Başyapıt filmler arasından gösterilen Pulp Fiction, ünlü yönetmen Quentin Tarantino tarafından 1994 yılında çekildi. İlk yönetmenlik deneyimi olan Reservoir Dogs filminden yanlızca 2 yıl sonra…
Pulp Fiction; anlatılmak istenilen konudan ziyade göze hoş gelen bir film olduğunu, bu anlatım tekniğinin doğrusal olmayan öykü akışıyla oluştuğunu ve Quentin Tarantino’nun imzası haline gelen kanlı şiddet sahnelerinin de bulunduğunu söyleyebiliriz.
Pulp Fiction / Quentin Tarantino / Suç – Dram / 1994
Filmin konusu birçok öyküden oluşmaktadır; birbirlerine aşık bir çiftin kalkıştığı soygun, patronları için çalışan Vincent ve Jules adındaki iki tetikçi, Vicent’in, patronun eşi olan Mia’ya yaptığı bebek bakıcılığı, bir boksörün hileli bir yoldan para kazanmaya çalışması… Birçok öyküyü içinde barındıran Pulp Fiction filmi, Quentin Tarantino’nun doğrusal olmayan öykü akışıyla işlenir.
Film; restoranda yemek yiyen çiftin, bulundukları restorantı soyma fikriyle başlıyor. Filmin devamında Vincent ve Jules adındaki iki tetikçinin patronları adına hesap görmeye gittiklerini görüyoruz. Görsel olarak sinema tarihinin hafızalarına kazınan hamburger sahnesi, bu sahnede gösteriliyor. Quentin Tarantino, bu sahnelerin ardından doğrusal olmayan öykü akışıyla, Jules ile Vincent’ın patronuna, eşine ve boksöre doğru bir yolculuk yapıyor. Filmin bundan sonrasında Quentin Tarantino’nun doğrusal olmayan öykü akışına eşlik etmeye başlıyoruz.
Quentin Tarantino Tarafından Bir Film: Pulp Fiction Öykü Akışı

Quentin Tarantino’nun ilk durağı; Vincent’ın, patronunun eşi olan Mia’ya yaptığı bebek bakıcılığı oluyor. Oyunculukların üst düzey olduğu, üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen hafızalarda yer edinen bir sahne olarak karşımıza çıkıyor.

Öykü akışı, Vincent’in bakıcılığı ile devam ediyor. Quentin Tarantino, Vicent’in patronuna olan sadakatini test etmeye çalışırken, Mia’nın yüksek dozdan komaya girmesiyle yarıda kalıyor. Filmin arka penceresine baktığımızda Vincent’in tuvalette düşünceli bir şekilde patronuna ne ölçüde bağlı olduğunun sınavını vermeye çalışırken görüyoruz. Evden ayrılma düşüncesinde olduğunu, patronuna olan sadakatini kanıtlamaya çalışan sadık bir tetikçi profilinde görünür.
Araç mesajdır; Quentin Tarantino sinemanın mesajını, doğrusal olmayan öykü akışıyla vermeyi tercih ediyor. Filmin arka penceresine baktığımız zaman vermeye çalıştığı mesajları, dönemine göre denenmemiş yeniliklerle sunduğunu görüyoruz. Quentin Tarantino’nun sinemayı bu denli karışık resmetmesinin mükafatını ise filmlerinin zamana karşı yenilmemesiyle aldığını söyleyebiliriz.
Quentin Tarantino kamerayı bir anda farklı bir sahneye çeviriyor. Bizi, babasını savaşta kaybetmiş olan bir çocuğun hikayesine götürüyor. Babasının, oğluna ulaşmasını istediği manevi bir saatin hikayesine doğru yolculuk yaparken, saat metaforuyla boks maçının zili çalıyor. Böylelikle boksörün çocukluğuna gittiğimizi fark ediyoruz. Tarantino, sahneler arası geçişi sinemasal olarak ”match cut” tekniği ile bağlıyor. Bu durumu, birbiriyle eşleşen bir benzerlik kurma olarak açıklayabiliriz.
Filmin bu öyküsü beraberinde birçok yan öyküyü getiriyor. Anlaşmalı bir boks maçına çıkacak olan boksörün hile yaparak anlaşmaya sadık kalmamasıyla birlikte olayın detaylarına doğru iniyoruz. Dikkat etmemiz gereken nokta ise: Vicent’in bu öykünün içinde ölüyor olması. Anlaşmaya sadık kalmayan boksörün peşine düşen Vicent, boksörün şehri terk edeceği sıra da babasının emaneti olan saati, sevgilisinin evde unuttuğunu fark ediyor. Bunun üzerine eve tekrar dönüyor, bu ziyaretinde Vicent ile karşılaşıyor ve onu öldürüyor.
Quentin Tarantino, filmin içinde ikinci kez aynı sahneye dönüyor. Aslında sahneyi yarıda bıraktığını, filmin başında göstermek istediği kadarını gösterdiğini görüyoruz. İlk kısmında Jules ve Vincent’ın ödemeyi aldığı kısmını seyrediyoruz. İkinci kısmında ise evin içindeki banyoda, bir başkasının daha olduğunu öğreniyoruz. Banyoda saklanan kişinin, odaya girerek tabancısını ateşlemesiyle sahne kaldığı yerden devam ediyor. Kurşunların Jules ve Vincent’ı ıskalamasının ardından, iki tetikçi bu durumu farklı şekilde kendilerine izah ediyorlar. Vincent’ın şans olarak değerlendirmesine karşılık, Jules tamamıyla ilahi bir müdalenin olduğunu düşünüyor. Bu olayın ardından artık bu işleri bırakacağını söylüyor.
Filmin sonuna doğru geldiğimizde soygun anına gelmiş oluyoruz ve soygun gerçekleşiyor. Quentin Tarantino’nun, zaman akışına baktığımızda; iki tetikçinin tahsilatı gördükten sonra yanlarında götürdükleri kişiyi Vincent’ın yanlışlıkla öldürmesi sonucunda, Jules’in yanlışlığı ortadan kaldırmak için için patronundan yardım istemesi ve patronunun bu işi halletmesi için bir adam göndermesiyle filmin içinden bir film daha çıktığını görüyoruz. Tüm bu yaşanılanların ardından her şeyi geride bırakmak isteyen iki tetikçinin gittikleri restorantta da soygunun içine düşüyorlar.
Filmin mesajı, Vincent ve Jules’i ıskalayan mermilerin içinde gizli. Yaşanılanların ardından Jules’in bu işleri bırakma kararı aldığını ve bu durumu ilahi bir müdale olarak düşünmesine karşın, Vincent’ın böyle düşünmediğini hatta alaya aldığını görüyoruz. Vıncent’ın bu hayata devam etmek istemesi, kendi sonunu hazırlıyor. Boksörün peşindeyken, boksör tarafından öldürülüyor. Jules için ise durum farklı oluyor. İşlerden elini kolunu çekmek istediğini hatta restoranttaki soygunculara bile bir şey yapmadığını görüyoruz. Filmin altında yatan mesajın, iki tetikçinin hayatları üzerinden anlatılmak istenildiğini söyleyebiliriz.
Her bir sahnesi bir tabloyu andıran Pulp Fiction filmi, birçok ödülün sahibi oldu.