“Beni içine almayan ama dışına da salmayan hayatla baş edebilmek için devamlı anlam arayışındayım. Anlamı yanlış yerde aradığım için de hep hırçınlaşmaktayım.”
Her hafta mutlaka keşfedilmesi gerektiğini düşündüğümüz, henüz tanışmayanların hemen tanışmalarını önerdiğimiz, son yıllarda yayımlanmış kitaplardan oluşan “Haftalık Kitap Keşfi” serimizde bu hafta Mine Söğüt ile birlikteyiz!
Farklılık ve özgünlük arayanlar için “Gergedan” aradığınız o kitap olabilir! Birbirinden farklı hikayeler barındıran Gergedan, hayatın hiç göremediğiniz kirlilikleri ve kötülükleri ile yüzleşmek isteyenlere yardımcı olacaktır diye düşünüyoruz. Kapağında yer alan alt başlık oldukça iddialı ve dikkat çekici. “Büyük Küfür Kitabı”. Kitabı elinize ilk aldığınız zaman acaba argo bir anlatımı mı var diye düşünüp kendinizi kitabın etkisine daha çok çekilmiş bulabilirsiniz. Mine Söğüt, Gergedan kitabında argo kullanmayan ama yazdıkları ile küfür etkisi oluşturacak bir anlatım kullanıyor. Onun küfürlerini kurduğu ağır, isyan ettiren, vicdan sızlatan cümleleri ile anlamak mümkün. Anlattığı hikayelerin sertliğinin yanı sıra, dili de oldukça sert ve ağır geliyor okuyucuya. Neredeyse her gün gazetelerde, haberlerde veya çevremizden duyduğumuz iğrenç ve tüyler ürperten olayları daha da can yakıcı bir şekilde bizlere sunuyor. Özellikle üçüncü bölümün gerçekçiliği, hayatın acımasızlığı hakkında bir kez daha durup düşünmemizi sağlıyor. İnsanın hem insana hem doğaya hem çevreye hem dünyaya hem de hayvanlara verdiği zararı ironik ve çarpıcı bir şekilde okumak, kendimizi ve yaşadıklarımızı dahası farkında olmadan yaşattıklarımızı bile anlık sorgulamalara itiyor.
“İnsanların arasına dalmış gergedanlardan daha tehlikeli tek şey gergedanların arasında yapayalnız kalmış bir insandır.”
Peki neden Gergedan? Gergedan aslında metaforlaştırılarak anlatılmak isteniyor. Gergedan biz okuyucularız… Bizleri de gergedanlaştırarak anlatıyor ki rahatsız olalım, rahatımız kaçsın. Üzerine durup bizler aslında ne yapıyoruz bu yaşamda diye düşünebilelim. Kolay kolay yanlışa yanlış diyebiliyor muyuz? Hayatımızdaki gergedanlara alışıp olan biten farklılıkları normalden saymayalım. Onların yanlışlarına doğru gözden bakıp gergedana dönüşmemek aslında bizlerin elinde.
Mine Söğüt, gergedan metaforunu şu sözleri ile kitapta çok güzel bir şekilde açıklıyor;
“Bir gün aniden nereden geldiği belirsiz bir takım gergedanlar çıkmaya başlamış ortaya. Önce kimse olan bitene bir anlam verememiş. Ama kısa sürede fark etmişler ki kasaba halkı teker teker gergedana dönüşüyor. Bu durum önceleri diğerlerinin midesini bulandırmış herkes bir tiksinmiş gergedandan. Böğürtülerinden iğrenmişler. Yeşil kalın zırhını, uzun sivri boynuzlarını çok çirkin bulmuşlar. Ama zamanla herkes tek tek gergedanlaşma hastalığına yakalanınca gergedan birden güzelleşmeye başlamış gözlerinde. İlahî erdemler kazanmış. Gergedan olmaya özenmeye başlamışlar. Sürüye katılmak için can atmışlar. Ve teker teker hepsi başlangıçta tiksindikleri gergedana dönüşmeyi başarmışlar.”
Mine Söğüt’ün keskin üslubunda anlatmak istedikleri çok net ve açık. Bu kitabı haftanın kitabı olarak sunmamızın sebebi ise kelebek etkisi yaratabilmek. Belki o an hayatın yoğunluğundan uzaklaşmak için elimize aldığımız öylesine bir kitap, üzerimizde öyle bir etki yaratır ki bu etki büyür ve tahmin bile edemeyeceğimiz güzel sonuçlar doğurur insanlığa. Bu sebeple; yargılarımızdan, kalıplarımızdan, ince çizgilerimizden, kendimiz için doğru bildiğimiz ama belki yanlış olan her şeyden uzaklaşmak ve çevremizde gördüğümüz gergedanları da fark ederek onlardan daha kolay sıyrılabilmemiz için Gergadan’ı okumak biz okuyucular için iyi bir rehber olabileceğini düşünüyoruz.
- “O kapıdan, o pencereden, o kurşunlardan, o piknik sepetinden, o geçmişten ve o gelecekten, korkulardan, şüphelerden, bayraklardan, dillerden, isimlerden, intikamlardan ve suçluluklardan, kinlerden, nefretlerden, sınırlardan, dağlardan, yollardan, sürgünlerden, çetelerden, her şeyden, var mı, her şeyden arkamıza bakmadan kaçıyoruz işte.”
- “Hazır mıyım?
Değilim aslında. Ne fırtınaya ne kadere ne denizkızına ne gergedana ne de bu derin ve uçsuz bucaksız yalnızlığa. Ama gemideyim. Herkes gibi. Hayalet gibi. Kadere doğru…” - “Ceplerimizde, huzursuz hikâyeler. Belleklerimizde irini kurumamış yaralar. Tırnaklarımızın arası, hayattan kazıdığımız kirlerle dolu. Ne geçmişe güvenimiz var ne bugüne ne de geleceğe. Ölülerimizi sırtımızda taşıyoruz. Inatla doğurmuyoruz. Çoğalmıyoruz. Geceleri daracık mezarlarda uyuyoruz. Gündüzleri ha öldük ha öldürdük diye korkuyoruz. Kötüyü gördük, unutamıyoruz.”
Kaynakça:
Gergedan, Mine Söğüt
Yapı Kredi Yayınları, 2019