19. yüzyılda Romantizm, Klasisizm akımının kuralcılığına karşı tepki niteliğinde ortaya çıkmıştır. Aristokratların baskısından sıyrılmayla özgürlük, eşitlik ve vatan sevgisi gibi ilkeler ön plana çıkmıştır. Romantik dönemde diğer sanat dallarının yanı sıra müzik alanında da büyük değişimler söz konusu olmuştur. Yazımızda sizlere kısaca romantik dönemden ve bestecilerinden bahsedeceğiz.
Romantik Dönemde Sanatın Gelişimi
Sanat, insanların duyguları ve düşünceleriyle harmanlanmış bir olgudur. Bu nedenle toplumda gerçekleşen değişimler sanattan ayrı tutulamamıştır. 19. yüzyıldan önce, insanlık tarihinde köklü değişimlere sebep olan Amerikan Bağımsızlık Hareketi gibi peşi sıra gerçekleşen ve bireysel özgürlük benzeri kavramların insanların düşünce yapısının yeniden şekillendirildiği olaylar yaşanmıştır. Sanayi Devrimi ve Fransız İhtilali ile burjuvazi, toplumda ve yönetim şeklinde daha fazla söz sahibi olmuştur.

Klasik dönemde hizmetli konumundaki besteciler, romantik dönemle birlikte bağımsız sanatçı sıfatına yükselmiştir. Özgürlük kavramı bestecilerin hayatlarını derinden etkileyerek yapıtlarında siyaset, felsefe ve romantik romanları kullanmalarına olanak sağlamıştır. Doğanın içinde barındırdığı seslerden ve biçimlerden etkilenen sanatçılar; göller, nehirler ve ormanlar yardımıyla Sanayi Devrimi’nin sebep olduğu makineleşme, şehir hayatı ve yoğun göçten kaçış bileti elde etmişlerdir. Bu süreçte piyano, bestecilerin kendilerini ifade etmekte kullandığı en yaygın enstrüman haline gelmiştir.
Çeşitli olaylar dönemin bestecilerinin üzerinde de etkiler yaratmıştır. Klasik ve romantik dönem arasında köprü olan besteci Ludwig van Beethoven, monarşinin yıkılmasıyla Erica isimli bestesini Napolyon’a ithaf etmiştir fakat Napolyon’un kendini yeniden imparator ilan etmesiyle heyecanı yarıda kalmış ve kararından vazgeçmiştir.
1. Ludwing van Beethoven
Almanya’nın Bonn şehrinde 1770 yılında dünyaya gelen Beethoven, yedi engelli kardeş ve alkolik bir babayla mutsuz sayılabilecek bir çocukluğa sahipti. Ayrıca ilk müzik dersini babası Johann’dan alan Beethoven, dersler sırasında oldukça acımasız muameleye maruz kalmıştır. İlk resmi çalışmalarına 1779’da Christian Gottlob Neefe’yle başlasa da Mozart çalışmak için can attığı asıl isimdi. Henüz dokuz yaşındayken çalışmalarına başlayan Beethoven, birkaç yıl sonra kiliselerde çalıp evin gelirine katkı sağlayabilecek konuma gelmiştir.
1787’de Mozart ile çalışma hayaliyle Viyana’ya yola çıkmıştır. Beethoven’ın yeteneğinin ilk keşifçisi şüphesizdir ki Mozart olmuştur. Beethoven çalışmalarına devam ederken annesinin hastalığının ağırlaştığını öğrenince doğduğu şehre geri dönmüştür fakat dönüşten kısa bir süre sonra annesi vefat etmiştir. Ne yazık ki Viyana’ya döndüğünde, öğretmeni Mozart’ın da vefat haberini almıştır. Viyana’ya ikinci dönüşünden sonra yeni öğretmeni Joseph Haydn ile çalışmalarına başlayan Beethoven, yeteneğini Haydn sayesinde geliştirerek kendisini topluma kanıtlamıştır. Çalışkan bir öğrenci olan Beethoven, öğretmeni Mozart ve Haydn’dan edindiği bilgileri ileriye taşımış ve 1800’de ilk senfosini tamamlamıştır.
Hayat Beethoven için iyi yönde ilerliyormuş gibi gözükse de sıkıntılar peşini bırakmamıştır. 1801’de yaşamaya başladığı işitme problemleri, seneler sonra vücudunu tamamen ele geçirerek sağır kalmasına sebep olmuştur. Bu engel onun insanlarla iletişim kurmasını zorlaştırarak yıllarca yalnızlığa ve mutsuzluğa mahkum etmiştir. Fakat bu onun müzik yapmasına engel olmamış ve hatta 9. Senfonisini bu döneminde bestelemiştir.
2. Gaspare Luigi Pacifico Spontini
Spontini, 1774 yılında İtalya’nın Maiolati kasabasında dünyaya gelmiştir. Eğitim hayatına Pietà dei Turchini Konservatuarı’nda başlamış ama tamamlayamamıştır. 1803’de Paris’e yerleşerek yazdığı besteleri oynatmaya başlamıştır. Gluck ve romantik bestecilerden etkilenerek romantik dönemde yer almak üzere sağlam adımlar atmıştır.
La petite maison bestesiyle Paris operasına ilk damgasını vurmayı başarmıştır. 1807’de La Vestale isimli librettosu İmparatorluk Müzik akademisinde gösterime girmiş ve ardından bestelediği Fernand Cortez, Napolyon’un İspanya’ya girmesini konu edinerek siyasal propaganda özelliği taşıyan bir opera olmuştur.
Spontini, 1819’da Théâtre-Italien’in yöneticisi konumuna gelmiştir ve böylece monarşiye yaranmak adına girişimlerde bulunmuştur. Olimpie adlı operasıyla büyük bir izdihama yol açan besteci, Prusya Kralı III. Friedrich Wilhelm’in sunduğu fırsatla yolculuğuna Berlin’de devam etmiştir. Berlin Kraliyet Operası’nda yaptığı işlerle Berlin’in müzik tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır.
3. Franz Liszt
1811 yılında Macaristan’da doğan Liszt, tıpkı Beethoven gibi ilk müzik derslerini babasından almıştır ve ilk piyano resitalini dokuz yaşındayken vermiştir. Bir süre sonra müzik öğrenimine devam etmek için Viyana’ya gitmiş ve eğitimini yeni öğretmeni Kari Czeroy ile sürdürmüştür.
Viyana macerasından sonra ailesiyle birlikte Paris’e taşınan Liszt, burada aldığı eğitimlerin ardından dünyanın çeşitli yerlerinde konserler vermeye devam ederek ismini uluslararası bir konuma yükselterek özgün yapıtlarıyla tarihinin en önemli piyano virtüözlerinden biri olmuştur. Kendisi virtüözlüğün yanı sıra iyi bir öğretmen ve orkestra şefiydi.
Hayatının gezginlik bölümü sona erince Almanya’nın Weimar şehrine yerleşmiş olması emekliye ayrıldığı anlamına gelmiyordu. Tam tersi Üstün İcra Etütleri, Hac Yılları, Dante ve Faust isimli önemli bestelere imza atmıştır.
4. Robert Schumann
Robert Schumann, 1810 yılında Almanya’nın Bonn şehrinin Zwickau bölgesinde dünyaya gelmiştir. Müzik hayatına küçük yaşta piyano dersleri aldıktan sonra besteler yaparak başlamıştır. Hukuk fakültesine girse de eğitim hayatı boyunca edebiyat ve müzikle ilgilenmeye devam etmiştir.
Schumann, virtüözlüğe yükseldiğinde talihsiz bir olayla karşılaşmıştır. Yakalandığı bir hastalık sonucu ellerini kullanamamaya başlayınca piyano çalması imkansız hale gelmiştir. Buna rağmen bestelerini yapmaya devam edip kendine müzik eleştirmeni kimliğini kazandırarak Almanya’daki Romantik hareketin öncüsü olmuştur.
C Major Arabesk, Op. 18 adlı bestesini aşık olduğu kadın olan Clara için bestelemiştir. Başarılı besteci uzun bir süre enstrümantal müziğin, vokal müzikten daha iyi olduğunu savunmasına rağmen 1840’dan sonra vokal müzikler bestelemiştir. Bu değişimde Heinrich Heine’den aldığı ilhamın büyük etkisi olmuştur. 148 tane esere sahip olmasına karşın Dichterlibe adlı eseri en ünlüsüdür.
5. Amy Beach
1867 doğumlu Amerikalı ünlü klasik bestecisi Amy Beach, daha iki yaşındayken şarkı söylemeye başlamıştır. Birkaç sene sonra annesinin öğretmenliği üstlenmesiyle piyano çalmaya başlayan Beach, halka açık resitalini ilk kez yedi yaşında vermiştir ve ardından Boston’da eğitimine devam etmiştir. Profesyonel hayatına ise Boston Senfoni Orkestrası’nda adım atmıştır.
Müzisyen kimliğinin yanı sıra yaşadığı yerde cerrahlık da yapan bestecinin eserleri toplumda yankı uyandırdıktan sonra Şikago Dünya Fuarı için kendisine koro bestesi yapması için teklif gelmiştir. Avrupa’nın müzik için daha parlak bir şehir olduğunu düşünen Beach, avrupayı gezerek kariyerine yeni deneyimler katmıştır.
Beach, kadın haklarını desteklediğini son dönemdeki eserlerine yansıtmasından ötürü kendisinin feminizmle bağlantılığı olduğunu söyleyebiliriz. 150’den fazla esere sahip olan Beach’in en bilinen eserleri arasında Valse Caprice, Ecstasy, Ballad, Haziran ve Ateşböcekleri vardır.
6. Johannes Brahms
Brahms, 1833 yılında Almanya’nın Hamburg kentinde doğmuştur. Mükemmeliyetçi kişiliğinden dolayı, istediği kusursuzluğa ulaşmadığını düşünen eserlerinin çoğunu dinleyicisine ulaştırmadan yok etmiştir.
Müzik hayatının bir bölümünü babasıyla çalışarak geçiren Brahms, enstrüman çalmaya önce keman ile başlamış; çello ve piyanoyla devam etmiştir. Romantik dönemin önemli isimlerinden Franz Liszt ve Robert Schumann çalışan Brahms, Macar Dansı besteleri ve ilk senfonisiyle büyük beğeni toplamıştır.
7. Fryderyk Franciszek Chopin
1810’da Polonya’nın Vola şehrinde doğmasından bir süre sonra ailesi ile birlikte Varşova’ya taşınan Chopin, Varşova’nın sanat alanındaki faydalarından yararlanmıştır. Eğitimine bir süre müzisyen annesiyle devam edip ardından Wojciech Zywny ile devam etmiştir.
Mozart ve Bach’ın sanatından etkilenen Chopin, müzik hayatı boyunca ikilinin ilhamını üzerinde taşımıştır. Yaşadığı yere olan sevgisinden dolayı iki kez Polonez bestelemiş olup 1818’de ilk konserini vererek dinleyicilerine sunduğu şölenle herkesi etkilemiştir.
8. Clara Josephine Wieck
Harika çocuk unvanıyla bilinen Clara Josephine Wieck, 1819 yılında Almanya’nın Leipsig şehrinde doğmuştur. Babasının Wieck’in yeteneğini fark etmesiyle konserler düzenleyen ikili, insanların beğenisini kazanmıştır.
Başarılı bir piyanist olarak hayatına devam ederken besteci Robert Schumann’a aşık olan Wieck, babasının desteklemediği ilişkisine devam etmiştir. En nihayetinde evlenen ikili, mutlu bir hayat süreceklerine inanırken işler yolunda gitmemiştir. Robert, Clara’nın sahip olduğu ünden rahatsız olmuş ve bu durumdan hep yakınmıştır. Clara, evin geçimini sağlamak için çalışırken Robert ise karısının ondan daha başarılı olmasını hiçbir zaman kendisine yedirememiştir.
Yaşadığı bütün aksiliklere rağmen Clara, müzikten hiç vazgeçmeyen başarılı piyanist ve öğretmen olarak hayatına devam ederek adını tarihin sayfalarına yazdırmıştır.
9. Mélanie Bonis
1858 yılında Fransa’da dünyaya gelen Mélanie Bonis, müziğe girişini kendi çabalarıyla gerçekleştirmiştir. Karşılaştığı bütün zorluklara rağmen kendi başına piyano çalmayı öğrenip Paris Konservatuarı‘na girmeyi başarmıştır. Romantik dönemin altın bestecisi, yaşadığı süre boyunca 300’e yakın eser bestelemiştir.
10. Vilhelm Richard Wagner
1813 yılında dünyaya gelen ünlü Alman besteci Wagner, müzik macerasına piyanoyla başlamış ve bestelediği üverturunu üvey babasının tiyatrosunda sergileyerek izleyicilerden büyük bir beğeni toplamıştır.
Leipzig Üniversitesi’nde eğitimine başladıktan sonra müzisyenler şehri Viyana’a giden Wagner, maruz kaldığı abartılı sanattan etkilenerek Geleceğin Sanat Eserleri kitabında kişisel sanat ilkelerini açıklamıştır. İlk operası olan Die Feen‘in ardından hızını kesmemiş ve Das Liebesverbot adında başka bir bestesini duyurmuştur. Zamanla krallıklardan almış olduğu davetlerle farklı oyunlar sergilemeye başlayan Wagner, Avusturya İmparatorluğu’nda Tannhauser bestesini, Münih’te Tristan adlı eserini sahnelemiştir.