Söylenti Dergi’nin kültür – sanat ekibi editörleri tarafından hazırlanan bu yazı dizisinde her ay yeni bir sanatsal perspektifi keşfediyoruz. Bu ay ekibimiz editörlerinden Gökçe Kavi’nin kaleminden; radarımıza takılan isim ünlü İngiliz figüratif sanatçı ve öğretmen Anthony Fry.
Anthony Fry; 6 Haziran 1927’de İngiltere’nin Theydon Bois isimli kentinde doğmuştur. Fry; Bristol merkezli çikolata şirketi olan Quaker kurucularının soyundan gelmektedir. Soylu ve varlıklı bir ailenin beş çocuğundan en büyüğüdür. İngiliz savaş döneminin hemen sonrasında doğmuş; özgür ruhlu olarak büyümüş çağdaş bir ressamdır.
Aynı zamanda kendisi gibi İngiliz ressam ve eleştirmen; bir dönem Bloomsbury Grup’un üyesi olan ünlü Roger Fry’ın kuzenidir. Roger Fry Post-Empresyonizm akımının savunucularındandı. Roger bir röportajında Anthony Fry‘ın resimlerinden bir dönem nefret ettiklerini ve ailecek resimlerinin korkunç olduğunu düşündüklerini belirtmiştir. Buradan sanatçının bir takım zorluklar yaşadığını düşünebiliriz.

Oysaki Anthony Fry eserlerinde ışık ve rengin ustasıydı. Tüm sanat eserlerinde yaşama duyduğu sonsuz aşk ve yaşamının zenginliği tezahür ediyordu.

Yukarıda gördüğünüz “Dancing Figures in a Morning Light 2” eserinde; baktığımızda resmettiği bedenlerden bir şekilde etkileniyoruz. Bedenlerin başlarının üzerinde ve denizin üzerinden yükselen bir şafak var. Bu bize gün doğumunun ne kadar hoş bir his olduğunu hatırlatıyor. Muazzam sabah saatlerinin ihtişamı ve garip ışıkları baktıkça bizi adeta içine çekiyor. Sanki soldan sağa doğru figürler hareket ediyormuş gibi görünüyor.

Fry; Orta öğretimini Bryanston‘da tamamlamıştır. Burada Donald Potter tarafından heykel dersleri, Elizabeth Muntz‘tan ise resim dersleri almıştır. İleri dönemlerde resim dersleri almaya devam etmiş; Edinburgh College of Art ve Camberwell School of Arts‘ta eğitim görmüş ve burada da değerli sanatçılar olan William Coldstream, Victor Pasmore ve Lawrance Gowing ile eğitim almıştır. Resimleri dikkatle incelendiğinde hepsinden nasıl etkilendiği açıkça görülmektedir.
1950’de Fry “The Betrayal” isimli eseri ile Prix de Rome ödülü almış ve iki yıllık burs kazanmıştır. Okulunun sanat direktörü olan Derek Hill ile İtalya‘yı baştan başa dolaşmış ve ilham almış. İngiltere‘ye geri döndüğünde ise Bath Academy of Art okulunda eğitmenlik yapmaya başlamıştır.

1957 yılında ünlü sanat tarihçisi ve eleştirmeni John Russell‘ın Private View kitabında Fry‘ı ‘1950’lerde İngiliz resminin en bireysel başarılarından biri’ olarak tanımladığı büyük dans eden figürler ile dolu tuvalleri ile erken başarıya ulaşmıştır.

1961’den 1963’e kadar kazanmış olduğu Harkness bursu Fry’ı Amerika Birleşik Devletlerine teşvik etti ve Amerikan soyut izlenimcilerinden oldukça etkilendi. Özellikle Mark Rothko ve Morris Louis gibi soyut izlenimcileri örnek almıştır.
Fry son zamanlarını, belki de bazı kaynaklara göre son on iki kış mevsimini; tanrının seçtiği yerde olarak bilinen Güney Hindistan‘ın Kerala kentinde geçirmiştir. Resim yapmak için ısıya ihtiyacı olduğunu söyleyen sanatçı, son yarattığı eserlerinde Hindistan’ın sıcaklığından ilham aldığını belirtmiştir. Fry bir röportajında “Hindistan bana yepyeni bir dünya duygusu verdi. Kendi içimdeki gerçekleri görebilmek ve varlığından haberdar olmadığım yeni renklerin deneyiminde kendimi bularak yeni dünyaya pencere açmamı sağladı.” demiş ve büyük tutkusu olan seyahati tuvallerine aktardığını belirtmiştir.

Yukarıda gördüğümüz eseri Fry Hindistan’da yaşadığı yıllarda yapmıştır. Rüya gibi bir manzara tasviri, birbiri ile ahenk içerisindeki tonlar ve zengin dokulu yüzeyler. İşte Fry‘ın eserlerinin en güzel tasvirlerden biri daha. Egzotik adanın alanını ve ışığını bize mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Sanatçı eserlerinde Tanrı Krishna gibi geleneksel Hindu hikayelerini, özellikle son dönem eserlerinde sıkça kullanmıştır. Bu eseri içinde yine bir hikayeyi ilham almıştır. İlham kaynağı Hindu hikayesinde bir rivayete göre; kovboy kızları bir gün ay ışığında yüzerken Krishna‘yı bulurlar ve ona aşık olurlar. Genç tanrı onların etrafa saçılmış olan kıyafetlerini alır, onlar isteyene kadar da geri vermez. Fry‘ da bu hikayeyi göz önünde bulundurur ve gökyüzünü geleneksel bir şekilde maviye boyar. Kovboy kızlar ise berrak sularda yüzerler. Çok sevdiği ay ise zengin ve koyu mavi gökyüzünde ışıldayarak parlar.

Anthony Fry gerçek dünyada olduğunu biliyordu. Ama yaş aldıkça kendisine bir tür hayali ve rüya gibi bir dünya yaratmak istedi. Yukarıdaki eserinde de bu durumu yansıttığını görebiliriz. Bu ürettiği eserde, esinlendiği bir Hindu tapınağı. Eğer sizde resme baktığınızda bir huzur ve sanki sessizlik hissine kapılıyorsanız sebebi bu durum olabilir. Eserde çok keskin bir yeşil kullanılmıştır. Daha geriye baktığınızda da aslında arka planın mavi olduğunu görürsünüz. Dikkatle bakıldığında parlayan kırmızı noktalar vardır. Gerçekten parlayan ve esere harika bir rüya gibi gece hissi veren kırmızı noktalar, eseri gizemli ve benzersiz kılıyor.


Fry‘ın eserleri özel koleksiyonerler tarafından nadiren satıldığı için eserlerini görmek pek mümkün değildir. Tate Gallery, Arts Council of Great Britain, The Saatchi Collection, the Graves Art Gallery, Sheffield, U.K. ve National Gallery of Victoria gibi dünyanın seçili galerilerinin kalıcı koleksiyonlarında eserleri yer almaktadır. Anthony Fry, 5 Kasım 2016’da İngiltere Wiltshire‘da ki evinde hayata veda etmiştir.