Bergen Film İncelemesi: Acı ve Mücadeleyle Geçen Bir Yaşam

spot_img

Mersin’de doğan Bergen; hayatını Mersin, Adana, Ankara biraz da İzmir dörtgeninde geçirdi. Gerçek adı Belgin. Bergen onun sahne mahlası. Arabesk müziğin kraliçesi olarak da bilinen Bergen, şarkılarıyla ve özellikle yaşadıklarıyla sıkça anılan bir sanatçımız. Yaşadığı tüm acıları şarkı sözlerine dökmüş, derdini, hüznünü aslında bu şekilde anlatmaya çalışmış. Özellikle “Acıların Kadını” albümüyle büyük bir sükse yapmış pek çok kişi tarafından albüme adını veren bu şarkıyla bilinmiştir. Hayatının detaylarına film analizimizde yer vereceğimiz için lafı çok uzatmadan o kısma geçmek istiyoruz.

Şunu da belirtmek gerekir ki film biyografik bir film olduğu için yazımız filme dair pek çok bilgiyi (spoiler) içerecek.

Oyuncular, Olay Kurgusu ve Filme Dair Değerlendirme

Bergen filmi, çok uzun zamandır çekilip çekilmeyeceği tartışılan ve çeşitli sebeplerden dolayı muallakta kalan bir projeydi. Fakat bundan birkaç ay önce etkileyici bir fragmanla paylaşılan film sinemaseverler üzerinde büyük bir merak uyandırmıştı. Başrolleri Farah Zeynep Abdullah, Erdal Beşikçioğlu ve Tilbe Saran paylaşıyor. Yapım ve yaratıcılıkta Mine Şengöz, senaryoda Yıldız Bayazıt ve Sema Kaygusuz yer alırken yönetmenliğini  Mehmet Binay ve Caner Alper üstlenmiş. Biyografik ve dram türünde bir film olan Bergen yaklaşık 147 dakika sürüyor.

Özellikle Bergen’i Farah Zeynep Abdullah’ın canlandıracak olması ve Bergen’e çok fazla benzemesi filme dair beklentileri çok yükseltti. Beklentilerin bu kadar yüksek olması, vizyona girmeden bile adından çokça söz ettirmesi ve dönem filmi olması ister istemez “Beklentileri karşılayacak mı acaba?” sorusunu tekrar tekrar sordurttu.

Biyografik türde bir film olduğu için aslında izleyici gitmeden önce ne ile karşılaşacağını az çok biliyor. Bu yüzden en büyük beklenti, oyunculuklar ve hikaye kurgusunun iyi işlenip işlenmediği konusunda oluşuyor. Filmde yer alan her bir oyuncu sanki o rol için varmış gibi hissettiriyor. Kimsenin rolü kimsenin üzerinde tabiri caizse emanet gibi durmuyor. En büyük merak ve beklenti afişlerde, fragmanlarda Bergen’e bu kadar benzeyen Farah Zeynep Abdullah için oluşmuştu ve bize kalırsa beklentileri fazlasıyla karşıladı.

Farah Zeynep Abdullah, hem sesiyle hem benzerliğiyle hem oyunculuğuyla adeta bir görsel şölen sunuyor. Özellikle filmin içinde yer alan şiddet sahnelerinde verdiği tepkiler, o sahnede sergilediği oyunculuk sanki o an oradaymışsınız da ona yardım edemiyormuşsunuz gibi hissettiriyor. Bergen’in annesini canlandıran Tilbe Saran için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Role o kadar yakışmış ki Farah Zeynep Abdullah ile aralarındaki anne kız uyumu izleyiciyi oldukça etkileyecek düzeyde.

Diğer yandan Erdal Beşikçioğlu da aynı şekilde rolüne çok yakışmış. Zaten çok yetenekli bir oyuncu olduğu aşikarken bu rolle karşımıza çıkması ve izlerken kendinden nefret ettirmesi aslında rolü ne kadar iyi yaptığının çok büyük bir göstergesi.

Filmde ilk olarak Belgin’in küçüklüğünden bazı sahneler yer alıyor fakat o sahneler üzerinde çok fazla durulmadan Belgin ve annesinin Ankara’ya taşınmasına ve Belgin’in konservatuar seçmeleri sahnelerine geçiliyor. Elbette bir film olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda küçüklük sahnelerinin hızlıca geçilmesi çok doğal. Ama Belgin’in annesi ve babası arasında yaşananlar, Belgin’in kaç kardeşi olduğu ve Belgin’in en küçük kız çocuğu olduğu detayı önemli bir detay iken bunu film ortasında öğrenmek Bergen’in hayatı hakkında fikri olmayanlar için kafa karışıklığına yol açabiliyor.

Belgin okul hayatını oldukça başarılı bir şekilde ilerletirken maddi yetersizliklerden dolayı ihtiyacı olan enstrümanları ne yazık ki alamamaktadır. Alamadığı bir enstrüman onun ileride sahne mahlasını koymasında çok etkili olacaktır. Enstrüman alabilmek için çalışmaya karar verir. Tabii annesi Sabahat buna karşı çıkar ve onun tek çalışacağı şeyin ders olduğunu ifade eder. PTT’de iş bulan Belgin, arkadaşlarının doğum günü partisine davet alır ve o davete gider. Aslında her şey böyle başlar. Feyman Kulüpte gerçekleşen davete gitmesi, davette arkadaşlarının ısrarı üzerine şarkı söylemesi ve herkes tarafından çok beğenilmesi onun sahne kariyerini başlatan ilk adımdır aslında. Tabi o gün sadece sahne kariyerine ilk adımı atmaz, aynı zamanda ilk aşkıyla da karşılaşır. Zaman geçer ilk aşkıyla aralarındaki ilişki ilerler, evlenmek isterler fakat bu mümkün olmaz. Çünkü tam o noktada olaya Bergen’in annesi Sabahat hanım müdahale eder ve hızlıca ateşlenen aşk aynı hızla küle döner.

Feyman Kulüp sorumlusu Necati beyden sahne teklifi alan Belgin, annesi karşı çıksa da on sekizini doldurduğu için kendi kararlarını verebileceğini söyler ve teklifi kabul eder. Belgin’e bir mahlas gerekir ve o artık Belgin değil Bergen‘dir. Bergen sahnede şarkılar söyleyip para kazanırken aynı zamanda okula gidip geliyor ve her şey çok güzel gidiyordu. Ta ki okul yönetimi onu seçim yapmak zorunda bırakana kadar. Sahneye çıkmak yasak olduğu için yapmak zorunda kaldığı bu seçimde neyi tercih ettiği de aşikar.

Sesiyle herkesi kendine hayran bırakan Bergen, Adana’da bir gece kulübünden teklif alır ve üç aylığına oraya gider. Adana’da ilk sahneye çıktığı günden itibaren sesiyle herkesi kendine hayran bırakan Bergen, kulübü tıklım tıklım doldurmaya başlar. Hayatında her şey yolunda giderken her şeyi yoldan çıkartacak o kişiyle tanışır kulüpte. Tam bu noktada filme dair önemli bir detay da dikkat çekiyor. Film boyunca Bergen’in kocasını canlandıran Erdal Beşikçioğlu’na bir kere bile bir isimle hitap edilmiyor ve adını hiç duymuyoruz. Aslında bunun sinyallerini Farah Zeynep Abdullah, galada verdiği bir röportajda “Filmin en sevdiğim yanı o adamın bir adı yok. O adam aramızda, hepimizin tanıdığı adamlardan biri.” ifadelerini kullanarak vermişti. Fakat bu röportajı bilmeyenler içinse bu durum büyük bir sürpriz etkisi yarattı.

Bergen bu adama aşık olur ve annesinin tüm reddedişine rağmen bu adamla evlenir, daha doğrusu evlendiğini sanır. Adamın evlenmeden de şartı şu dur; Bergen artık gece kulüplerine çıkmayacak, şarkı söylemeyecek. Çünkü evleneceği adam zaten ona güya plaklar çıkartacak, halk konserleri düzenleyecek. Fakat bu hikayede sadece Bergen’in şarkı söylemeyi bırakması gerçekleşir geriye kalan ise koca bir yalandır. Bergen, eve kapatılır, şiddete maruz kalır hem de bir kere değil defalarca..

Evliliğinin sahte olduğunu ve adamın aslında evli olduğunu öğrenen Bergen, annesinin yanına gider. Hayatını yeniden kurmaya başlar ya da kurduğunu sanır demek daha doğru. Babasının vefatı üzerine Mersin’e gitmesiyle o adamla yolu tekrar kesişir ve ona tekrar inanır, yeniden evlenir. Yine yeniden şiddet dolu bir hayat, ondan kaçış mücadelesi ve en sonunda herkesin o çok iyi bildiği surata kezzap atılma olayı… Aslında film ondan sonra çok daha iç yakan bir hal alıyor o yüzden o detayları okumaktan ziyade kesinlikle izlemeniz gerekiyor. Filmin devamında Bergen’in tüm bu yaşananlardan nasıl dik çıktığı, nelere göğüs gererek o şarkıları yazdığı, aldığı ödüller anlatılıyor.

Hikayenin kurgusu baktığımızda başarılı bir şekilde kaleme alınmış fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi bazı noktaların eksik kalması izleyicide kafa karışıklığı yaratabiliyor. Filmin görüntüsü, aydınlatmalar, dekorlar, giysiler çok başarılı bir şekilde yansıtılmıştı. Bu başarılı yansıtmalar filmin seyir zevkini de çok yüksek bir noktaya taşıyor. Ayrıca filmde Bergen’in “Acıların Kadını” ve “Sen affetsen” gibi kült olan şarkıları bazı telif nedenlerinden dolayı söylenmiyor. Bu da filme verilen “Acıların Kadını: Bergen” adını desteklemeyen bir durum. Çünkü baktığımızda Bergen’e “Acıların Kadını” şekilde seslenilmesinin nedeni yaşadıklarının yanında albümüne de bu adı vermesidir.

Filme dair en çarpıcı detaylardan biri de bütün film boyunca bir kere bile isimle hitap edilmeyen “o adam” “uzun” gibi lakaplarla seslenilen kişinin adı film bittiğinde “Fail Halis Serbest” şeklinde siyah bir ekranda, Bergen’in annesine ve Bergen’in mezarına dair verilen bilgilerden sonra yazılıyor. Özellikle daha sonrasında İstanbul Sözleşmesine vurgu yapılması ve vurgu yapılırken siyah ekranda ölen kadınların adlarının belirmesi tüyleri diken diken eden detaylardan. 147 dakikalık filmin neredeyse tamamı hem duygusal hem de fiziksel şiddetin çok net gösterildiği sahnelerden oluşuyor. Bu da empati yaparak biz izleyenler için daha çok can yakan bir hale geliyor. Aslında beyaz perdeye aktarılan bu yaşam öyküsü, dışarıda herhangi bir kadının yaşam öyküsüyle benzer. Her izleyen bu yaşam öyküsünde kendinden bir şey bulabiliyor. En can acıtan yanı ise izleyici olarak sadece eş, sevgili figürü üzerinden değil, abi, baba, patron figürleri üzerinden de uygulanan her türlü şiddeti anlayabiliyor ve empati kurmak zorunda kalabiliyorsunuz.

spot_img
Kader Gürcüoğlu
Kader Gürcüoğlu
hayat boyu öğrenici, biraz da fazla meraklı

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.