Edebiyatın Sanatla İlişkisi

Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Bu iki güçlü kavramın arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak için önce, bu iki kavramın ne olduğunu ve neleri kapsadığını sizlere açıklamak isteriz. Başlangıcı da edebiyatı ve diğer dalları kapsayan sanat ile yapacağız.

Sanat nedir? Sözlüklerce tanımlarına baksak, sözlükler bize anlamını açıklamada yetersiz kalacakmış gibi gelir. Çünkü sanat, filozofların dahi  asırlardır açıklama getirmeye çalıştığı, içi dopdolu bir kelimedir. Sanatın bizim dilimizdeki kökeni Arapça, “ustalık, hüner, işçilik” anlamlarına karşılık gelen şan’at ‘tan gelir. Sanat, duygularımızın, düşüncelerimizin, içinde yaşadığımız dünyada görebileceğimiz her şeyin, belli ölçütler ve belli bir estetik anlayışı ile ortaya koyulan somut bir yansımasıdır.

Zaman zaman zanaat ile aynı şey olduğu düşünülür ama aslında aralarında keskin farklar vardır. Sanat, kişinin yeteneği sonucu ortaya çıkandır, eşsiz olandır. Zanaatın, sanattan ayrıldığı nokta ise buradadır. Kişinin maddi bir kaygı güdüp, bir şeyin inceliklerini öğrenebileceği ve daha sonra onu üretebileceği, eşi benzeri çok olan içinde sanatın izleri duran bir işçiliktir.

Sanat, yaşamla ortaya çıkan,  kelimelerimizin ötesine geçebilen, hislerle ilgili olan bir şeydir. İnsanlara bir şeyleri anlatmak ve göstermek için en etkili, en iyi yoldur. Kimisi bu yoldan bin tane sözcükle geçer, kimisi notaların ahengini takip eder, kimisi yolun kendisinin bir resmini çizer, kimisi bir fotoğraf makinesiyle anı yakalar.

Sanat, bir hayat ağacının kök salması gibi kök salar yüreğimize, dallara ayrılır. Her dalı bir yandan ayrı ayrı bir duyumuza, hissimize hitap ederken bir yandan da hepsi birbirine bağlanarak bir bütün oluşturur. 

Sanatın içi dopdolu bir kelime olduğundan söz etmiştik. Öyle ki sanat, geleneksel ve modern olarak iki ayrı şekilde kategorize edilir. Geleneksel sınıflamada sanat, Görsel (Plastik) Sanatlar, Dramatik (Ritmik) Sanatlar ve İşitsel (Fonetik) Sanatlar olarak üç kategoriye ayrılır. Görsel Sanatlar kategorisine girenler: mimari, heykel, resim ve hat sanatlarıdır. Tiyatro, dans, sinema, bale ve opera ise Dramatik Sanatlar kategorisindedir. Müzik ve bu yazımızda sanatla arasındaki ilişkisini inceleyeceğimiz edebiyat ise İşitsel Sanatlar kategorisinin birer alt başlığıdır. Ayrıca geleneksel sınıflamaya kıyasla birçok alt başlık içeren modern sınıflamaya göre edebiyat, Dil Sanatları’na aittir.

İlk kavramımızdan bahsettik. Peki, bu hayat ağacının dallarından biri olan edebiyat nedir? Edebiyat, sözün kullanıldığı bir sanat dalı olduğu ve işitme duyumuza hitap ettiği için geleneksel kategoriye göre İşitsel Sanatlar’a, dilin doğuşu ile var olan ve dili aracı olarak kullanan bir sanat dalı olduğu içinde modern kategoriye göre Dil Sanatları’na girer. Kökeni, tıpkı sanat kelimesi gibi, Arapça’dan gelir. Yaşanılan olaylardan ve yapılan gözlemlerden yola çıkarılarak elde edilen tecrübe anlamına gelen adab kelimesinin çoğul hali olan adabiyyat’tan şimdiki halini almıştır.

Aesthetic Features And Stylistic Devices, Zen Tutes

Başta sözlü ifadeyle kullanımı daha yaygın olan bu sanat dalı, yazan insanların sayısı arttıkça Sanatsal Metinler ve Öğretici Metinler olarak çeşitli başlıklara inen iki dala ayrılmıştır. Bu, bizim tek cümleyle özetlediğimiz ama aslında çok uzun bir zaman dilimini kapsayan bir süreçtir. Edebiyatın, edebiyat olma yolundaki sürecin başlangıcını konuşarak, iletişim kurarak yaptılar. Çünkü insanlar, hala değişmeyen bir gerçek olarak,  doğdukları andan itibaren iletişime ihtiyaç duymuşlardır. İhtiyaçları hakkında, ideal bir dünyaya dair düşünceleri hakkında, duyguları ve istekleri hakkında, anlamadıkları şeyler hakkında, merak ettikleri şeyler hakkında bir etkileşime ve bir cevaba sahip olmak istemişlerdir.

Elbette her toplumun cevap arayış şekli ve etkileşimleri kendine hastır. Dolayısıyla her toplumun kendine özgü bir edebiyatı vardır. Ancak yıllardır var olan anlatma ve aktarma isteği bütün toplumlardaki edebiyatın ve edebiyatı kapsayan sanatın, evrenselleşmiş ve ortak bir noktasıdır.

Öncelik kelimelerle anlaşmaktır. Bunun önemini az önce vurgulamıştık. Daha sonra devam eden süreçte aşık atmışlardır, kendi tecrübelerini, çıkardıkları dersleri özlü sözler söyleyerek kuşaklar boyu aktarmışlardır. Hikayeler anlatıp, kutsallık atfettikleri mitleri yaşadıkları süre boyunca destanlaştırmışlardır. Acılarını ağıtlarla anlatmış, meddahlarla hayatın karmaşasını unutup eğlenmişlerdir. Sayfalar dolusu yazmış, uykusuz kaldıkları gecelerde mum ve mürekkeple sırdaş olmuşlardır. Kağıdın çok daha öncesinde de taşlara kazımışlardır anlatılarını.

Turan Center, Uniting Turkic Communities in London, Ontario

Sanat ve edebiyat arasındaki ilişki ise sürekli birbirini besleyen, büyüten ve geliştiren bir döngünün kendisidir. Sanatın edebiyatla birlikte kapsadığı tüm dallar, toplumların hayat damarlarında akan, ruhu beslemek için elzem olan yüce bir şeydir. Bu sebeple sanata ve edebiyata verilen önem, toplumdan topluma, yaşanılan dönemlere ve toplumların birbirleriyle sahip olduğu etkileşime bağlı olarak değişmiştir. Toplumların yaşayış şekilleri, ideolojileri değiştikçe ve teknoloji geliştikçe insanların birbirine olan bakış açıları, dolayısıyla iletişimleri ve etkileşimleri de farklı formlara büründü.

The Digital Literary Sphere by Simone Murray/ Tim Groenland, ASAP/J

Bu noktada, aslında sanatın alt dallarından sadece biri olan edebiyat, insanların her dönem farklılaşan ifade şekilleriyle sanatı da mütemadiyen etkiledi. Edebiyatın ortaya çıkardığı sanat akımlarıyla beraber resim ve fotoğraf sanatını icra eden sanatçılar bu akımların tesirleriyle unutulmaz eserler bıraktılar. Örneğin romantizm akımıyla birlikte, insanlar  çizdikleri tablolarda bireyleri ve doğanın bireyler üzerinde yarattığı etkiyi, hisleri göstermişlerdir. Fotoğrafçılık sanatında romantizm akımı, etkilerini daha çok portre ve manzara fotoğrafçılığında göstermiştir.

Richard Parkes Bonington, Landscape In Normandy, Tate

Yine romantizm akımının güçlü etkisinden bahsedecek olursak, bu akımın temellerini oluşturan sanatçılardan olan William Shakespeare‘in en ünlü edebi eserlerinden olan Hamlet, insanlara öyle bir ilham kaynağı olmuştur ki resim sanatının en meşhur eserlerine konu olmuştur. İngiliz ressam John Everett Millais‘in oyunun karakterlerinden biri olan Ophelia’yı resmetmesi bunun somut bir göstergesidir. Edebiyatın sanata olan güçlü etkisine bir diğer örnek de edebiyatın alt dalı olan tiyatronun, zaman içinde edebiyatın alt başlığı olmaktan çıkıp Ritmik Sanatlar’a bir geçiş yapmasıdır. Bu örnekte resmen edebiyatın, sanata başka bir sanat daha kattığını görmüş oluruz.

Ophelia, John Everett Millais

Edebiyatın böyle güçlü etkileri sürekli dinlenilen, bireyi çok etkileyen bir şarkının sözlerinde, çok sevilen bir filmin senaryosunda ve kurgusunda, tüyleri ürperten bir tablonun arka planındaki düşüncesi olarak insanın karşısına çıkabilir.

Bazen de ruhu sanatla bütünleşmiş sanatçılar, anlatmak istediklerini tek bir sanat dalını aracı olarak kullanmayıp, sanatın başka dallarını birbirleriyle harmanlamışlardır. Bu harmanlamanın bir sonucu olarak da Türk edebiyatındaki önemli sanatçılarımız aynı zamanda da resim sanatıyla olan uğraşlarından söz edebiliriz. Abidin Dino, İlhan Berk, Nazım Hikmet, Tevfik Fikret, Bedri Rahmi Eyüboğlu yeteneklerini iki alanda da ortaya koyan sanatçılardandır.

“Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü
Ne ölümden korkmak ayıp
Ne de düşünmek ölümü.”

Bursa Cezaevi, Nazım Hikmet, Nazım’ın Hikayesi

Edebiyatla etkileşim içinde bulunan bir diğer sanat dalı da mimarlıktır. İlk başta düşünüldüğünde ikisinin arasındaki ilişkiyi kurmakta zorlansak da asırlar boyu yazılan seyahatnameler, romanlar, resmi belgeler, mektuplar ve günlükler, edebiyat ve mimarlık arasındaki ilişki arasında bir köprü görevi görür. Döneminin şartlarını, tarihini yansıtan eserler, mimarlık tarihinin yapı taşlarını oluşturur. Varlığını sürdürememiş kentler ve mekanlar hakkında edebiyat bize bir yol göstericidir. Mimarlığın edebiyata olan etkilerinden biri olarak da Victor Hugo‘nun Notre Dame’ın Kamburu romanında görebiliriz. Kitabın en önemli mekanı olan ve kitaba adını veren Notre Dame Katedrali‘nin önemine Quasimodo‘nun hikayesini okurken şahit olabiliriz.

Notre Dame Katedrali, Paris

İnsanların yaşamlarına anlam veren sanat ve edebiyat, insanlara asırlar boyu yoldaş olmuştur. Şimdi de televizyonların, bilgisayarların, akıllı telefonların ve yapay zekanın sanata ve edebiyata bambaşka bir şekil verdiği, dijitalliğin hüküm sürdüğü çağımızda eskiden beri söylenenler, çizilenler, yazılanlar ve oynananlar tekrar söylendi, çizildi, yazıldı ve oynandı. Ama sanatın ve edebiyatın toplumlardan alıp birbirlerine kattıklarıyla bu tekrar tekrar yaşananlar yine de özgün bir tarafını korumayı başardı. Edebiyat ve Sanat, bu sayede, zaman zaman birbirinden ayrılan, birbirine kendilerinden bir parça katan, birbirini koruyan ve insanın içsel süreçlerini dışarı yansıtan bir ilişkiye sahiptir.

“Sanat, yaşamın kendisidir. Edebiyat ise yaşamın göz bebeğidir.”

Her şey bir kararla, bir sözle ve ardından gelen bir hareketle başlamıştır. Belki de edebiyatın yeniden doğuşu; kök salmayı temsil eden, sanat denilen bu hayat ağacının en kuvvetli dalı ve onu en çok etkileyen, ona en çok şey katan dalı olması bu yüzdendir. Yapılan her işin, söylenen her sözün, üretilen her ürünün bir sanat eseri olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunları sanat diye adlandırabilecek belli ölçütler vardır artık fakat buna rağmen edebiyat, en esnek ve değişime en açık olan sanat dalıdır. Bu durumu şu anda bile her yere sarılmış varlığıyla insana kendini hatırlatmasıyla anlamak mümkündür.


Kaynakça

web

web

web

web

web

spot_img
Tamay Ongu Tulum
Tamay Ongu Tulum
Merhaba değerli okur, zihnimin derinliklerine hoş geldin!

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.