Alain Delon: Bir Dönemin Albenisi

Editör:
Sedef Hızlan
spot_img

Fransız oyuncu, yapımcı ve yönetmen Alain Delon, 8 Kasım 1935 yılında Paris’in güney banliyölerinden biri olan Sceaux’da dünyaya gözlerini açtı. Babası Fabien Delon film yapımcısıydı ve annesi Edith Arnold eczanede çalışıyordu. Meslekleri gibi fikirleri de ayrı düşen anne babası, Alain henüz dört yaşındayken boşandı. Bu boşanmayı yetimhanede ve yatılı okullarda geçireceği zorlu bir çocukluk dönemi izledi. Asi ve uyumsuz davranışları sebebiyle okul disiplinine uyamadı ve pek çok kez okuldan atıldı. Okula tutunamayan Delon, bir dönem üvey babasının kasap dükkanında çalıştıktan sonra 17 yaşına geldiğinde donanmaya yazıldı.

Uyum sorunları peşini bırakmayan Delon, askerlikte de askeri hapishanede tutuldu. Askerliğin ardından Paris’te kendini geçindirebilmek için ne iş bulursa çalıştı. Bu dönemlerde tanıştığı aktrist Jean-Claude Brialy, Delon’u Cannes Film Festivali’ne davet etti. Burada nihayet şans yüzüne gülen Delon, Gian Paolo Barbieri ve David O. Selznick tarafından anlaşma imzalamaya Amerika’ya davet edildi. İngilizce öğrenme planlarıyla Amerika’ya gitmek üzere olan Delon’u Fransız yönetmen Yves Allégret durdurdu. Delon, Allégret’in Quand la Femme s’en Mele filminde ilk oyunculuk performansını sergiledi.

Daha önce hiçbir oyunculuk deneyimi olmayan Delon bu durumu şöyle anlatacaktı: “Ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu… Allegrét bana öylece bakıp şöyle söyledi: Beni dinle Alain. Tıpkı benimle konuştuğun gibi konuş. Bana baktığın gibi bak. Beni dinlediğin gibi dinle. Rol yapma. Sahneyi yaşa! Bu sözleri benim tüm bakış açımı değiştirmişti. Eğer Yves Allégret bana bu sözleri saf etmeseydi hiçbir zaman böylesi bir kariyerim olmayacaktı.”

avoir alirecom

Oynadığı ilk filmden itibaren griye çalan etkileyici mavi gözleriyle birden tüm dünyada kadınların arzuladığı bir Fransız aktör olmuştu. Filmlerde ve özel yaşamında insanlar onun yakışıklılığından gözlerini alamıyordu. Bu nedenle de Brigitte Bardot gibi Delon da bir seks sembolü olarak görülmeye başlandı.

2012 yılında oynadığı Happy New Year, Mommies! filmiyle de sinemalara veda etti.

Romy Schneider ile İlişkisi

parismatchcom

Sissi olarak bilinen Avusturyalı oyuncu Romy Schneider, (Gerçek adıyla Rosemarie Albach) Delon’un ‘hayatımın aşkı’ olarak bahsettiği kişiydi. Birlikte oynadıkları ilk film Christine’de tanışan ikili, zamanla birbirlerine aşık oldu. Ailesi burjuvaziden olan Schneider ve yetimhanede büyümüş Delon, aşkın her şeyin üstesinden geleceğini düşündü. Schneider’ın ailesi Delon’un yaşam tarzını onaylamamasına ve kızlarını yanlarında istemelerine rağmen Schneider, film sonrasında Delon’la birlikte dilini bile bilmediği Paris’e gitti. Paris’te oldukları süre boyunca Schneider, Delon’un bohem yaşamına ayak uydurmaya çalışırken Delon, artık Fransa’da tanınıyordu ve git gide ünü artıyordu. Bir süre sonra İtalya’ya gidip sonrasında Fransa’ya dönen çift, birçok filmde rol alarak refah içinde yaşamaya başladı.

Ne var ki para mutluluk getirmiyordu. Delon birçok kez Schneider’ı aldattı ve Schneider kıskançlık krizlerine girdi. İkili şiddetli kavgalar ettikten sonra ise tekrardan birbirlerinin kollarına dönüyordu. Bu durum Schneider Amerika’ya bir film için gidene kadar böyle devam edecekti. Schneider Amerika’ya gittiğindeyse Delon, ona bir mektup göndererek ayrılma kararı verdiğini yazdı. Bu durum Schneider’ı depresyona sokarak hayatını karartırken Delon, çok kısa bir süre sonra Le Samuraï filmindeki rol arkadaşı Nathalie Canovas ile evlendi.

Öncesinde İsviçre’de nişanlanan Delon ve Schneider hiç evlenmedi. Schneider’ın ölümünden sonra da bu nedenle çift, sonsuza kadar nişanlı olarak anıldı.

fanpopcom

Ayrıldıktan on yıl sonra Delon’un Schneider’ı arayıp filmde oynamasını istemesi üzerine ikili yıllar sonra La Piscine filmiyle kamera karşısına geçti. Çift Delon’un ayrılık mektubundan yıllar sonra ilk kez yüz yüze geldi. Delon’un yüreklendirmesiyle dev kadrolarla büyük işlere imza atan Schneider, ne yazık ki 43 yaşında hayata gözlerini yumdu. Delon, bununla ilgili şöyle söyledi: La Piscine’yi bir daha asla izleyemeyeceğim. Bu imkansız. Oradaki sevdiğim üç insan artık yok: Romy, Deray ve Ronet. O filme gönlümü vermiştim. Her bir repliğini söyleyebilirim.” Bunun üzerine duraksadı. “Romy’nin ‘seni seviyorum’ deyişini duymaya ve şu anda artık bizimle olmamasına katlanamıyorum. Visconti, öfke, korku ve anksiyete anında iki kaşımızın ortasında beliren V şeklinden dolayı bizi benzetirdi. Buna da portrelerinde kendini öyle resmettiğinden Rembrandt V’si derdi. Fakat şimdi sana uyurken baktığımda Rembrandt V’sinin gitmiş olduğunu görüyorum.”

Plein Soleil (Kızgın Güneş)

lemondefr

Yönetmenliğini René Clément’ın yaptığı Plein Soleil’e diğer filmlerde de sık sık ikili olarak gördüğümüz Alain Delon ve Maurice Ronet baş rolü oynuyor. Babadan zengin Bay Greenleaf, Avrupa’da hovarda gezmektedir. Oğlunun Amerika’ya gelmesini isteyen babası oğlunu bir türlü ikna edemediğinden peşine Tom Ripley isimli genci takar. Tom’dan bir miktar para karşılığında oğlunu getirmesini ister. Greenleaf’i bir türlü ikna edemeyen Tom, ona bir süre gittiği her yerde eşlik eder. Tom, yoksul bir gençtir ve bir eküri bulduğuna sevinen Greenleaf Tom’a asla yaşayamayacağı bir lüks sunar, onu eğlendirir. Tom her ne kadar eğlense de bir süre sonra para kesildiğinden çareyi Greenleaf’i öldürmekte bulur. Greenleaf’i öldürdükten sonra cesedini evine taşıdığı gibi gittiği yerlerde de kimliğini taşımaya başlar. Fakat Greenleaf zengin olduğu kadar tanınmıştır. Greenleaf’i görmek isteyen tanıdıklardan kaçarken aslında hep aradığı o şatafatlı hayat Tom’a zehir olmuştur. 

Le Samouraï (Kiralık Katil)

pelispedia2mecom

Ona bir kez bulaşınca, bela peşini bırakmaz derler. Yönetmen koltuğunda Jean-Pierre Melville’in oturduğu Le Samurai filminde belaya bulaşan Jeff, bir cinayetten diğerine geçen bir kiralık katildir. Filmin başında oteldeki bir davetli o gece öleceğinden habersiz keyifle piyano sesini dinler. Aldığı emre uyan Jeff, gecenin ilerleyen saatlerinde adamın odasına girerek onu oracıkta öldürür. Silah sesini duyan piyanist onu koridordan geçerken görür ve polise ifade verir. Jeff, yalancı şahit ve manipülasyonlarıyla kendini aklar. Fakat hayatı boyunca davalarla uğraşan başkomiserin onu yakalamak adına çeşitli planları vardır. Oldukça yaratıcı yöntemler deneyen başkomiserin karşısında dinlendiğini ve izlendiğini sezen ve peşindekilerden bir çırpıda kurtulan tecrübeli katil Jeff vardır.

Rocco e i suoi fratelli (Düşman Kardeşler)

dautoreapuliafilmcommissionit

İtalyan yönetmen Luchino Visconti’nin bu filminde Alain Delon’u İtalyanca konuşurken görmekteyiz. Rocco, annesi ve üç kardeşiyle birlikte İtalya’nın güneyinde küçük bir kasabada yaşıyordur. Buradaki yoksul yaşamdan kurtulma amacıyla annesi Rosaria, Milano’da yaşayan büyük oğlu Vincenzo’nun yanına gitmek ister. Vincenzo ise orada çoktan evlenip yuva kurmuştur ve Vincenzo’nun karısının ailesi Vincenzo’nun ailesini yanlarına istemez. Bunun üzerine Rosaria çocuklarını alıp tek bir oda ve banyodan oluşan derme çatma bir ev tutar. Kardeşlerden Simone, bokstan para kazanırken bununla yetinmeyerek pis işlere bulaşır. Ciro, Milano’ya çok hızlı uyum sağlayarak kurallara uyar ve disiplinini korur. Rocco ise geldiği yere karşı yabancılık çeker ve herkese göre çok daha saftır. Simone’nin düzensizliğine karşın boksta oldukça başarılı olur ve bir süre sonra aranan kişi haline gelir. Şans bu ya Rocco, Simone’nin gözünü hırs bürüdüğünden kalbini kırdığı kadına, Nadia’ya aşık olur. Nadia’nın da ona karşı boş olmadığını görür. Ne pahasına olursa olsun abisine ihanet etmek istemeyen Rocco kendini işin içinden çıkılamaz bir durumda bulur.

La piscine (Sen Benimsin)

starmagcom

Jacques Deray’in yönetmenliğini yaptığı bu filmde Alain Delon ve Maurice Ronet ikilisini yeniden görmekteyiz. Alain Delon bu filmde biricik aşkı Romy Schneider’la baş rolü paylaşıyor. Jean-Paul ve Marianne çifti herkesten uzak kafalarını dinleyebilecekleri yazlık evlerine gelmiştir. Jean-Paul baş başa geçirebilecekleri zamanın hayalini kurarken beklenmedik birinden telefon gelir. Arayan, Marianne’nin eski sevgilisi Harry’den başkası değildir. Marianne, emrivaki yaparak Harry’i ve dolayısıyla Harry’nin genç kızı Penelope’yi evlerine davet eder. Harry geldikten sonra onunla yakınlaşmaktan çekinmeyen Marianne, Jean-Paul’a oldukça zor zamanlar yaşatır. Bunun yanı sıra Penelope ilgisini Jean-Paul’a belli eder. Bu karmakarışık ilişkilerde gerilim hat safaya çıkarak tatsız olaylar yaşanacaktır.

 

Kaynakça:

https://www.cosmopolitan.fr/alain-delon,1998386.asp

https://www.gq-magazine.co.uk/article/alain-delon

https://oldcamera.pl/en/romy-schneider-alain-delon-everlasting-brides/

 

spot_img
Doğa Songür
Doğa Songür
Ege Üniversitesi Almanca Mütercim Tercümanlık

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

5 Farklı Sebeple Neden Yaşlı Adam ve Deniz Okumalıyız?

Yaşlı Adam ve Deniz, mücadelenin değerini ve kaybetmenin içinde de bir başarı ve onur olduğunu dile getiren zamansız bir hikayedir.

Türk Mitolojisinde Kartal Figürü

Kartal, Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip hayvan figürüdür. Destanlara ve efsanelere konuk olarak hükümdarlık alametine dönüşmüştür.

Geyik: Türk Mitolojisinin Derinliklerindeki Ruhsal Rehber

Türk mitolojisinde geyik, doğa ile insan arasındaki ilişkiyi simgeler. Ruhsal yolculuk, rehberlik ve dönüşüm figürü olarak geçmişten günümüze derin bir anlam taşır.

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.