“Görünüşe göre ne kadar net ve soyut düşünmeyi öğrenirsem, içimden ne yapmam gerektiğini söylediğini o kadar net duyabiliyordum ve bunu yapmak daha da acil hale geliyordu.”
— Adrian Piper
Adrian Margaret Smith Piper, 20 Eylül’de Washington’da Daniel Robert Piper ve Olive Smith Piper’ın tek çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Orta sınıf siyahi bir ailede büyüyen Piper aldığı burslar ile çoğunlukla zengin beyaz öğrencilerin olduğu özel okullara gitmiştir. Biyografisinde ırk betimlemelerine değinmemiz Piper’in çalışmalarının zeminine vurgu içindir. Sanatçı ırksal geçmişini “tüm Amerikalılar gibi karışık” olarak tanımlıyor. Eğitim döneminin ilk yıllarında bale, piyano, Modern Sanat Müzesi’nde (MoMA) sanat dersleri, babasından tenis dersleri alması onun renkli kimliğine dikkat çekmektedir. 1967 NY’de yaz felsefesi kurslarına başlar. 1969 yılında New York Görsel Sanatlar Okulu‘ndan mezun olduktan sonra kavramsal sanat onu kendi içine çeker. 1974’te City College of New York’tan Felsefe alanında Araştırma Onur Ödülü ve Orta Çağ ve Rönesans Müzikolojisi alanında yan dal diploması almıştır.
Piper’ın çalışmaları politik yönüyle dikkat çeker. Siyahi bir kadın olarak deneyimlerini ve bu şekilde kabul edilme girişimlerini, ırk ve toplumsal cinsiyet sorularını, çalışmalarının merkezine taşır. Gençlik dönemlerinde siyahi komşuları tarafından açık teni ve düz saçları ile “yeterince siyah” olarak kabul edilmeyip, sık sık alay konusu olmuş ve siyah kimliğini kanıtlamaya zorlanan sanatçı kariyerinin tamamını ırk sorununa vurgu yaparak inşa etmiştir.
Piper otobiyografi ve sosyal alanda etkileşim yoluyla kendi inanç, fikir ve stratejilerini toplum içinde sergiledi. Kıyafetlerini beyaza boyamak, “Islak Boya” yazan bir tabela takmak ve eldiven alışverişi için Macy’s mağazasına gitmek, ağzına kocaman beyaz bir havlu tıkıp otobüse binmek, kendini sirke, yumurta, süt ve morina karaciğeri yağı karışımına batırmak ve ardından New York’un metro ve kitapçılarında dolaşarak bir hafta geçirmek, bir müzeyi ziyaret etmesini, yüksek sesle sakız çiğnemesini ve elinde ketçap dolu bir çanta tutması gibi eylemleri içeren Catalysis (kataliz) başlığı altında topladığı bir dizi sokak performansı gerçekleştirmiştir. Kataliz kelimesi değişmeden kalan bir kataliz maddenin neden olduğu değişimleri ifade eder. Piper kataliz hareketi ile sosyal davranış normlarına meydan okumayı hedeflemiştir.
Felsefe Alanındaki Çalışmaları
Adrian Piper’ın toplum içindeki davranış normlarına karşı tepki göstermekte sanatla başlayan yolcuğu onu Kant’ın Saf Aklın Eleştirisine götürür. Yolculuk sırasındaki bu keşifler onu Harvard’da felsefe okumaya yönlendirdi ve burada 1981’de ahlak felsefesi üzerine bir tez sunmuştur. Harvard ve Georgetown‘da felsefe öğretmenliği yaptıktan sonra, 1987’de ABD‘de felsefe alanında kadrolu ilk Afrikalı-Amerikalı profesör olmuştur. Adrian Piper’ın başlıca felsefi yapıtları Metaetik, Kant ve Etik Tarihi‘dir.
Yirminci yüzyılın sonlarındaki ahlak teorilerini inceleyen Volume I: The Humean Conception and Rationalality and the Structure of the Self, Volume II: A Kantian Conception adlı iki ciltlik çalışma 2008 yılında Cambridge University Press tarafından yayınlanmak üzere kabul edilmiştir Kant’ın yazılarından yararlanarak ırkçılığın köklerini ve bununla nasıl mücadele edilebileceğini araştırdığı için felsefi ve sanatsal ilgi alanları arasındaki bağlantılar çok açıktır. Piper, felsefi çalışmalarının sanat eserinin uygulamaya koyduğu “teori” olduğunu bazı röportajlarında kendisi de dile getirmiştir.
“Kavramsal sanatta fikir veya kavram, sanat eserinin en önemli kısmıdır… tüm planlamalar ve karar almalar önceden yapılır ve fikrin uygulamaya geçirilmesi ikinci planda kalır. Fikir, sanat yapan bir makine haline gelir.”
Sol LeWitt
Kavramsal sanat nedir?
Kavramsal sanatın Marcel Duchamp‘ın Pisuarı’yla başladığı bilinmektedir. Sanat var olduğu andan itibaren kavramlarla ilişkilidir elbet, fakat ilk defa Duchamp ile sanatta kavram, araç olmaktan çıkıp amaç olarak önerilmiştir. Öyle ki Joseph Kosuth, “Duchamp’tan sonra doğası gereği yapılan her türlü sanat kavramsal sanattır. Çünkü sanat sadece kavramsal olarak var olur” sözleriyle sanatın dönüşümüne yönelik vurgu yapar.
1961’de Henry Flynt “malzemesi kavram olan bir sanattan söz ederek kavramsal sanat terimini kullanmıştır. Kavramsal Sanat, sanat yapıtında malzeme ya da biçimsel özelliklerin değil, yapıtın aktardığı anlam ve kavramın merkezde olmasıdır. Kavramsal sanat yapıtı, gündelik yaşamdan fotoğraf, hazır nesne, harita gibi çeşitli biçimlerde olabilir. Yapıtta hazır nesne kullanımı eserde biçimi arka plana atan, eşsizliği ortadan kaldıran bir tercihtir. Bu kullanım seyirciyi mesajı anlamaya, analiz etmeye ve fikir oluşturmaya yöneltir.
Kavramsal sanat odağı duygudan alıp akla yöneltir. Sol LeWitt’in deyimiyle “Kavramsal sanat izleyicinin gözüne hitap etmekten çok beynine hitap eder.” Fakat izleyicinin mesajı algılayabilmesi sanatçının kontrolünde değildir. Farklı insanlar aynı şeyi farklı yorumlayabilir. Piper’ın çığır açan çalışmaları 1960’lardan günümüze kavramsal sanatın biçimini ve içeriğini şekillendirmiş ve bugünkü sanatçılar üzerinde hesaplanamaz bir etki yaratmıştır. Kavramsal sanatın politik, sosyal ve ruhsal potansiyeline yönelik araştırmaları, keskin mizah ve zekâ yoluyla sıklıkla cinsiyet, ırk ve yabancı düşmanlığını ele alıyor ve felsefe ya da yoga ile uzun süredir devam eden ilişkisinden yararlanıyor.
Adrian Piper’ın Sanat Çalışmaları
LSD Self-Portrait from the Inside Out (İçten Dışa LSD Otoportresi) -1966
Tuvalin merkezindeki çıplak kadın figür Piper’ın kendisidir. Klasik bir kadına benzeyen figürde siyah ve sarı renklerin kullanımı benzerliği ortadan kaldırmıştır. İçeriden dışarıya dizilen geometrik şekiller halüsiyonik bir görüntü oluşturur. Tabloda hem sanatçının uyuşturucuyla ilgili içsel deneyimleri hem de trans esnasında ona bakan bir yabancının bakış açısı bir araya gelir. Bu tablo Piper’ın kişisel misyonun parçası olarak 6 ayda yaklaşık altı kez aldığı, hala yasal olan LSD uyuşturucusunu (psikolojik ilaçlar) kullandığı dönemdeki deneyimlerini yansıttığı LSD Paintings serisinde yer alır. Piper’ın kendisini hem içeriden gözlemlediği hem de başka bir gözlemcinin gözünden gördüğü ikili yaklaşım içeren bu eserler kavramsal sanat eserlerinden ayrı görülür. Fakat onlar için bir zemin çalışmasıdır.
Catalysis III (Kataliz III) – 1970
Fotoğrafta, üzerinde “ıslak boya” yazan bir tabela ile Adrian Piper’ın New York sokaklarında yürüdüğünü görüyoruz. Yapışkan emülsiyon boyayla kaplı kıyafetleriyle sokakta dolaşır ve mağazalarda alışveriş yapar. Piper, boyanın gerçekten ıslak olup olmadığını anlamak için izleyicileri gelip ona dokunmaya ikna ederek, ıslak olduğunu anladıklarında çeşitli tepkilere yol açmıştır. Performansı, sosyal davranışın normal parametreleriyle kopuşunu temsil eder ve gündelik hayata bir tehlike unsuru ortaya koyar. Performans sanatında seyircinin tepkisi performansın bir parçasıdır. Performansı boyunca sosyal davranışın sınırlarını zorlar ve bu eylemin neden olduğunu tepkileri gözler önüne serer. Başka bir sokak performansında bir hafta boyunca yumurta, süt, sirke ve morinaya batırılmış giysilerle sokaklarda yürümek ve yoğun saatlerde trenle seyahat etmek, halkın “yıkanmamış” birine tepkisini test etmek yer alıyor.
The Mythic Being: I Embody Everything You Most Hate and Fear (Efsanevi Varlık: En Çok Nefret Ettiğiniz ve Korktuğunuz Her Şeyi Bedenimde Taşıyorum) -1975
Bu tek renkli, çizilmiş fotoğrafta, karanlığın içinden koyu renk güneş gözlükleri takmış ve sigara içen gölgeli bir figür beliriyor ve üst köşede “En çok nefret ettiğiniz ve korktuğunuz her şeyi cisimleştiriyorum.” yazıyor. Resimdeki figür, sahte bıyık, afro peruk ve güneş gözlüğü takarak kimliğini üstlendiği erkek ikinci kişiliği “Efsanevi Varlık” olarak betimleyen Piper’dır. Açık tenli ve işçi sınıfından siyahi bir adam gibi giyinen Piper New York sokaklarında dolaşır. Irkı belirsiz bir adam gibi dolaşan Piper bu roldeyken siyahi bir kadının yapmaması beklenen davranışları rahatlıkla sergiler. Bu davranışlarını bir yazısında “Metroda kasılıyorum, uzun adımlar atıyorum, kaşlarımı indiriyorum, omuzlarımı kaldırıyorum, bacaklarımı iki yana açarak oturuyorum…” şeklinde detaylandırmıştır. Piper bu performansında kadınların kısıtlandığı durumları, toplumsal cinsiyet ve ırk normlarını vurgular.
Self Portrait Exaggerating My Negroid Features (Zenci Özelliklerimi Abartan Portrem)- 1981
Karakalem ile çizilmiş kadın figürü Piper’ın deyimiyle “zenci yüz hatlarını” abarttığı otoportresidir. Irk kökeni karışık olan Piper, ırkçılık ve önyargı konularını hem “siyah” hem de “beyaz” ırksal kimliklerin konumundan ele almış; kendisini beyaz olarak geçinebilen siyah bir kadın olarak tanımlamıştır. Bu otoportrede Piper, bir Afro-Amerikan kadın olarak kendini nasıl gördüğünü resmetmiştir. Yapıtlarının çoğunda olduğu gibi bu eserde de kendi kendini gözlemleri ve başkasının kendini nasıl gözlediğine dair psikolojik çatışmayı yansıtır.
Piper 1980’de küçük arama kartları üretir. “Sevgili Arkadaş, ben zenciyim. Eminim bu ırkçı sözü söylediğinde/güldüğünde/onayladığında bunu fark etmemişsindir…” diye başlayan ifadesinde de olduğu gibi aslında tüm sanatında hatta felsefesinde insanı ırk, inanç ve dogmalardan bağımsız yalnızca insan olarak yeniden ele almayı arzulamıştır.
Everything (Her şey) -2003
Görüntüde yüzleri silinmiş ve orta yaşlı bir çift yer alıyor. Yüzlerine, Alexander Solzhenitsyn‘in ünlü sözünden ilham alan “Her şey elinden alınacak” metni basılmış. Piper, bu çalışmayı Everything serisinin parçası olarak yaptı. Seri, kayıp, yönelim bozukluğu ve yeniden icat gibi güçlü temaları işler.
What Will Become of Me (Bana Ne Olacak) – 1985
Bu görüntü, bir rafta düzgünce dizilmiş bir dizi kavanozu gösteriyor. Sanatçı, 1982’de klinik psikolog Jeffrey Ernest Evans ile üç yıl süren bir evlilik yapar. 1985’te babası kanser nedeniyle öldüğünden, annesi kayıpla başa çıkmak için mücadele ettiğinden ve evliliği aynı yıl dağıldığından bu yılı kötü bir yıl olarak anlatır. Aynı yıl Piper ancak kendi ölümüyle tamamlanacak olan What Will Become of Me başlıklı günümüzde de devam eden sanat eserine başlamıştır. Eserde Bir dizi uzun kap bulanık, belirsiz karanlık madde içerirken, çerçevenin sağındaki iki küçük kap daha hafif bir madde içerir.
Bu kavanozların yanında iki yazılı metin çerçevesi bulunur. Düzenlemelerinin sıralı doğası ve etiketleme önerileri, sergiye klinik, bilimsel bir kalite katıyor ve bu, belki de kavanozların içindeki mahrem içerikle çelişiyor. Uzun kaplar, Piper’ın son birkaç on yılda toplanan ve yavaş yavaş griye dönen saçlarından kesilmiş parçaları tutarken, daha küçük olanlar sanatçının tırnak ve deri kırpıntılarını arşivler. Sanatçının yaşamı boyunca periyodik olarak katkıda bulunacağı kendi saçı, tırnakları ve ayak derisinin sürekli birikiminden oluşuyor. Son bir jest olarak, yakılan kalıntıları, külleri de enstalasyonun bir parçası olacak. Sağda, 1989’da yazılmış, Piper’ın arşiv sanat eserlerini ölümünden sonra New York Modern Sanat Müzesi‘ne bağışlama niyetini özetleyen bir niyet beyanı var. Eser, kendi ölümlülüğünün dalgın bir değerlendirmesidir.
Berlin’de yaşamına devam eden, orada sanat, felsefe ve yoga hakkında çalışmalar yapan Piper, APRA’yı (Adrian Piper Araştırma Arşivi) kurar. Bugün hala yayını devam eden Berlin Felsefe Dergisi Piper tarafından 2011’de kurulmuştur. 2018’de MoMA’da büyük bir retrospektifle ödüllendirilir ve şu ifadelerde bulunur: “Bir daha asla başka bir retrospektife ihtiyacım yok, çünkü MoMA retrospektifi asla geçilmeyecek.” Piper’ın karışık ırksal mirasa sahip olmasının oluşturduğu deneyimlerin neden olduğu çalışmalar, bu çalışmalardaki cesareti, zekası ve çok yönlülüğü sonraki nesil kadın sanatçılara ilham olmaya devam ediyor.
Kaynak
İ., Gülten ve T., Süleyman, “Kavramsal Sanatta İletişim Sorunsalı“, Buca Eğitim Fakültesi, Uluslararası Görsel Sanatlar Buluşması Bildirisi, 15-30, Eylül 2005. DEU, İzmir.
Güzel kaleme aalınmış etkileyici bir hayat hikayesi.