Nora Fingscheidt tarafından yönetilen The Unforgivable, 2021 yılında Netflix’de yayımlanan Sandra Bullock, Jon Bernthal, Aisling Franciosi gibi oyuncuların yer aldığı bir toplumsal gerçekçi dram filmidir. Sandra Bullock’un başrol oyuncusu olarak hapisten çıkan bir mahkumu oynadığı filmin incelemesine dilerseniz hep beraber bakalım.
Birazdan okuyacağınız yazımız spoiler içermektedir.
The Unforgivable, gençliğinde bir polis memurunu öldürmekten hüküm giymiş Ruth Slater (Sandra Bullock) adlı karakterin ceza süresinin bitişinin ardından hapisten çıkışı ve toplumsal yaşama adapte oluşunu anlatmaktadır. Ruth, hapse girdiğinde çok küçük olan kız kardeşi dışında herhangi bir yakını olmayan yalnız birisidir.
Hapisten çıktığında hapishanede kendisinden sorumlu olan polislerin gözetiminde bir yaşam sürmeye başlar. Her yaptığı kontrol edilir ve kendisine hapishane gözetimi tarafından bir iş ayarlanır. Ruth önce bu işi kabul etmek istemese de kendi mesleği olan marangozluğu devam ettirmek için bir iş yeri ile görüştüğünde polis katili damgasını taşıyor oluşundan dolayı işe alınmaz ve bu nedenle mecburen kendisine ayarlanan işi kabul eder.
Ruth, yeni işyerine alışmaya çalışırken bir yandan hapse girmeden önce aile evlerinde beraber yaşadığı kardeşini aramaya koyulur. Ruth için hayata karışmak da kolay değildir çünkü sosyal anlamda üretilmiş kodlar kendisinin bir polisi öldürmesine karşı olumsuz yaklaşmaktadır. Ruth her ne kadar cezasını ödemiş ve artık ortada bir problem kalmamış olsa da toplumda oluşan algı hapishanesinde polisi öldürmüş olmaktan ötürü sonsuza dek cezalı ve damgalıdır.
Ruth, kardeşini ararken marangozluk mesleğini sürdürebileceği ek bir iş daha bulur ve aynı anda iki işte çalışıp insanlarla çok fazla muhatap olmadan yaşamaya çalışır. Bu sırada eskiden kardeşiyle oturduğu eve ziyarete gittiğinde o eve taşınmış yeni bir aile ile tanışır. Bu aile üyelerinden birisi avukattır ve Ruth’a kardeşini bulma serüveninde yardımcı olmak ister.
Ruth, tanıştığı avukat sayesinde kardeşinin evlatlık verildiği aile ile görüşme fırsatını bulur. Bu sırada Ruth’un öldürdüğü polis memurunun çocukları uzun bir süredir Ruth’un hapisten çıkmış olmasını kolladıkları için intikam Ruth’un hayatına sirayet etmeye çok yaklaşmıştır.
Karakterimiz kardeşinin koruyucu ailesi ile görüşür ve onlara yılların hesabını sorarak neden kendisinden hiç kardeşine bahsetmediklerinden dert yanar. Aile Ruth’un sıradan bir mahkum değil, bir polis katili olduğunu ima ederek Ruth’a öfke ve hakaret yağdırır. Bu durum tekrardan Ruth’un bir polis katili olmanın toplumsal bellekteki olumsuz damgalanışının ne derece etkin bir rolde olduğunu anlamasını sağlar.
Ruth, tüm bu yaşadıkları yetmezmiş gibi esasında bir polis katili de değildir ve kimseyi öldürmemiştir. Yıllar önce kardeşi ile birlikte yaşadıkları o evde polis onları evden zorla çıkarmaya çalıştığı sırada istenmeyen bir durum meydana gelmiş ve bu durumun sorumlusu kesinlikle Ruth olmamıştır.
Esasında Ruth, işlemediği bir suçun bedelini polis katili etiketine hapsolarak ödemeye devam etmek zorunda kalmıştır. Bu gerçeklik Ruth’un boğazında her daim patlamaya hazır bekleyen bir yumru ve göz pınarlarının kenarında bekleyen bir gözyaşı olsa da Ruth, hem hayatla tek başına mücadele eden bir kadın olması hem de yalnız bir birey olması sonucunda toplumun ondan beklediği damgaya karşılık güçlülük imajını taşımayı tercih eden bir karakterdir.
En nihayetinde Ruth, bir kez olsun kardeşine sarılma fırsatı bulmuş ama yine de kardeşinin hayatına dahil olamamıştır. Hapishaneler işlenen suçların cezasının çekildiği yerler olarak kurumsallaşmıştır. Fakat bazı cezaların bedeli asırlar boyunca kapalı kapıların ardında kalınsa da ödenmesi zor anlamlara sahiptir. Bunun nedeni kolektif algının belirlediği sınırların ötesinde dışlanmış, etiketlenmiş ve damgalanmış bir takım düşünce, davranış ve rollerin olmasıdır. Ruth örneğinde görüldüğü gibi bir polisi öldürmüş olmak, cezasını legal olarak çekmiş olan biri için bile toplumsal konsensüs içerisinde sonsuza kadar mahkum olmaya neden olabilmekte ve bu durum mahkum edilen için ömür boyu aşılamayacak olan bir dışlanmışlığı beraberinde getirebilmektedir.