İlk iki filmi John Krasinski tarafından yönetilen, herkesin ilgiyle karşıladığı ve bolca övgüler toplayan A Quiet Place, bu sefer Pig filmiyle adını duyuran Michael Sarnoski‘nin yönetmenliğiyle olayların ilk gününü anlatan bir prequel ile karşımıza çıkıyor. Başrolleri Us filminden tanıdığımız Lupita Nyong’o ve Stranger Things‘ten sonra adını sıkça duyduğumuz Joseph Quinn paylaşıyor.
Yazımız spoiler içermektedir!

İlk iki filmde daha çok orman ve doğa temaları hakimken A Quiet Place: Day One‘da şehrin gürültüsü, toz ve sise bolca maruz kalıyoruz. Bu farklılık filme etkileyici ve yeni bir hava katmış. Normalde korku filmleri ıssız yerlerde geçerken, A Quiet Place: Day One, metropoldeki sahneleriyle dikkat çekiyor. Karakterlerin kalabalıkta bile güvende olmadığını hissetmeleri izleyiciyi derinden etkiliyor. Şehrin kalabalık ve kaotik yapısı, karakterlerin sürekli olarak tetikte olmalarını ve hayatta kalmak için sessizliği korumalarını zorunlu kılıyor.
“New York’un ortalama ses seviyesi 90 desibeldir. Bu, sürekli olan bir çığlığa eş değerdir.”
Pizza Yemeden Ölmek Yok

A Quiet Place: Day One ile uzaylıların dünyayı istila ettiği ilk günde neler olduğuna şahit oluyoruz. Başrolümüz Sam, uzaylıların istila ettiği şehrin kaosunun ortasında kalıyor. Ne pahasına olursa olsun koruduğu kedisi ise şehrin kaoslu ve korku dolu ortamından biraz olsun uzaklaşmamızı sağlıyor. Sam bir kanser hastasıdır ve kıyametin ortasında tek bir amacı kalmıştır. Ölmeden önce pizza yemek. Bu yolculuğu sırasında karşılaştığı Eric ile kurdukları ilişkide ise yitip giden dünyaya rağmen dayanışmanın var olabileceğini görüyoruz. Eric, panik atağı olan ürkek bir karakter. Sam ile kurduğu ilişki sayesinde zamanla cesaretini topladığına şahit oluyoruz. İkisinin ilişkisi kıyamet ortamında bile küçük mutlulukların ve insani bağlantıların ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Lupita Nyong’o ve Joseph Quinn karakterlerinin duygu durumlarını çok iyi bir şekilde yansıtarak ekrana taşımayı başarmışlar.
Bu film önceki filmlere göre daha ağır bir dram içeriyor. Hatta bazı sahnelerde dram korkunun önüne geçiyor. Sam’in hastalığı ve aynı hastalıktan ölen babasının piyano çaldığı pizzacı dükkânına gitme çabası ölüm korkusundan daha ağır basıyor. Bunun sebebi de hastalığından dolayı hayatta kalma ümidinin olmamasıydı. Başrol olarak hayatta kalmaya çalışmak yerine kendi sonunu istediği şekilde getirmesi de türe özgü yeni bir farklılık getiriyor. Filmin sonunda Sam’den geriye kalan tek şey kedisiydi. Bu dramatik öğeler, filmi sadece bir korku filmi olmaktan çıkarıp aynı zamanda derin bir insanlık hikâyesine dönüştürüyor.
Sessizliğin Getirdiği Korku
Normalde korku filmlerinde ses oldukça büyük bir korku etkenidir. A Quiet Place serisini diğer korku serilerinden farklı yapan etken ise sessizliğin bizi ürkütmesidir. Sessizliğin sesiyle korku faktörü çok etkileyici bir şekilde sağlanıyor. A Quiet Place: Day One sessizliğin korkusunu şehir kaosuyla birleştirerek etkileyici bir atmosfer yaratıyor. Karakterlerin ses çıkarmaması gerektiği için doğal olarak diyalogların da az olduğunu görüyoruz. Fakat filmde fırtınalı yağmur gibi diyalogların önünü açan birçok etken bulunuyor. Hatta bir sahnede Sam ve Eric’in fırtına sırasında çığlık attıklarına şahit oluyoruz. Bu çığlık, iletişimsizliğin getirdiği dolmuşluğun bir sonucudur. A Quiet Place sadece hayatta kalmayı değil aynı zamanda iletişimin önemini de vurguluyor. Diyalogların sınırlı olduğu bu tarz filmlerde akıcılığı sağlamak her ne kadar zor olsa da A Quiet Place: Day One bunun altından kalkmayı başarmış.
Jumpscareler
A Quiet Place: Day One’da diğer filmlerden farklı olarak jumpscarelere de yer verdiklerini görüyoruz. Önceki iki filmde jumpscareler yoktu. Michael Sarnoski beklenmeyen anlarda jumpscare kullanarak izleyiciyi korkutmayı başarıyor. Bu, filmin gerilim dozunu artırıyor ve izleyiciyi koltuğa bağlıyor.
Seyircilerin eleştirilerini göze alırsak bu film ilk 2 filme nazaran daha az beğenildi. Fakat yine de bize kalırsa bazı eksiklerine rağmen A Quiet Place: Day One seriyi ayakta tutan bir devam filmi olmuş. Serinin devamının gelip gelmeyeceği belli olmasa da tekrar etmemesi adına seriye yeni şeylerin gelmesi gerektiği kesin. Çünkü farklı karakterler ve farklı mekânlar seriyi belli bir yere kadar taşıyabilir. Bir yerden sonra kendini tekrar edeceğinden seriye artık farklılıklar getirilmesi gerekiyor.
Fragmanı izlemek isteyenler için: