Sadece insanların değil ,mekânların da bir ruhu vardır. İtalo Calvino’nun yazdığı gibi; farklılık ve uyumsuzluğun gerisindeki tutarlılıktan doğacak “uyum”, o mekânları “ruh” a sahip yerlere dönüştürür. Gün geçtikçe eskimeye yüz tutan mekânlar aslında tozlu anılarında neleri saklar. Tesadüfen karşılaştığınız o mekânlarda yaşayanlar ve yaşanılanlar. Tanıklık ederler en güzel aşklara, en güzel sohbetlere, en güzel şiirlere… Zamanın durduğu mekânlar vardır, düşüncenin, bakışların, nefeslerin ve satırların sindiği mekânlar.
Kahvehaneler, pastaneler ve meyhaneler Türk edebiyatının birçok şair ve yazarını bir araya getiren mekânların başında gelir. Kimi edebi ve siyasi tartışmalarını bu mekânlarda yaparken kimi ise unutamadığı aşklarını buralarda kaleme alır…Hatırlamak için mekânlara ihtiyacı vardır onların, hafızası olan mekanlara.
Yazar ve Şairlerin Tutunduğu O Mekânlar :
1-Degütasyon Lokantası
Mekân, Orhan Veli’nin “Canan ki Degüstasyon’a gelmez,balık pazarına hiç gelmez” dizelerine konu olmuştur. Ahmet Haşim’in de burada sandalyesi olduğu dillerde dolaşır. Ancak yalnızca sandalyesi, masası değil. Orhan Veli’nin de bu dizeleri, Ahmet Haşim’e ithafen bir göndermedir. Degütasyon, Beyoğlu’nda, elit ve herkesin gelemediği içkili bir lokantadır. Balıkpazarı ise Eminönü’nde bulunan alt sınıfın gittiği bir meyhanedir. Orhan Veli bu satırlarıyla Degütasyon’a getiremediği sevgilisinin, Balıkpazarı’na hiç gelmeyeceğini savunur. Yahya Kemal, Ahmet Haşim, İbrahim Çallı, Abidin Dino, Burhan Toprak ve Elif Naci gibi sanatçılara bu mekânda çok sık rastlanırdı.
2-Nisuaz (Niçioise) Pastanesi Beyoğlu
Ayhan Işık Sokağı ile İstiklal Caddesi’nin köşesinde, şimdiki Garanti Bankası’nın yerinde bulunan pastanenin sahibi Niko Kiriçis ve tüm çalışanları Rum’dur.1945-1955 yılları arasında Nisuaz’a uğramamış bir edebiyatçı yok gibidir. Orhan Veli, İbrahim Çallı, Necip Fazıl, Sait Faik, Bedri Rahmi, Sadri Esad Siyavuşgil ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi tanınmış yazarların uğrak yeridir.
Salâh Birsel, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu kitabında Nisuaz için şunları söyler: “Cumartesileri Nisuaz’ın arka dilimi tam bir edebiyat fakültesine dönüşür.
O gün oraya edebiyatçılardan başka profesörler de dolar. Bunların tümü de kahve kurtaran aslanlardır. Yirmi yıllarını Nisuaz’ı kurtarmaya vermişlerdir. Onlar burada ta 1930’lardan beri toplanırlar.”
3-Markiz Kahvesi
Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Yakup Kadri ve Abdülhak Şinasi gibi birçok edebiyatçı eserlerini burada yazdı ve bazı kuramlarını burada oluşturdular. Beyoğlu’nda bulunan kahvenin tam karşısında ise Lebon Pastanesi vardır. Edebiyatçılar yaptıkları tartışmalar sonucu birbirleriyle küser ve iki mekân arasında köşe kapmaca oynarlardı. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın, “Ayten’in Sonu” adlı şiirini okuduğunuzda ise Markiz Kahvesi-Pastanesine daha farklı bir gözle bakmaya başlıyorsunuz.
“Ayten’i Markiz’de vurdular
Onu ben vurdum
Ayten kanlar içinde düştü yere
Bense ağlıyordum
Şimşek gibi loşluğunda Markizin
Bir usturaydı ellerimde parlayan
Vurdum,ve baktım dağılmış yüzüne
Dedim;o da güzeldi bir zaman…”
4-Baylan Pastanesi
Baylan, İstiklal Caddesi’nde, Atlas Sineması’nın tam karşısında bir pastaneydi. Baylan’daki edebiyatçıları çevresine toplayan ise Atilla İlhan’dır. Salah Birsel’in dediğine göre; Baylan’daki masaların yarısını edebiyatçılar doldurmuşsa, bir bölümünü de sivil polisler işgal etmektedir. Atilla İlhan’ın karargahı olarak geçen mekan, İlhan’ın cesur ve yüksek sesle verdiği demeçler ile meşhurdur (“Biz sosyalistiz arkadaşlar!”).
Kurulduğu yıllarda Fransızca I’Orient sözcüğünün okunuşu olan “Loryan” adını taşıyan pastane, yabancı adların Türkçeleştirilmesini öngören yasa uyarınca 1934 yılında “kusursuzluk, mükemmellik” anlamına gelen “Baylan” adını almıştır.
5-Lefter’in Meyhanesi
“Nevizade’de yarı karanlık Lefter’in Meyhanesi, beş parasız entelektüeller. Dipte çalan bir laterna, yanında garson Tanaş. Bu Tanaş herkesin derdini bilirdi, ona göre konuşurdu” diye andı burayı Nazlı Eray. Ülkü Tamer, Onat Kutlar, Kemal Özer, Adnan Özyalçıner, Ferit Edgü, Doğan Hızlan, Orhan Kemal, Sait Faik ve Özdemir Asaf, Lefter’in Meyhanesi’nin müdavimlerindendi.
“Rakı!!! Bu meret öyle bir merettir ki, acıyla içilir, tatlıyla içilir, neşeyle içilir, ağlayarak içilir, kavunla içilir, peynirle içilir, ikisi beraber çok güzel içilir,
yemekle içilir, suyla içilir, susuz içilir, sodayla içilir, şalgamla içilir… Ama, bir tek salakla içilmez…”
(Nazım Hikmet)
6-İkbal Kahvesi
Kahve, Nuruosmaniye caddesinin sonunda sol köşede yer alır. Cağaloğlu’na yakın olduğu için edebiyatçılar kadar gazetecilerin de uğrak yeri haline gelmiştir. Fuat Köprülü, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç, Agah Sırrı ve Falih Rıfkı kahveye uğrayan edebiyatçılar arasındadır. Tartışmaların hiç eksik olmadığı bu kahve daha sonra Nazım Hikmet’in de sık sık geldiği bir kahve haline gelmiştir.Hasan Ali Yücel,İkbal Kıraathanesine en sevdiği arkadaşlarını da getirir. Bu arkadaşlar; Ahmet Hamdi Tanpınar ve Yahya Kemal’dir.Tanpınar, Ahmet Haşim ile tanışmasını şöyle anlatır:
“Ahmet Haşim’i Dergah’ın çıkacağı günlerde tanımıştım. O zamalar biz Dergahçılar İkbal Kıraathanesinde toplanırdık. Yahya Kemal de hemen her zaman buraya gelirdi. Ben ta ilk okumalar çağından beri hayranı olduğum Ahmet Haşim ile tanışmayı çok istiyordum. Fakat sıkılgan tabiatlı olmam bir türlü onu bizzat gidip görmeme mani oluyordu. Onun için işi tesadüfe bırakmıştım. Nihayet bir gün arkadaşlardan biri Haşim’in öğle yemeğinden sonra İkbal’e geleceğini haber verdi. Ben gittiğim zaman onu her vakit ki köşemizde, önünde bir nargile, kaşlarını kaldıra kaldıra konuşurbuldum.”
Edebiyatın saklı kenti olan İstanbul, kültürel zenginlikleri ve samimi mekanları ile birçok edebiyatçının durağı olmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar’lar, Nurullah Ataç’lar, Kemal Tahir’ler, Orhan Kemal’ler, Nazım’lar, Yahya Kemal’ler, Hilmi Ziya’lar, Dino’lar, Sabahattin Ali’ler, Sait Faik’ler ve daha niceleri… Şimdilerde ise ne Degütasyon kalmıştı, ne Karaköy’deki Cenyo, ne Abdullah Lokantası, ne eski Lebon, ne Markiz Pastaneleri, ne de Yahya Kemal’in yaşadığı bilinen Parkotel. Unutuldu unutulacak olan bu mekanlardan geriye kalan tek şey ise okuduğumuz satırlardır.
Çok faydalı içerisinde birçok bilgi içeren bir yazı olmuş. Keşke yazarın bahsettiği bizi o geçmişe götüren kahvehaneler, meyhaneler ve pastahaneler hala hayatta olsa da bizlerde o edebiyatçılarla ya da onların peşinden giden insanlarla tanışabiliyor olsaydık. Ama en azından bu güzel yazarların daha önce hangi mekanları özümsediğini bilen ve bize aktaran bir yazarin yazilarini okuyabiliyoruz…