Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

Editör:
İclal Yaka
spot_img

Kardeşimin Hikâyesi; aşk, travmalar, kaçış, unutabilmek ve devam edebilmek gibi insan ruhuna ait birçok dönüm noktasını bünyesinde barındırıyor. Livaneli, yarattığı karakterin sarsıcı hikâyesini sürükleyici bir anlatım ve sıra dışı bir kurgulamayla aynı potada eritiyor. Her seferinde bir sonraki bölümü okumak için can attığımız kitapta Livaneli de öncelikli hedefinin bu olduğunu o zamanlar verdiği bir röportajında şu sözlerle aktarıyor: “Benim için en önemli olan, okurun kitabı elinden bırakamaması. Bir romanın böyle heyecanla okunmasının, derinliğine, felsefeye, psikolojiye engel olmadığını düşünüyorum.” Livaneli tam da söylediği gibi kitap boyunca koruduğu gizemin sonunda okuyucusuna insan psikolojisinin derinliklerine uzanan bir yolculuk vadediyor.

Kitabın arka kapağında yer alan “Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.” alıntısı ilk bakışta bir nevi kitabın can alıcı noktasına değiniyor gibi görünüyor. Peki, Kardeşimin Hikâyesi gerçekten de aşkın şekillendirdiği bir kurgu mu?

Kardeşin Hikâyesine Giden Yol

pinterestcom

Kardeşin hikâyesine giden yolda her şey bir cinayet haberi ile başlıyor aslında. Başkarakterimiz Ahmet Arslan’ın -şimdilik öyle tanıdığımız- inzivaya çekildiği Podima’da sayılı tanıdıklarından biri olan Arzu’nun ölüm haberi ondan bilgi almak için evine gelen gazeteci kız ile de tanışmasına vesile oluyor. İlk anda ikilinin garip sohbetleri arasında biz de katilin peşine düşüyoruz hatta bazı karakterlerden şüphelenmeye başlıyoruz bile. Sayfalar ilerlediğinde gazeteci kız ile Ahmet arasındaki sohbetin başka bir yöne evrilmesiyle hikâyenin odağı da dümen değiştiriyor. Artık gizem, Ahmet’in kardeşi Mehmet’in hikâyesine kayıyor.

Aslında Ahmet, kardeşinin hikâyesini anlatmaya çok da hevesli değildir. Sadece kaçtığı hayata sürüklenmeye başlamıştır ve kaçış yolu da yine geçmişin gizli girdabında saklıdır. Ahmet’in geçmişe sürükleyense kuşkusuz tanıştığı gazeteci kız oluyor. Ahmet, garip sohbetleri ve sıra dışı karakteriyle karşısındaki kızın merak duygusuna oynarken aslında kendisinden uzaklaşmasına engel olmaya çalışıyor. Öyle ki, cinayete kurban giden Arzu’nun sözde katili için kafasında yasak aşk üçgeninin sebep olduğu bir cinayet hikâyesi bile uyduruyor. Artık genç kızı kaybetmemek için elindeki tek kozu unuttuğu hikâyesidir.

Kardeşinin Hayatında Nefes Alabilmek

Zülfü Livaneli | artfullivingcom

Ahmet’ten dinlediğimiz Mehmet, bir aşk trajedisinin kurbanıdır. Deli dolu bir genç olan Mehmet, Borisov’a abisinin yanına çalışmaya gittiğinde bir Rus subayının kızı olan Olga’ya ilk görüşte âşık olur. Dilleri, dinleri, hayatları ve karakterleri bambaşka olan bu ikili aşklarıyla beraber bir uçurumun kıyısında el ele yürüyorlardır. İkisinin gerisinde birisi daha vardır: Ludmilla. Şirkette çevirmenlik yapan Ludmilla iki âşığın iletişimini sağlamada âdeta mihenk taşıdır. Mehmet, Olga’dan başka bir şey düşünemezken aynı zamanda hayatının en mutlu anlarını da yaşıyordur. Mehmet’in bir gün aniden tutuklanması bu rüya hâlinin son bulmasına neden olur. Bir yanlış anlaşılmanın sonucu hayatından bir buçuk yılı ve Olga’yı götürecektir. Bir buçuk yılını geçirdiği hücredeyse insani tüm özelliklerini yitirmiş vaziyettedir fakat bir an bile aklından çıkmayan tek şey biricik aşkı Olga’dır. Esirlikten kurtulur kurtulmaz soluğu Olga’nın yanında aldığındaysa Olga tamamen dış dünyadan soyutlanmış bir şekilde Ludmilla’ya sığınmıştır. Artık uçurumun kenarında el ele olan ikisiyken geriden onları izleyense Mehmet’tir.

Ahmet Arslan’ın kaçtığı geçmişinin sırları kardeşi Mehmet’in hikâyesidir. Yani, Ahmet’in anlattığı aslında kendi hikâyesidir; Ahmet Mehmet’in ta kendisidir. Mehmet Arslan, ikizi Ahmet’in kimliğinden sıyrıldığında çareyi intihar etmekte de bulsa da aslında uzun zaman önce duygularının katilidir.

Travmalardan Kaçış Yolu: Unutmak

Aslında kitapta öne çıkan ve belki de okuyucuyu asıl çeken aşktan ziyade yaşanılan travmaya karşı koyma biçimi oluyor. Karakterimiz travmalarıyla yaşayamayacağını anladığında çareyi yıllar önce ailesiyle birlikte kaybettiği ikizi Ahmet’in kimliğine sığınmakta buluyor. Yani sadece unutmayı değil en başından bambaşka bir kimliğin ruhuna sahip olmak istiyor. Yaşananları kabul ediyor ama tüm bunları kendisi yaşamamış gibi ikizinin acı hikâyesi olarak aklına kazıyor.

Peki Mehmet’in hayatta kalabilmek için kardeşinin kimliğine sığınmasının nedeni aşktan yediği darbe midir? Mehmet trajik bir aşk yaşamış, ihanete uğramıştır fakat onu ağır ruhsal bunalıma sürükleyen sebep kuşkusuz sadece aşk değildir. Mehmet, daha küçük yaşta ailecek geçirdikleri bir trafik kazasında annesini, babasını ve ikiz kardeşini kaybetmiştir. Başlı başına çok büyük bir travma sebebi olan bu kazanın çocukken yaşandığını düşünürsek durumun boyutunu çok daha iyi anlayabiliriz. Sonrasında hayatının belki de en mutlu zamanlarında haksız yere yaşadığı bir buçuk senelik esir hayatı ona zamanı, hayatı hatta yaşamayı bile unutturmuştur. Sonunda özgür kaldığındaysa tek tutunduğu dal olan aşkının da çoktan elinden kayıp gittiğini öğrenmiştir. Artık kalbinin esiri olmuştur. Bu yönden baktığımızda aslında Mehmet’in hikâyesindeki aşk, travmalarla dolu hayatının son noktasıdır.

Kitabın sonundaki savcılık soruşturmasını okuduğumuzda en başından beri tanık olduğumuz değişik ruh hâlindeki Ahmet’in durumunun ciddiyetini çok daha iyi anlıyoruz. Ahmet, çocukluğundan beri süregelen travmalarının sonucunda literatürde “Blunted Affect (duygu sığlığı)” adı verilen bir beyin anomalisine sahip. Yani hiçbir duyguyu hissedemiyor, tüm hislerden yoksun bir şekilde hayatına devam ediyor. Bunun sebebiyse yaşadıklarının geride bıraktığı yıkımdan sonra beynini tüm duygulara kapatarak kendince bir koruma kalkanı oluşturması olarak tanımlanabilir. Mehmet ise kendisini tüm duygulara kapatmasının yanında esas kimliğini reddederek kardeşinin kimliğini üzerine geçiriyor. Tüm duygulardan yoksun bir şekilde yaşamaya çalışırken sevginin göstergesi olan temas eksikliğini ise “sevgili” adını verdiği kendi yaptığı bir sarılma makinesiyle gideriyor. Aslında bir ihtiyaç sonucu ürettiği sevgiliyi yaşamına son verirken kullanması zihnindeki aşk tanımının bir metaforu olarak yorumlayabiliriz.

Livaneli, Kardeşimin Hikâyesi’nin temelini eşinin “insanların duygusu olmasaydı her şey ne kadar kolaylaşırdı” fikrinden oluştuğunu belirtiyor. Aslında bu fikir, baştan sona çizilen Ahmet’in ruhsal portresinin çıkış noktasını da oluşturuyor.

Aşkın Kara Sevda Hâli

René Magrittein Les Amants Âşıklar tablosu | wannartcom

Kardeşimin Hikâyesi’nde her ne kadar travmaya karşı oluşan zihnin garip koruma kalkanı dikkat çekse de aşk, hikâyenin ince tellerinden biridir. Zaten kitabın kapağında da Belçikalı ünlü ressam René Magritte‘in Les Amants (Âşıklar) tablosuyla karşılaşıyoruz. Görsellik açısından yalınlığın hâkim olduğu tablo aşkın yoğun hislerini kesinlikle geçirmeyi başarıyor. Âşıkların yüzlerine örtülen kumaşla aşkın tehlikeli tarafının altı tekrar çizilerek okuyucu, daha kitaba başlamadan Mehmet’in hikâyesine çekiliyor.

Livaneli, aşkın kara sevda hâlini işlediğini belirtirken bu sevdanın da vurucu yönünü ön plana çıkarıyor. Söz konusu sevda hâli uçurumun kenarındaki tehlikenin eşiğidir. İlk bakışta Mehmet ve Olga arasındaki trajik aşk dikkatimizi çekse de ana hikâyenin arka planına baktığımızda neredeyse tüm karakterlerin yolu aşkın ızdırabından geçiyor.

Olayların başladığı Arzu cinayetinin katilini kitabın sonunda öğreniyoruz. Ahmet’in evinde çalışan kadının oğlu Muharrem, kadına kendi içinde beslediği aşkla zihninde olayları çok başka birleştirerek yaşadığı kıskançlıkla kadını öldürüyor. Aşk, burada tek taraflı hastalıklı bir duygunun pençesinde karşımıza çıkıyor. Mehmet ve Olga aşkının bir trajediye dönüşümünün altında da Ludmilla’nın Olga’ya olan aşkı yatıyor. Ludmilla, iki âşık arasındaki köprüyken zamanla Olga’ya karşı hisleri öyle bir noktaya gelir ki Mehmet’i haksız yere ihbar ederek onu bir zindana mahkûm ediyor.

Kitabın sonunda Ahmet’in kendi yaptığı kucaklama makinesinde intihar etmesinin sebebi Mehmet olarak yaşadıklarını daha fazla reddedememesinden kaynaklanıyor. Onun yıllardır süren duygusuz tavrına ket vuransa bir şekilde hep yanında tutmaya çalıştığı gazeteci kız oluyor. Onu kızdırmaktan aldığı keyif zamanla karşı koyamadığı bir sevgiye dönüşüyor. Şüphesiz bu hoşlantıyla zamanında aşk için yaşadığı acılar, kendini tekrar hatırlatıyor. Belki de tekrar aşkın kendisine hapsolmamak için kendi sonunu kendisinin getirmesini tercih ediyor. Kendi yaptığı kucaklama makinesinde, sevgilinin kollarında, ölümüne sebebiyet verecek derecede anormal sıkıştırıcı bir güce karşı kendini ölüme bırakıyor. Makineye benzerlerinden ayıran öldürücü güç kademesini eklemesi ise Ahmet’in aşkın can alıcı noktasını hep hatırlaması için yaptığı bir değişim olduğunu düşündürüyor.

Bir sır perdesinin ardından oldukça garip ve travmatik bir şekilde çıkan gerçek kimliğinden soyutlanacak ölçüdeki unutmak eylemi, psikolojik yönü ve kurgulamadaki mihenk taşı işleviyle âdeta zihnimize kazınıyor. Bunun yanında geçmişini unutmuş ve kabullenmemiş birinin zihninde tüm kitap boyunca dolaşıyoruz. İşte bu noktada aşk biraz daha geri planda kalıyor bana kalırsa. Çünkü yaşanılan aşk, Mehmet’in fakat biz Mehmet’i reddetmiş bir Ahmet’in zihnindeyiz. Travmalardan geriye kalan bu zihinse duygulardan çok uzakta ve yabancı bir kontrolün altında. Ahmet’te aşkın salt tehlikeli yanını her daim hatırlayan bir zihin varken Mehmet’te ise aşkın acısıyla kavrulan bir kalp var. Biz okuyucular olarak genelde Ahmet’in filtresinden bakıyoruz tüm olaya ve acıyla yanmış kalbin derinlerine çok da fazla inemiyoruz. Yine de tanık olduğumuz kısımlar bile aşkın o sarsıcı yanını hissettirmekten geri kalmıyor.


Kaynakça:

Livaneli, Zülfü. Kardeşimin Hikâyesi. İstanbul: Doğan Kitap, 2020.

Yılmaz, Ülkü. “Zülfü Livaneli’nin Kardeşimin Hikâyesi Romanına Psikanalitik Bir Yaklaşım”. Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi 16. 31 (2024): 669-684.

“Zülfü Livaneli’yle Son Romanı ‘Kardeşimin Hikâyesi’ Üzerine”. hürriyet.com. Web. Erişim tarihi: 25.04.2025

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.