? Bu yazı Ayşegül Çelik tarafından editörün seçimi arasına girdi ?
Yusuf Atılgan tarafından kaleme alınan Anayurt Oteli, Manisa’nın Anavatan Oteli ve onun kâtibinden esinlenerek kaleme alınmıştır. Atılgan, Türkçe edebiyatta modernist romanın ilk örneklerini veren yazarlardan biri olmanın yanı sıra, 1950’lerden itibaren öykü, roman ve şiirin ana konusu hâline gelen bireyi ve onun iç dünyasını odağa alan yetkin eserleriyle dikkat çeker. Roman üzerine Türkçe edebiyat eleştirisinin öne çıkan isimleri çeşitli metinler yazmış, bu çalışmaların çoğunda teorik bağlamlar ya da karşılaştırmalar ön planda olmuştur. Öne çıkan değerlendirmelerde genellikle psikolojik bakış ve varoluşçu edebiyat karşılaştırmaları baskındır. Örneğin Berna Moran, “Aylak Adam’dan Anayurt Oteli’ne” başlıklı metninde, Zebercet’i toplum dışına itilmiş, toplumdan bambaşka bir karaktere bürünmüş, “güçsüz, korkak ve gülünç bir zavallı” olarak anlatırken diğer taraftan Nurdan Gürbilek, Mağdurun Dili adlı çalışmasında Anayurt Oteli’ne dair yaptığı analizde, yeraltı edebiyatı klasikleriyle karşılaştırarak varoluşçu gömleği metne giydirmeye çalışır. Ömer Kavur’un Anayurt Oteli filmi de Enis Batur’un ifadesiyle Zebercet’i “zavallı bir küçük sapığa” dönüştürmüştür.
Keçecizadelerin varisi olan Zebercet, otelin hem kâtibi hem de işletmecisidir. Hemen hemen hiç dışarı çıkmaz; belli zamanlardaki işlerini tamamladıktan hemen sonra otele döner. Zebercet, gerekmediği sürece insanlarla iletişime geçmeyen bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu davranışı, sürekli hor görüldüğü için dışarıya karşı geliştirdiği savunma mekanizmasıdır. Zebercet’in hayatı otele gecikmeli Ankara treni ile gelen kadın sayesinde değişir. Kadın otelde bir gün konakladıktan sonra otelden ayrılır fakat kadının tekrar geleceği düşüncesiyle o oda başka birisine verilmez. Daha sonra kadının unutulan havlusunu almak için köyden adamlar gelir ve havluyu zorla alarak otelden Zebercet’i tehdit ederek ayrılırlar. Zebercet’in aklında kadının tekrar döneceğine dair bir umut vardır ve sürekli kendini bu buluşmaya hazırlar. Kadının kaldığı odadaki hiçbir eşyaya dokunmaz, kimseyi almaz fakat gelmeyeceğini anladığında büyük hayal kırıklığına uğrar. İlerleyen süreçlerde ruhsal olarak bunalıma girer ve yardımcı kadını boğarak öldürür. Bu durumdan kimseye bahsetmediği gibi birilerine anlatma ihtiyacı da duymaz. Zebercet ölümü kaçış olarak görür ve intihar eder.
Kitabın ana konusuna bakıldığında, cinsel saplantıları olan ve toplumdan kendini soyutlamış olan Zebercet’in yaşadığı psikolojik ve ruhsal çöküntünün anlatıldığını görürüz. Zebercet, kendine yabancılaşırken toplumdan da uzaklaşır, yazar kahramanın günlük sosyal ilişkilerde dahi çektiği sıkıntıları anlatarak göstermeyi amaçlar. Gitgide büyüyen bu kopukluk, dışlanmışlık, dışarıda kalmışlık ve alışılmış yalnızlık Zebercet’in sonu olmuştur. Romanda olaylar birbiri üzerine temellenmiştir. Zebercet’in yardımcıyı öldürmesi ölüm fikrinin kafasında canlanmasını sağlamıştır. Bu adaletten kaçış değil toplumdan da bir kaçıştır aslında. Karakterin olaylardan çabuk etkilenerek sürekli hayal kırıklığına uğradığını da görebilmekteyiz. Bu durumun sebebi ise çocuklukta yaşadığı toplumsal baskı ve aile büyüklerinin içinde bulunduğu ruhsal saplantılardır.
Zebercet’in kırılganlığı ile ilişkilendirilebilecek bir başka unsur olarak otelin isminin Anayurt Oteli olması söylenebilir: ”Otel ismini tıpkı Zebercet gibi hayatın gerçekleriyle yüzleşmekten kaçanların, zorluklara göğüs geremeyenlerin kendilerini bir nevi teselli etme çabalarından alır.” Otelde Zebercet’in çevresinde bulunan kişilerinde saplantılı ve psikolojik sorunları olması onun ruh hâlinde değişimlere sebep olmuştur. Hayatında bir kadının olmayışından yakınırken bu isteği yardımcı kadına kimi zamanda hemcinslerine yönlendiğini görülebilir. Yusuf Atılgan, Zebercet’i pasif bir eylemci olarak geliştirmiş ve roman süresince o dış göze karşı uyanış ve bu uyanışla birlikte gelen başkaldırı arzusunu karaktere ilmek ilmek dokumuştur.
Anayurt Oteli 1987 yılında Ömer Kavur tarafından sinemaya uyarlanarak çok ses getirmiştir. Filmde daha çok bireysel konuların ve karakterin psikolojisini de ele alarak o dönemi derinlemesine incelediğini görülebilir. Roman ve sinemanın burada örtüşürken en büyük farkları ise otelin sahibi Keçecizadelerin tarihine değinilmemesidir. Çünkü Zebercet’in psikolojisini anlamak bu konakla imkan kazanmaktadır. Zebercet’in neden kendini asarak öldürdüğü sorusunun da izleyenlerin aklında yer edindiğini görülebilir. Türkiye’nin içinde bulunduğu buhran yılları; gerçeklik halinin kaybedilmesi, psikolojik sorunlar, güvensizlik hissi filmle özdeşleşmiştir.
Ömer Kavur’un filme bakışı ise şöyledir: “Ben istedim ki filmi günümüze taşıyayım. Ve üç tane darbe görmüş bu ülkede yaşayan, iletişim kuramayan bir adamın hikayesi. Nitekim adamını Zebercet’in filmin başında bir monoloğu vardır. Önemli tarihleri söyler. Şu yaşta ilkokula gittim şu yaşta sünnet oldum şu yaşta annem öldü. O tarihlerin her birinin bizde bir darbe tarihi olduğu görülebilir. Dikkatli de bir seyirci, o ilişkiyi kurabilir. Ve aslında yapmak istediğim, o bakışı bir anlamda gizli fakat faşizan bir dünyayı anlatabilmek; bir taşra dünyasını anlatabilmek. O iletişim sıkıntısı içinde olan ve yalnızlık çeken ve tek isteği belki bir insan sıcaklığı olan o adamın, o yalnızlığını verebilmek. Romanda zaten var olan bir şeydi o, günümüze taşımak yaptığım tek şey değişiklikti. Bir tek o cumhuriyet bayramını, hikayeye sokma.”
Atılgan, romanlarının en karakteristik yönü, Anayurt Oteli’nde de görülebileceği üzere, toplum içinde kaybolan bireylerin iç dünyasındaki parçalanmışlığı birtakım psikanalitik süreçlerle ve modern bireyi yabancılaşmaya, boşluğa, yalnızlığa götüren nedenleri kurgunun dünyasında irdelemektir.
Romanda Freud’un psikanalitik kuramında kişiliği oluşturan üç temel yapı olarak alt bilinç (id), benlik (ego), üst benlik (süperego) yer alır. Klasik psikanalize göre id, sürekli içgüdüsel arzular öne süren bir vasıta iken, süper ego bu dürtüleri sansürleyen, yargılayan hatta imkansız gibi görünen ters emirler veren mercidir. Ego’nun görevi ise id ile süperego arasında uzlaştırıcı misyon üstlenmektir. Freudyen psikanalize göre, Zebercet’in intihar etmesine giden süreç dahilinde, onun ego ideal’i olan babasının emrini yerine getirememiş olması büyük önem taşımaktadır. Zebercet, babasının vasiyeti olan odaya “layık gördüğü” kadını beklemiş, kadın ise bir türlü gelmemiş, Zebercet ise âşık olduğu kadının geri gelmeyişi üzerine, “yanlış yaptığını” fark etmiştir. Öyle ki, babasının emrini yerine getirmemiş olmanın verdiği suçluluk duygusu, bilinçsizliğinde süper ego’su tarafından sürekli olarak benliğine empoze edilen Zebercet, sonunda kendini öldürerek, çoğu zaman irrasyonel ve abartılı yönlendirmeler yapan süperego’nun emrini yerine getirmiştir.
Romanda bu noktada Zebercet’i, Zeynep’i öldürmeye iten iki etkenden söz edilebilir:
1) Freudyen psikanalize göre Zebercet’in kendini özdeşleştirdiği ve benliğinde bir ego ideal’i olarak yer edinmiş babasının varlığıyla hareketlenen süperego’su, cinsel dürtülerin filizlendiği id ile çatışırken, Zebercet’in cinsel dürtülerinin biriktiği rezervuara ket vurmasına neden olmaktadır. Zeynep yok olmalıdır.
2) Zeynep’in yoksunluğunu karşılayamadığını anlayan Zebercet’in benliği, sadistik bir dürtüyle Zeynep’e yaklaşırken, esasında “en iyi kadın ölü olan kadındır” söylemini tatbik etmektedir: Bu noktada Žižek, kadının arzusunun “mortifikasyonundan” bahsederken, erkeğin kadına sahip olmak, onunla cinsel ilişkiye girebilmek için kadını “mortifike” etmesi, onu ölü bir nesneye dönüştürmesi gerekliliğinin altını çizer. Žižek’e göre bu davranış, erkeğin libidonal ekonomisiyle yakından alakalıdır.
Romanda Freudyen psikanalize bir diğer örnek olarak Anayurt Oteli’nin iç yapısındaki simgesel niteliklerden biri olan otelin katları gösterilebilir:
Otel üç kattan oluşmaktadır: Giriş kat (birinci kat), ikinci kat, üçüncü kat ve Zeynep’in kaldığı tavan arası. Giriş kat Zebercet’in oteli yönettiği, insanlarla karşılaşıp tanıştığı, “normal” davranışlar sergilediği bölümdür (EGO). İkinci kat ise Emekli Subay’ın kaldığı kattır; otoriter bir figür halinde var olan Emekli Subay, Zebercet (EGO) ile sürekli çatışmaktadır (SÜPER EGO).
Zebercet roman sonunda, Emekli Subay’ın kaldığı odada hayatına son vermiştir ve bu durum da daha önce sözünü ettiğimiz SÜPER EGO’nun “ölüm emrini” kanıtlar. Gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının ikamet etmiş olduğu 1 numaralı oda, giriş kat ile ikinci kat arasında var olan bir çatışma alanıdır. Bu odada Zebercet fantazmlarının peşinden koşar, kimi zaman haz duyar, az önce sunduğumuz örnekteki gibi kimi zaman üst kattaki Emekli Subay’ın (SÜPER EGO) hareketleriyle haz engellenir, hazdan vazgeçilir, yeniden fantazma sarılınır; bu kararsızlıklarla ve yarıda kalmışlıklarla ilerleyen çatışma böyle devam eder. Üçüncü katta kalan öğretmen çiftin sevişmeleri Zebercet’e haz verirken, bunlar onun içgüdüsel cinsel dürtülerini harekete geçirerek; Zebercet’e haz alma isteği için sınırsız bir özgürlük ve hareket alanı sağlar. Ayrıca ortalıkçı kadın Zeynep’in yaşadığı tavan arası, Zebercet’in cinsel isteklerini karşılayabildiği ve bu esnada en ufak bir çatışmaya veya direnişe maruz kalmadığı bölgedir. Üçüncü kat ile tavan arası beraberce İD’i sembolize ederler.
Kaynak
birkaç defa okuyacağım bir inceleme yazısı, emeğine sağlık Asya.
Teşekkürler, beğenmenize sevindim ?