2009 yapımı film İngiliz gazeteci Lynn Barber’in anılarını yazdığı otobiyografik eserden uyarlanmıştır. Başrollerinde Emma Thompson, Peter Sarsgaard, Dominic Cooper, Rosamund Pike ve Carey Mulligan’ı gördüğümüz filmin senaristliğini ise Nick Hornby üstleniyor. Ülkemizde gösterime Aşk Dersi adıyla girmiş olmasına rağmen içeriği daha çok hayat dersi niteliğini taşıyor.
Film, Jenny adında lise son sınıf ve derslerinde oldukça başarılı bir kızın babasının baskılarıyla bunalmış halde olduğu bir noktadan başlıyor. Aile, İngiltere’nin çok da merkezi olmayan bir kasabasında kendi halinde yaşayan ve ekonomik olarak iyi durumda olmalarına karşın, tutumlu davranışlarıyla dikkat çekiyor. Bu ekonomik ve akademik baskı ise ailenin tek çocuğu olan Jenny’nin çıkmazda hissetmesine sebep oluyor. Öyle ki Jenny sevdiği bazı basit (boş boş oturup Fransız müziği dinlemek gibi) şeylerin de kısıtlanmasıyla beraber kendini daha rahat bir hayata hemen atma arzusu duyuyor. Bu isteğin içinde alevlendiği yağmurlu bir günde ise karşısına arabasıyla -ki bu durum dönem ve ortam için lüks sayılıyor- David beliriyor. O anda temkinli davransa da Jenny içten içe David’i gününün ve hayatının kurtarıcısı olarak görmeye başlıyor.
Aralarında geçen müziklerin konu olduğu konuşmalar, David’in şaşaalı hayata olan yakınlığı ve rahat tavırları Jenny’i adeta büyülüyor.
Bu süreç devam ederken David’in en yakın arkadaşı Denny ile aralarındaki samimiyeti ilerleten Jenny, David’i kıskandırıyor. Kendine hakim olamayan ve kaybetme korkusuyla ne yapacağını bilemeyen David, bunun üzerine ani bir kararla Jenny’e evlenme teklifi ediyor. Ardından gelen Paris gezisi daveti ise Jenny’i bir yol ayrımına sürüklüyor. Şimdi ortada sahiplenilmeyi bekleyen iki karar duruyor: Akademik hayatı seçip kendi ayakları üzerinde durmak için okula devam mı etmeli, yoksa ayaklarının altına gelen bu fırsatın edilgen ortağı mı olmalı?
Jenny, yaşının da verdiği öngörüsüzlük ve içindeki sabırsızlıkla evlenme teklifini kabul ediyor. Bunu duyan anne babasıysa hiç beklenmeyen bu tavır karşısında oldukça şaşırıyorlar. Ne yazık ki bu şaşırma halini, kızlarının geleceklerini garantiye aldığı düşüncesi baskılıyor ve onlar da artık engel olmaktan çıkıyor.
Bu esnada David ile daha çok vakit geçirmesi Jenny’nin onun işi hakkında da fikir sahibi olmasına yol açıyor. Bu kadar gezi, boş zaman ve maddi varlığın nasıl bir araya gelebildiğini sorguladığı günlerde ise cevaba ulaşıyor. David’in aslında gezdiği satılık evlerden tarihi eser kaçakçılığı yaparak hayatını sürdüren birisi olduğunu öğreniyor. Elbette bunun sarsıcı bir etkisi olmasıyla beraber David’in ‘ben buyum’ diyen halleri Jenny’i sevdiği adamı olduğu gibi kabul etmeye itiyor. Bilemeyeceği gerçekler ise göz önüne serilmek için sıralarını bekliyor.
Ailesinden kızı istemesi gereken David bunu yine kendi yöntemine uygun bir şaşaa içerisinde gerçekleştirmek üzere onları yemeğe çıkarıyor. Yolculuk sırasında arabada ev adresine yollanan mektupları gören Jenny bir an için duraksıyor ve sinir krizine girmiş hale geliyor. Sebebi ne olabilirdi ki? Tabii ki öngörüsüzlüğünün bedeli…
Mektuba damgalı Mr. ve Mrs. yazısı Jenny için tam anlamıyla yıkım anı oluyor. Bu kadarının da fazla olması gerekmez mi? Bir insanı severken gerçekten vazgeçeceğimiz bu kadar çok değer olmalı mı?
Bu soruları kendine göre yanıtlayan Jenny, David ile yüzleşmek ve bunların gerçeklik payını test etmek için yazılı adrese gidiyor. Henüz kapıyı çalma cesareti bulamadan David’in karısı ve çocuğu ile karşılaşması ise kafasındaki her şeyin netleşmesine sebep oluyor. Üzerine eşinin kendinden emin tavırları ve Jenny’nin ne ilk ne de son olacağını öne sürmesi, daha önce de tecrübe ettiği şeyler olduğunu ve hiçbirinin evliliklerinin önüne geçmediğini belirtmesi tüm bunların üzerine tuz biber ekiyor.
Eve dönerken sahip olduğu tek şey hayal kırıklıkları olan Jenny, babasına okula dönmek istediğini açıklıyor. Sonrasında da soluğu bir zamanlar gözünün önündeki perdeleri kaldırmak için var gücüyle çabalayan, eğitimin ve kariyerin getirilerini çoktan deneyimlemiş olan okul öğretmeninin yanında alıp bu kez verdiği aklı can kulağıyla dinlemeye koyuluyor. Tüm bunların sonucunda ise yaşıtlarının henüz kıyısından geçemeyeceği hayat tecrübelerini ceplerine doldurarak üniversite hayatına adım atmış bir gence dönüşüyor. İçimizdeki eğitim aşkının hiçbir gelip geçici hevesle örtünmemesi dileğiyle…
Filmin fragmanı için : https://www.youtube.com/watch?v=eRbp-dd1QvM
Kaynakça :