaneden çıkardı,

Birkaçı yol üstünde durmuş.

Gözlerim başkasını arar,

Yazlık elbiseler giymiş.

 

Çoğu hafif meşreptiler.

Çoğu bana benzemezdi.

Sıcak sıcak olurdu peykelerinde meyvalar.

Denizse yolumun üstündeydi.

 

Bir otobüs duru, iki demet leylak görünürdü.

Bir kişi iner, sonra yola düzülürdü.

Hava gene sıcak, yolar kalabalıktı.

Herkesin duyduğu leylek kokusuydu;

Geçenlerin çoğu hoşlanmazdı.

 

Ben hoşlanırdım ya yeter.

Artık gezmekten dönerdim,

Herkes yemeğe oturmuş bekler.

İyi şarkılar severdim.

Ömer Edip Cansever

                                               (Kaynak S. 14, 1 Şubat 1949, s.53)

 

PLAJ İP KOL ŞEZLONG BALIK VE RAHATLIK

Genç bir hava genç bir deniz

Yürüyenler yalnızlıktan kaybolmuş

Bir kapı gölge yapıyor

Bir ağaç toprağa bakıyor

Bir ip yalnız kalmış

 

Bir kol duruyor hareketsiz

Sıcak bir göz ipe bakıyor

İpin güzelliği yerinde durmuyor

 

Biraz sonra kurtuldu yalnızlıktan

Bir motora bağladılar

Kollar yalnızlıktan kurtuldu

Birbirine sokuldular

 

Orta yerimde benim yalnızlığım duruyor

Orta yerde sen ve senin gözlerin duruyor

Ta uzaklarda sayfiye evleri

Sayfiye evleri kahvaltı ediyor

 

Bir adam şezlonga yapışmış

Önünden tavuklar geçer

Yürüyen sakindir

Asfalttan faytonlar geçer

Sayfiye evleri dondurma yiyor

Akşamüzeri

Sayfiye evleri reçel ve kızarmış havuç kokuyor

İp gene yalnız

 

Şimdi aşk başlıyor sayfiye evlerinde

Şimdi aşk bitiyor sayfiye evlerinde

Şimdi kollar ve bacaklar gülüyor

Şimdi gözler şehrin serin havasıyla ısınıyorlar

 

Açık bir kapı duruyor içerisi az aydınlık

Ortada bir masa

Masanın üstünde tava

Tavanın içinde balık

Ömer Edip Cansever

                                           ( Edebiyat Dünyası, S.16, 15 Mart 1949, s.3)

 

 

KIRIN ORTASINDAKİ DUVAR

Böyle sıcak günlerde

İşi olmayan benim gibileri

Bir şeyler keşfetmeye çalışır

Dolaşır durur kırlarda

 

Yalnız kırlar olsa görünen

İşte bayram yeri, karınca yuvası düğün günü

Hepsi de üstünde otların

İnsanın bakarken düşündüğü

 

Yalnız böyle düşünmek de yeter

Oturup bir kenarda

Şurada bir kadını düşünmek

Fazladan iki kol sonra

Öyle ya günler bile geçiyor da

Ortada iz bırakıyor

Nasıl olur da görünmez diyorum

Renginiz, şöyle bir duruşunuz sizin de

 

Hepsi bir tarafa.. işte duvar

İşte kilise duvarı, bahçe duvarı diye düşündüğünüz

Otlar böcekler, yine otlar

Yaşamak şu gördüğünüz

Bir kaynaşma, ama bir kaynaşma duvarda

Daha önce birçok günlerden

Birçok insanlardan kalma

 

Biraz sonra iyice gördüm seni

Önünde cam kırıkları, kavun çekirdekleri

Bir büyümek her şeyde

Maya olmak yeniden

 

Burada çömlekte gördüm

Kendi düşündüğümü

Çömleği çizen adam

Benimle düşünmüştü.

 

Dönelim gene çamura

Dönelim çömleğe

Mayalar köpürmeden

Bakın dünyanın içine.

Ömer Edip Cansever

                         ( Nokta S.5, 15 Mayıs 1951,s.1)

 

Aklım var o olmasa

Çekip giderim ben de

Ömer Edip Cansever 

                                            (Nokta, S.6 15 Haziran 1951, s.1)

 

 

HERKES BENİM YAPTIĞIMI YAPSIN

Hiç de yorulmuş değilim

Ne yaparsam boşuna

Et ve süt yemiyorum

Bir şey yapmıyorum doğrusu ya

 

Toprak konuşuyor benim için

Ne biçim insan bu

Bıraktı kendin bize

Bilmiyor doyduğunu.

 

Atıp tutuyorlar beni

Taşlar dereler kumlar

Demişim tutsun elimden

Yedirsin meyvasını ağaçlar

 

Alışırım alışmak kolay

İstemem ekmek ve su

Güzel değil nefes almak

Uzarım güneşe doğru

 

Bir başka şeklidir artık

Yaşamak kolay o kadar

Bakarım yanımda durur

Ekşiler ve tatlılar

 

Bir kulağım vardır yetmez

Bütün sesleri duymaya

Dünyanın gürültüsü gelir

Sokunca elimi toprağa

(Kervan, S.4, Ocak 1952, s.13)

 

 

BUGİ BUGİ

Bu adam sana nasıl selam versin

Şapkayı nasıl yerinden etsin

Karısını nasıl bıraksın

Nasıl katlansın ikiye mendil gibi

 

Nasıl saysın parasını

Sayacak parası yok

Göğe nasıl baksın

Gökyüzü yok

Neye uzatsa elini

Yok

Yok

Yok

 

Uzakta adamın içindeki uzakta

Bir zenci bugi bugi oynuyor

Edip Cansever

                                                    (Yeditepe, S.61, 15 Mayıs 1954 s.3)

 

 KAZIM-HRİSTO-ELENİ

Elim ayağım kesiliyor reis

İçerim karışıyor bir

Gördün mü bak ne temiz iş bu

Serçe şuraya kondu mu serçe oluyor

 

Balıksa balık oluyor iki gözüm

Ama ne balık o

Berberin ağzı sulanıyor

Kancık at yere vuruyor ayağını

 

O zaman iyice anlıyorum

İnsan iş ediniyor sevmeyi

Ellerini gördü mü Hristo

Katılıyor gülmekten

 

Bu ilk olan şey değil sabah diye

Kazım gün ışığına

Eleni kalabalığa yöneliyor

Ben bu yüzden düşünüyorum bir

 

En temiz işini yapıyorum çağımın

Hür oluyorum insan oluyorum

Demek bizim bu dünyada

Yapacak işimiz var

Edip Cansever

                                                       (Yeditepe S.73, 15 Kasım 1954, s.3)

 

Dağların üstünde “hişt hişt”

Ne bir eğrilik belli

Ne bir düzlük

Ne o düzdeki kavga

Ne doruklardaki pırıltı belli

 

Anlaşıldı insan o biçim kalktı mı düşünmeli

Daha bir diri daha bir hür

Akşamüstü balık pazarından geçersen bak

İnsanoğlu ölümlüdür

Ah anızlar onun için büyür

Ah gök mavisi onun için genişler

Gökyüzü genişledi mi ağaçlar en ufağından

Yosunlar balıklar varla yok arasında

Küçükse daha bir küçük olur insan

O zaman içinizde bir sonsuzluk fikri

Doruklarda hürriyet ağacı

Düzlerde bir kavga bir kavga

 

Belli ki bir kanun var tabiatta

Bizi bir arada tutan kanun

Kuştaki çabukluk

Dağdaki pırıltı

Sudak çalım

Daha sonra

 

Belli ki yeni bir insan oluyor çağımızda

Edip Cansever

                                       (Yeditepe S.81, 15 Mart 1955,s.2)

 

 

İNSAN HÜRRİYETİ DÜŞÜNÜRKEN GÜZELDİR

Elinde ne var Ağa

Ne olsun cıngıl mıngıl

Ne saklıyorsun öyle torbanda

Ne olacak pestil mestil

Ne var ki yüreğinde ışıldar durur

Benim mi sevda mevda

De bana ne düşünüyorsun

Ne olsun hürriyet boyuna

Edip Cansever

                                                (Yeditepe, S.83, 15 Nisan 1955, s.2)

MÜZİKSİZ DÜĞÜN

Hey benim şu bileğim var ya

Onu isteklice sağlam tutan

Avucumu acıtan bir o kadar

Durdum mu yürümekli eden beni

İleten suya yaprağa ışığa

Her bir davranışımda her bir

Sevdiren bana bunca ortalığı

 

Bir hoş eden gidişatımı

Dürten umduran ince eletip sık dokutan bana

Bir sevdam bir kuşum bir her şeyi bilmezliğim

Hey şu benim dalgacı Mahmut halim

İstesem şurada şuraya varırım ya

Bugün de o gücün peşindeyim

Edip Cansever

                                               (Yeditepe, S.88, 15 Temmuz 1955, s.3)

 

ÜTÜLENMİŞ DÜŞÜNCE

İnsan öldür insan vardır

Taşı ufala taş vardır

Kapı gözünü istersen

Bir kocamanlık vardır yeryüzünde

Hele bir aranması olacak

Martının gelin böceğinin

 

Nerde yok dendiyse hürriyete

Ver yansın edilmiştir orda hürriyet

Nerde bir gök mavi değil

Ama gök vardır gene

Tut kopar düşünceyi insandan

Daha bir ütülenmiştir düşünce

 

Edip Cansever

                                          (Yenilik, C.5, S. 3, Eylül 1955, s.17)

ÇİL ÇİL

Bir bakıma iyiye doğru

Demirden kireçten bol sudan olduğumuz

Cıvıl cıvıl fosfordan olduğumuz da doğru

 

Bir duyultu değil öyleyse

Gelecek günü bilmek

Gelecek iyi gün

İnsandan ayrı bir şey değil

Ne öyle güneşler içinde ak pak

Ne mor dikenler gibi menevişli

En güzel en gerçek en yeni

Arınmış taptaze çil çil

Edip Cansever

                                            ( Yeditepe S.95, 15 Kasım 1955, s.3)

 

KAYNAKÇA

https://books.google.com.tr/

spot_img
Kader Gürcüoğlu
Kader Gürcüoğlu
hayat boyu öğrenici, biraz da fazla meraklı

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.