Netflix yapımı Atiye dizisinin üçüncü sezonunda, başrolleri Beren Saat ve Mehmet Günsür paylaşıyor. Bunun yanında, Melisa Şenolsun, Başak Köklükaya, Metin Akdülger gibi isimlerin yanında, diziye Umut ve Aden karakterleri ile Selma Ergeç ve Lara Tonka dahil oluyor. 8 bölümden oluşan dizi, izleyicisini Göbeklitepe, Mardin ve Dara Antik Kenti’ne doğru tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Atiye 3. sezon incelemesi sizlerle…
Atiye üçüncü sezonunda Erhan ve Atiye’nin 8 yıldır kayıp olan kızları Aden’i arama serüvenini konu alıyor. Dizide genel olarak reenkarne hayatlar, kolektif zihin ve spiritüalizm üzerinden anlatılan, geçmişin tüm yaralarına rağmen yeni olasılıklar içerisinde ve hatta ‘‘şimdinin olasılığında’’ aile olabilmeyi başarabilme vurgusu işleniyor.
Atiye ve Erhan, kızlarını aramak için kendilerini spiritüel bir yolculukta buluyor ve bu yolculukta karşılarına diziye yeni katılan Umut adlı karakter çıkıyor. Umut; kendi hikayesini keşfetmeye Atiye ve Erhan ile karşılaştıktan sonra başlasa da, aslında tüm karakterlerin içsel yolcuğu birbirleri ile oldukça bağlantılı.
Bu sezonda gizli örgütle iş birliği içerisine giren karakterin Ozan olması, babası Serdar’ı her ne kadar reddetse de onun gittiği yoldan ilerlediği gerçeğini gözler önüne seriyor. Bu durum, dizide işlenen travmatik yaşantıların nesilden nesle genlerle aktarıldığı temasını bir kez daha hatırlatmış oluyor. Çünkü Ozan, Aden’i kaçıran kişi olsa da, aslında çocukluğunun sevgisiz anılarında sıkışıp kalmış öfkesini dindirebilmek için her yerde sevgi arayan birisi olarak karşımıza çıkmakta.
Ozan, kendi anne ve babasından göremediği sevgiyi Aden’e babalık yaparak göstermeye ve yaralarını Aden ile iyileştirmeye çalışan bir profilde sunuluyor. İlginç olan şu ki, Ozan’ın annesi Melek, reenkarne yaşamlardaki olasılıklar içerisinde uyuduğu ölüm uykusundan kötü bir karakter olarak uyanıyor.
Aslında, Melek’in de sevgisiz büyüyen ve içinde yaşadığı ailede kabul görmeyen geçmişine kırgın ve travmalarının acısına tutunan büyüyememiş bir çocuk olduğu ortaya çıkıyor. Bundan dolayı, sevilmemenin öfkesini onu sevmeyen ve kabul etmeyen ailesini öldürerek hem geçmişine hem de geleceğine gömebilecek ve tekrar tekrar gizlediği yerden çıkarıp onu sevmeyen dünyaya kusabilecek bir karakter olduğunu söylemek mümkün.
Dizi de Ozan; Melek ve Serdar tarafından kullanılan, sevgi görmeyen ve örselenen bir çocuk olarak gösterilmekte. Aslında annesi Melek’in de aynı durumu kendi çocukluğunda yaşamış olduğu gerçeğinin bu bağlamda çarpıcı olduğu söylenebilir.
Aden ise, kendisine sürekli farklı kişiler tarafından farklı şeyler söylenen, yalanlara maruz bırakılan, kime inanacağını bilmeyen ve bu yüzden korkan küçük bir kız çocuğu. Bu nedenle kendisini bulmaya çıktığı içsel yolculuğunda, aradığı cevapların annesinde olduğunu annesine gönderdiği spiritüel mesajların kendisine annesi tarafından geri dönmesi ile anlayabiliyor.
Dizide Göbeklitepe’nin sırrı devam ettiği için bu sırrı çözmek isteyen Erhan ve Atiye’nin yolları Umut adlı karakter ile kesişiyor. Semboller, mitler ve tarihin dehlizlerinde gizlenen ritüellerin sık sık vurgulanarak Göbeklitepe’yi işaret etmesi ve bunun Atiye, Erhan ve Aden için ne anlam ifade ettiğini anlamak başlangıçta biraz zor oluyor. Karakterler, bu gizemi çözebilmek için Mardin, Dara Antik Kenti ve farklı tarihi yerlere yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuk, öz bilinçlerini uyandırarak kavrayamadıkları geçmişin karanlık anılarına ışık tutarak aydınlanabilmeyi hedefliyor.
Aden başta annesini bulduktan sonra sürekli gördüğü bir rüyadan dolayı annesine güvenmiyor. Son bölümde ise, aslında gördüğü rüyanın geçmiş yaşama ait anılardan bir tortu ve şimdi içerisinde gerçekleşmeyen bir olasılık olduğu anlaşılıyor.
Aile olabilmek için önce aile üyelerinin birbirlerine şeffaf olması gerektiği, yakın olması ve yargılayıcı olmaması gerektiği final sezonunda sık sık hatırlatılıyor. Bu vurgu, Atiye ve Erhan’ın aşkının tüm olasılıklara rağmen gerçekleşmeye devam edeceği söyleminde “her şeye rağmen sen ben ve kızımız’’ vurgusu üzerinden anlaşılabilir. Bu durum, kızları Aden için bir umut oluyor ve içsel yolculuğunda çıktığı farkındalık deneyiminde bir kırılma anı yaşıyor.
En nihayetinde Atiye, kızı Aden’e her şeye rağmen onun yanında olduğunu ve onu koşulsuz sevdiğini gösteriyor. Kızına “insanın insanla var olduğu ve sevginin güvenle taçlandığı” inancını aşılayarak ona dünyanın iyi bir yer olduğunu hatırlatıyor.