Söylenti Dergi kültür-sanat editörleri tarafından hazırlanan “Sanat Dönemleri Serisi“nin bu bölümünde romantizm akımını ve romantik sanat anlayışını inceleyeceğiz. Bu değerli serinin diğer yazılarına buradaki linkten ulaşabilirsiniz.
“Every true work of art must express a distinct feeling.”
Caspar David Friedrich
Romantizm Kavramı
Gündelik hayatımızda çok sık kullandığımız, artık günlük dile oldukça yerleşerek pek çok anlam ifade eden “romantik” sözcüğünün kökeni, Fransızca’daki “romanesk” ve İtalyanca’daki “romanzesco” sıfatlarına dayanır. Aslında 17. yüzyıl civarlarında bu sözcükler, bugün bizim bildiğimiz anlamıyla yani belirli bir duygusallığı bildirme amacıyla kullanılmıyordu. Daha sonra İngilizce’ye “romantic” olarak geçecek kavram, aşk ve duyguların ön plana çıkarıldığı Ortaçağ’daki kahramanlık ve şövalyelik hikayelerini anlatma amacıyla yazılmış romansları tanımlamaktaydı. Romanslar “aşkın” duyguları, erdemli ve onurlu olma gibi hikayeleri yüceltmekte ve atmosfer de genellikle duygular üzerine kurulmaktaydı.
Kavram yaklaşık 18. yüzyıla kadar bu şekilde kullanılmaya devam edildi. Ancak yüzyılın sonlarında romantizm, ilk olarak Almanya’da ortaya çıkacak; felsefi, sanatsal ve entelektüel alanlarda da kullanılmaya başlanmasıyla bambaşka bir anlam kazanacaktı.

Romantizm ya da romantik sözcükleri zamanla edebiyat alanında düşsel, olağanüstü ve çekici olanı tanımlamak için kullanılmaya başlandı. Pastorallikten alınan zevk ile beğeni ve doğadan alınan ilham, sözcüğün ön plana çıkmasında etkili oldu. İtalya, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde sıkça adından söz edilen romantik sözcüğü, zaman içinde nostaljik ve melankolik olanı betimlemek için de kullanılır oldu. Diğer yandan, görsel sanatlar ile müzik alanlarına da sızmaya başladı ve tablo isimlerinde, müzik yorumlamalarında başvurulan bir kavram haline geldi.
Romantizm’in Kökenleri | Tarihsel Ortam
18. yüzyılın sonlarında yayılmaya başlayan romantizm dönemin tarihsel, toplumsal ve sosyo-ekonomik özelliklerinden etkilenen bir akım, bir dünya görüşü olarak ortaya çıktı. Bilindiği üzere Aydınlanma, Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi; zamanın Avrupa’sını derinden etkileyen çeşitli radikal değişimleri de beraberinde getirdi. Bunlardan en önemlileri belki de burjuva toplumunun yükselişi, demokrasinin önem kazanması ve kapitalizmin yavaş yavaş topluma yayılmaya başlamasıdır.
Bu gelişmeler şüphesiz, o dönemde yaşayan bireylerin düşüncelerini etkilediği gibi sanatı da birçok açıdan etkilemiştir. Romantizm akımının böyle bir tarihsel ortamda ortaya çıkması da elbette tesadüfi olmamıştır. Romantik düşünce, özgürlük ve eşitlik mücadelelerinin yoğun bir şekilde devam ettiği ortamda, bu toplumsal hareketleri desteklemiş, herkes için adaletli bir dünya idealini benimsemiştir.
Romantikler, Aydınlanma’nın getirdiği evrenselliğe, modernitenin getirilerine ve rasyonalizme karşı geldiler. Aydınlanmacıların vaatlerini yerine getirememeleri de bu karşı gelişte etkili oldu. Romantizmin ortaya çıkışının bir başka nedeni, döneme hakim olan ve sanatta rasyonaliteyi savunan (neo)klasisizmi benimseyen sanatçılara tepki oluşturmaktı. Toplumsal yapı ile düşünce dünyasının bütün dünyada değişmesi, savaşlar, siyasi krizler ve kaos ortamı da romantik düşüncenin oluşmasında etkili olan bir diğer unsurlardır.

Böyle bir ortamda (neo)klasisizmin akademik ve katı kurallarına bir başkaldırı olarak oluşmaya başlayan romantizm, ilk olarak şiirde ortaya çıktı ve ardından resim, heykel, mimari ve müzik gibi alanlara yayıldı. Klasik sanat anlayışının soğuk ve duygusuz olduğu iddiasında olan romantikler; duyguları, sezgiyi ve hayal gücünü öne çıkaracak eserler vereceklerdi.
“If by “romanticism” one means to free manifestation of my personal impulses, distancing myself from the rules set in schools, and my distaste for the recipes of the academy, I must confess that not only am I a romantic, I was from the age of 15.”
Delacroix
Romantizm Nedir? | Özellikleri
Sanat tarihi boyunca halihazırda var olan sanatsal yaklaşımlar eleştirilmiş ve bir tepki olarak başka büyük bir sanatsal yaklaşım ortaya çıkmıştır. Elbette bu durumu -yukarıda da bahsedildiği gibi- etkileyen başka unsurlar da vardır. Ancak örneğin, Raphael öncesi resim, artık Rönesans sanatından hoşlanmamaktan doğmuş; Rokoko ise Barok üslubun zenginliğinin üzerine inşa edilmiştir. Sanatsal bir yaklaşım olarak romantizmi oluşturan unsurlardan biri de neoklasisizmin eleştirilmesi ve ondan farklı bir sanat üretme çabası olmuştur.
Kökenlerini Yunan ve Roma sanatlarından alan Neoklasisizmin artık güncel sanata karşılık gelmediğini düşünen romantik sanatçılar, insanı ve doğayı yeni bir şekilde kavramaya ve bu kavrayışı da sanatlarına yansıtmaya çalıştılar. Aynı zamanda dönemin akademik üslubuna ve katı kurallarına da tepkiliydiler. Onlara göre sanat, bu denli katı kurallara sahip olmamalı ve sanatçının hayal gücünü sınırlamamalıydı. Bunun yanında sürekli bir “klasik dönem sanatının” arayışında olmak romantizmi benimseyen sanatçılar için anlamsızdı.
Onlara göre sanatçı, yaşadığı döneme ilişkin toplumsal konuları da ele almalıydı; sanat adaletsizliğe karşı çıkmalı, güncel olayları da konu almalıydı nitekim öyle de yaptılar. Devrimci idealizmle birleşen romantik üslup, Francisco Goya ve Delacroix gibi ressamların devrim ve savaş gibi konuları işledikleri resimlerine bakıldığında bu durum görülebilir. Toplumsal konuları ele almalarının yanı sıra romantikler, çeşitli ruhsal, duygusal ve psikolojik durumları da keşfetmeye çalışmış bu durumu da portre resimlerinde yansıtmışlardır.

Romantizmin ilkeleri, kendiliğinden açık hava resmine vurgu olarak örneklenen bir doğaya dönüş, insanlığın iyiliğine inanç ve herkes için adaletin teşvik edilmesi gibi olgulardır. Akıldan çok duygulara güçlü bir inanç besleyen sanatçılar zekaya da büyük önem verirler ve dünyada olan bitenlere karşı duygusal bir kişisel tepki gösterme eğilimindedirler. Bu noktada neoklasisizmin evrensel değerlerine karşılık bireyi ve bireyin değerlerini, öznelliği savundukları söylenilebilir.
Romantizm, elbette yalnızca sanat alanında faaliyet gösteren bir görüş değildi. Felsefe ve edebiyat hatta müzik alanlarına dahi yayılan oldukça geniş bir etki alanı vardı. Dolayısıyla romantizmin daha çok dünyayı anlama çabası ve aynı zamanda “dünya yorgunluğundan” doğan bir harekettir.
Romantizmin Ülkelere Göre İncelenmesi
Alman Romantizmi | Sanatçıları (1800-1850)
Almanya’daki genç sanatçılar, değişen zamana ve yaşanan olaylara bakarak bir iç gözlem ile tepki göstermeye çalışmışlardır. Alman Romantiklerinin Ortaçağ gibi geçmiş zamanlara özlem duygusu olduğu da söylenmektedir ve bu yanıyla romantizm neoklasisizme yakınlaşmaktadır. Ancak bu özlem duygusunda ayrıştıkları bir nokta vardır ki o da romantiklerin, rasyonel olmayan duygusal sezgilerini haklı bulmak için geçmişe aslında nostaljik bir özlem duymalarıdır.

Yaratıcılığı ve hayal gücünü teşvik eden romantizmin önde gelen Alman sanatçılarından Caspar David Friedrich, sanatını “içten gelen bir ses” olarak tanımlamaktaydı. Onun resimlerinde öne çıkan romantik ögeler, eserlerinin unutulmazlar arasında olmasını sağladı. Romantik sanatın ikonografisi, ruhun aynası olarak görülen doğa manzarası eşliğinde uzaklara bakar halde, yalnız bir şekilde resmedilen figürlerdi. Friedrich’in “Bulutların Üzerinde Yolculuk” adlı kusursuz eseri de bu türün en bilinen ve iyi örneklerinden biridir.
Yine, romantik yaklaşımda çok sık başvurulan alanlardan biri de kuşkusuz, uçsuz bucaksız tasvir edilen doğa resimleriydi. Carl Gustav Carus ve Karl Friedrich Schinkel gibi ressamlar, doğayı resmetmeyi ve ondan ilham almayı da romantik sanat için önemli bir adım olarak görüyorlardı.

İnsanın doğaya duyduğu hayranlık ve dünya karşısındaki acziyeti, ressamların sık sık başvurduğu konulardan biri haline geldi. Diğer yandan ressamlar izleyicide duygu uyandıran, düşünmeye ve hissetmeye teşvik eden eserler yaptılar. Manzaranın yanı sıra gökyüzü ile atmosferi gözlemleyip kusursuz eserler ürettiler. Bu açıdan bakıldığında landscape painting olarak bilinen resim türünü daha saygın bir noktaya ulaştırdıkları söylenebilir.

Fransız Romantizmi | Sanatçıları (1815-1850)
Fransa’da da romantizm, tarihsel olarak yaşananlara verilecek en iyi tepki olarak benimsendi ve yayılmaya başladı. Alman Romantiklerinden farklı olarak Fransız sanatçılar, kendilerini manzara ve tür (genre) resimleriyle sınırlandırmayıp portre sanatı ve tarihi olaylara değinen resimler de yaptılar. Theodore Gericault, Fransa’daki romantik akımın önemli öncülerinden biri olmuştur. Onun, romantizmin başyapıtlarından biri olarak kabul edilen “Medusa’nın Salı” (Raft of the Medusa) tablosu, döneme damga vuran ve sanatçıların romantizme yönelmesini teşvik eden eserlerdendir.
O güne kadar korku duygusunun bu denli güçlü resmedilmeyişi ve konusunun gerçek bir hikayeye dayanıyor oluşu, eseri öne çıkaran detaylardandır.

Sanat tarihinde Fransız Romantizminin lideri olarak görülen Eugene Delacroix, Gericault’un izlerini takip eden ressamlardandır. Canlı renkler kullanan ve alışılmadık fırça darbeleri stiliyle Delacroix, ruhu harekete geçirmeyi amaçlayan resimler yapmıştır. Neoklasisizmin donukluğuna, renkleri ve hareketliliği kullanarak karşı çıkan ressamın “Halka Liderlik Eden Özgürlük” isimli tablosu, hem Fransız Devrimi’nin sembolik resimlerinden biri hem de romantik akımın başyapıtlarındandır.

İngiliz Romantizmi | Sanatçıları (1820-1850)
İngiltere’de romantizm, doğanın idealleştirilmesini reddeden bir gelenek ile bağdaştırılır. John Constable gibi ressamlar, bir yandan doğaya karşı derin bir duyarlılık ile diğer yandan resim ve çizim tekniklerindeki ilerlemeler arasında bir denge aramaktaydılar. Çevresini hassas bir şekilde gözlemleyen John Constable, romantik unsurlar barındıran eserlerinde serbest renk kullanımını benimseyip çizgi ve sınırların varlığını önemsememiştir. Kusursuz işlenmiş doğa manzaralarını resmettiği tabloları romantik akımın bir başka yönünü ortaya çıkarmaktadır.

Renk kullanımının özgürleşmesi ve sınırların yok olması olgusu aslında, İngiliz romantiklerinin tartışmasız en büyüğü olan William Turner‘ın tekniklerindendir. Turner doğadan aldığı ilhamla duygularını ve sezgilerini öylesine resmeder ki tüm resimsel hırsları, tablolarında vücut bulmuştur. Resimlerinin aurasını, çizdiği şeyden çok nasıl çizdiği özellikle de rengi, boyayı ve fırçayı nasıl kullandığı belirler. Aynı zamanda Turner, kendine özgü tekniği dolayısıyla, modern soyut sanatın öncülerinden kabul edilir.

İngiliz resim sanatının en bilindik ressamlarından bir diğeri de aslında neoklasisizmin temsilcilerinden biri olan John William Waterhouse‘dur. Waterhouse, farklı birçok akıma ait eserler vermiştir ve romantizme ait en bilindik eserlerinden biri de Tennyson‘un aynı adlı şiirinden bir sahneyi betimlediği The Lady of Shalott tablosudur. Ressam, genç bir kadının karşılıksız aşkından ilham alarak bu duygu yüklü sahneyi betimlemiştir.

Görüldüğü üzere romantik akım, her ülkede aynı zamanda ve aynı özellikleri barındırır bir biçimde ortaya çıkmamıştır. Dolayısıyla tek bir romantizm anlayışından söz etmek mümkün değildir. Romantizm, 20. yüzyılın belli bir döneminde neo-romantizm adıyla yeniden canlansa da etkisi eskisinden çok daha kısa sürmüştür. Buna rağmen romantik akım, sanat dünyasında birçok başka sanatsal yaklaşımın gelişmesinde etkili olmuştur ve birçok sanatçıyı da etkilemiştir. Öyle ki günümüz sanatında dahi romantik dönemin özelliklerine ya da etkilerine rastlayabilmekteyiz ancak bu, bir başka yazının konusu olabilecek kadar uzun bir konudur.
Sanatla kalın!
Kaynak
F. Claudon, Romantizm: Sanat Ansiklopedisi (1988), Çev. Özdemir İnce ve İlhan Usmanbaş, Remzi Kitabevi, İstanbul.
D. Akkılıç, Sanatta ‘izm’ler: Müzikte ve Resimde Romantizm Örneği (1996), Hacettepe Ü. Yay. Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Resimler: artnet.com