Açlık Oyunları: Caydırıcılık ve Siyasal Vicdan #1

Editör:
Asya Yüce, Eylül Ezgi Türker
spot_img

Siyasi kararlar veya tepkiler alırken her zaman acı hissi, acıma duygusu ve vicdanımızı mı ön planda tutuyoruz? Yoksa çoğu zaman bunları ön planda tutuyor gibi mi yapıyoruz? Gerçekten vicdan sahibi miyiz? Eğer bu duyguları kaybettiysek bunu nasıl ve neden kaybettik?

Bu sorgulama yöntemi, yani olayların ve ilişkilerin ardında yatan mantığı bulmak eleştirel düşüncenin önemli bir adımı. Sokak hayvanlarının tartışılması, ABD’de bireysel silahlanma ve sağlık sigortası tartışmaları, Avrupa’da ve dünyanın kalanında Filistin meselesi üzerine verilen tepkiler insana karar alırken ve yargıda bulunurken vicdanın rolünü sorgulatıyor. Belki vicdanın ne olduğu üzerinde tam olarak anlaşabileceğimiz bir tanımı olmasa bile insanların çektiği acı duygusu üzerine empati kurabileceğimizi biliyoruz.

Dikkat yazının devamı spoiler içerebilir!

Açlık Oyunları film serisi, bu noktada bizlere enteresan bir görsel deney sunuyor. Vicdanın ve başkasının acısına empati kurma fikrinin tamamen öldürüldüğü, insanların birbirini öldürmesinin bir eğlence ve aynı zamanda bir toplumsal düzenin (Panem‘in bekasının) bir sembolü olduğunu görüyoruz. Filmde karakterlerin en temel duygularında bile gerçekliği sorgulamaları son derece çarpıcı bir şey. İlk iki filmde bunu Katniss (Jennifer Lawrence) özelinde, son filmde ise Peeta (Josh Hutcherson) üzerinden görüyoruz. Katniss hiçbir dış müdahale olmadan, medya önündeki rolü dolayısıyla hangi hislerinin gerçek olduğunu sorgularken Peeta bir işkence/biyolojik dış müdahale sonucu anıları üzerinden gerçeklik duygusunu kaybediyor. Bu bir nevi anıların yeniden programlanması, yani insanlığın yok oluşu. Ancak Peeta’nın verdiği tepkiler dünya genelinde milliyetçi/ulusçu/sol/anarşist tonlarla bezenen komplocu anlatılara benziyor. Peeta 13. mıntıkaya getirildiğinde Prim (Willow Shields) ile girdiği diyalogda hakikatin ne olduğu üzerinde anlaşamıyorlar ve Peeta, Katniss’in Capitol tarafından mıntıkaları yok etmek için tutulmuş bir ajan olduğuna inanıyor.

Bu yazı serisinde  “Abartılı politikalar toplumsal sözleşmeyi nasıl etkiliyor?” sorusunun yanıtını arayacağız.

PANEM ve Toplumsal Sözleşme

Açlık Oyunları Panem Kaynak moviewebcom

İletişimde her işaret bir şeyi (nesneyi, olguyu) temsil eder. Her temsil (sembol, isim, sıfat) doğada ya da toplumda bulunan bir gerçeklikle ilişkilidir. Açlık Oyunları‘nda hikayenin geçtiği ülkeye verilen ad Panem. Panem tıpkı bir kıyamet sonrası ABD’sine benziyor. Panem, Capitol başşehri etrafında kümelenmiş on iki mıntıkalı merkezden çevreyi yöneten bir tonda. Her mıntıka bir eyalet gibi; ancak özgür değiller, tamamen kendilerine biçilmiş bir iş bölümünde sıkı bir askeri yönetim altındalar. Mıntıkalardaki sıkı işçi yönetimi ve iş bölümü var. Her mıntıka işçilerden oluşuyor, her birinin yaptığı iş ayrı. Bu işler; sanayi, maden, odunculuk gibi iş bölümlerine ayrılmış durumda. Burada da Platon‘dan gelen toplumsal iş bölümünün abartılmış, kıyametvari bir hâlini görüyoruz. Platon’a göre toplumsal iş bölümü liyakate, eğitime ve yeteneğe dayalı olarak yapılacaktı; Panem’de sınıf atlamanın tek bir yolu var ve toplumsal sınıfların gelişmesi tamamen engellenmiş durumda.

İmgenin Arkasında Yatan Sınıflı Toplum

Hunger Games Mocking Jay Part 2 filminden kesilmiştir

Toplumsal sınıfın gelişmesi ne demek? Komünist Manifesto’da Marx ve Engels (1848) burjuva sınıfının gelişmesinden bahseder. Marx ve Engels’e göre önce loncalarda toplanan tacirler, toprak sahibi soylularla giriştikleri çekişmelerden sonra coğrafi keşifler ve kolonileşme yardımıyla politikaya kadar gücünü genişletmişti. Daha sonra ekonomik olarak öncelikle gelişen burjuva sınıfının ekonomik aktivitelerine, üretim gücüne talep git gide artmış, sonunda muktedir sınıf hâline gelmişti. Bu muktedir sınıf şimdi duygu ve düşünce dünyamızı ele geçirmiş, medenileşme söylemiyle bütün dünyayı kendi imgesini arkasına alıp üretmeye devam ediyor (Marx & Engels, 1848: 37). Bu baskı mekanizmasıyla Capitol diğer mıntıkaların ekonomik olarak gelişmelerini ve o mıntıkalardaki insanların tıpkı Capitol burjuvasının tarihsel gelişimindeki gibi gelişmesini tamamen engelliyor. Medeni bir hayat yaşayan Capitol, yalnızca açlık oyunlarının galiplerini Capitol’e ulaşabilen insanlar hâline getiriyor.

Marx ve Engels’e göre burjuvanın ürettiği medenileşme söyleminin içi boş çünkü aslında burjuva en barbar olarak nitelendirdiklerini de eğer serbest ticarete çekebilirse onlara da medeni diyor. Böylece medeniyet ürettiğini iddia etse de aslında ürettiği şey kendi burjuvanın imgesine dayanan bir dünya düzeninden başka bir şey ifade etmiyor. Dolayısıyla medenilik, burjuva ekonomi modelinin (serbest ticaret, sanayi, tüketim) yarattığı sömürüyü gizleyen bir imgeden başka bir şey değil (Marx & Engels, 1848:37). Capitol şehrinin pahalı kıyafetleri, son derece farklı medeni yaşam kültürü ve insanların gündelik hayatlarında birbirlerine karşı hiçbir şekilde şiddete başvurmaması bize bu medeniyet imgesini gösteriyor. Bunun ardında ise Başkan Coriolanus Snow‘un orta sınıftan yöneticiliğe yükselişi ve bunu yaparken şiddetin her boyutuna başvurması, Capitol’ün medeni ve lüks yaşamının tamamen mıntıkaların ağır bir biçimde sömürülmesinden kaynaklanması bize Marx ve Engels’in yaptığı burjuvazi okumasını görselleştiriyor.

Panem isminin (aslen) temsil ettiği, zengin sınıfın işçi sınıfını baskılayarak yaşamına devam etmesi. Panem otoritesini sınıfsal farklılığın doğal olduğu argümanından, Capitol’lülerin mıntıkalar üzerine doğuştan üstün olduğu fikrinden alıyor. Panem bir gösterge olarak var olabilmek için bir gerçeklik üretmek zorunda, kendi kendine bir gerçekliğe tekabül edemiyor (bir ağaç resminin doğayı ve huzuru temsil etmesi gibi). Panem bu sınıfsal çatışmayı ve Capitol’ün üstünlüğünü bir hakikat olarak sunuyor.

Capitol’ün hakikat olarak iddia ettiği ve tüm toplumsal düzeni üzerine kurduğu gerçekliğin bir imzaya ihtiyacı var. Yani toplumsal sözleşmenin bir imzaya (yani karşılıklı rıza gösteren meşrulaştırıcı bir imgeye) ihtiyacı var. Toplumsal sözleşmenin toplumun bir araya gelip de ortaya devleti ve düzeni ortaya çıkardığı var sayılan sözleşme (Baker, 2012) olduğunu hemen hatırlatalım. Panem bunu doğal bir sosyal sözleşme gibi sunuyor; böyle rızaya dayalı bir toplumsal sözleşme yok. Bu toplumsal düzen kendini var hissedebilmek için sürekli bir güç imgesine ve çeşitli baskı araçlarına yaslanmak zorunda. Açlık oyunları, bu imza olmanın yanısıra başka özellikleri de haiz. Oyunlar mıntıkaların duyguları üzerinde manipülasyona dayalı bir tahakküm kuruyor, mıntıkalardaki medeni olmayan insanların dünyasında her koyunun kendi bacağından asıldığı ve insanın insanın kurdu olduğu anlatısını görselleştiriyor. Bu görselleştirme ölüm ve acı üzerinden mıntıkaların tasdiğini alıyor. Tasdiklendiğinde de artık ortada bu baskıdan kurtulacak bir umut kalmamış oluyor. Eğer insan insanın kurduysa ve kendi bacağımızdan asılıyorsak birbirimizi sevmememiz için ortada bir problem yok. Tıpkı Marx ve Engels’in de anlattığı gibi (1848: 35).

Caydırıcılık ve Gerçeklik

The Capitol of Panem Kaynak architaleswordpresscom

Capitol açlık oyunları sayesinde ortaya abartılı bir gerçeklik ve caydırıcılık çerçevesi sunuyor. Dolayısıyla, özellikle de toplumsal sözleşmenin yenilenemediği, halkın ve elitlerin bir araya gelemediği toplumlarda gözlemleyeceğimiz üzere, devlet kendi yerini sağlamlaştırabilmek için ürettiği söylemi hakikat gibi temel alarak sürekli bu söylemi yemliyor. Bu söylemi yemlemek için de güce ve onun çekiciliğine dayanan görselleştirmeler kuruyor. Bu her zaman devlet için değil, bazen uluslararası organizasyonlar için de geçerli. Örneğin François Debrix‘in kitabında tartıştığı üzere (1999), Birleşmiş Milletler Soğuk Savaş’tan sonra böyle bir simülasyona gitti çünkü kendisini var ederken artık tanımlayacağı bir referans noktası kalmamıştı. Kaynaksız bir referans olmuştu. Bir metnin içinde bir kaynaktan alıntı yaptığımı ancak o kaynağı asla bulamadığınızı düşünün. Tıpkı bunun gibi; ancak birinin sonuçları simülatif bilgi üretmek iken diğerinin sonuçlarında gücün kime, nasıl ve nerede uygulandığı, kimlerin şiddete maruz kaldığı gibi acı sonuçlar ortaya çıkıyor.

Panem, Capitol’ün sınıfsal üstünlüğünün doğal bir “hakikat”i insan doğasının hesap edilemez yönlerini manipüle ederek gösteriyor. Dolayısıyla, umudu yok edip acıyı ve nefreti absürt bir şekilde yayınlıyor. Böylece gücü ve simülasyonu disipline edici bir mekanizma olarak kullanmış oluyor. Hakikat (Capitol’ün hakimiyeti ve üstünlüğü), gücün kullanımlarını meşrulaştırıyor (Cynthia Weber, 1994: 124). İnsanların ayaklanma umudunu yok etmesi, açlık oyunlarını toplumsal sözleşmeye bağlıyor: Mıntıkalar bu sözleşmeye imza atmak zorunda kalıyorlar, Capitol’ün üstünlüğü hakikatini çaresizce onaylamak ve bunu içselleştirmek zorundalar. Bu yüzden serinin ilk üçlemesinde Başkan Snow’un en çok korktuğu duygu umut, umudu doğuracağından çekindiği senaryo ise mıntıkaların bir sembol bulmasıydı, Katniss Everdeen‘in oluşturduğu tehdit de buydu.

Yazının başındaki sorularımın cevapları da burada neşet ediyor: Umut üzerinden açlık oyunları bize kavramsallaştırdığımız simülasyon, güç ve hakimiyet’in nasıl işlediğini gösteriyor. Yani vicdanımızı kaybettik; çünkü artık acı bizim için “hakikatten” hissedilebilen bir duygu. Acı ve vicdan da artık birer imgeler; çünkü hepimiz kendi bacağından asılan ve insanın insanın kurdu olduğu anlatısını hakikat belleyen bir gerçekliğe intisap ettik. Açlık oyunlarında yarışmacıların bir diğer yarışmacılara empati besleyememesi, onlar ve kendileri için sahiden üzgün hissedememeleri gibi.

Katniss’in gerçekliğe ve bu Capitol’ün varlığına nasıl tehdit oluşturduğuna gelin ikinci yazımızda bakalım.

2012 yapımı ilk filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:

 

Kaynakça

Baker, E. (2012). Social contract, essays by Locke, Hume and Rousseau. Read Books Ltd.

Debrix, F. (1999). Re-envisioning peacekeeping: the United Nations and the mobilization of ideology. University of Minnesota Press.

Marx, K. & Engels, F. (1848). Communist Manifesto. İnternete hazırlayan: David J. Romagnolo (1997). Foreign Languages Press: Pekin (1970). 3. Baskı. 

Weber, C. (1994). Simulating Sovereignty: Intervention, the State and Symbolic Exchange. Cambridge University Press.
Kapak görseli: wall.alphacoders.com
spot_img
Onur Tuğrul Karabıçak
Onur Tuğrul Karabıçak
Critical theory and postmodernism.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.