Fransız Edebiyatı’nın dikkat çeken yazarlarından biri olan Annie Ernaux dünyanın dört bir yanından okuyucu kitlesine sahiptir. Romanlarına, kendi hayatından detaylar serpiştirerek otobiyografik türün en güzel örneklerini veren Ernaux, romanlarıyla hemcinslerini asla yalnız hissettirmemiştir. Yazın dünyasına verdiği katkılar Nobel Edebiyat Ödülü ile taçlandırılmıştır.
83 yaşındaki yazar, 1940’ta Fransa’nın Lillebonne şehrinde, işçi sınıfından bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu Kuzey Fransa’daki Normandiya bölgesindeki Yvetot’ta geçti. Ortaöğretimini özel bir Katolik okulunda gördü. Ernaux, üniversitede sınıf öğretmenliği okuduktan sonra Modern Edebiyat alanında yüksek lisans diploması aldı. Mezun olduktan sonra uzun yıllar edebiyat öğretmenliği yaptı. 2000 yılında emekli oluncaya kadar Ulusal Uzaktan Eğitim Merkezi’nde çalıştı. Bunların yanında Amerikan Kolejlerinde Fransız Edebiyatı öğretmenliği de yaptı.
Edebiyatla Dolu Bir Yaşam
Üniversite’de öğrencilik yıllarında sürrealizm akımı üzerine akademik bir makale yazdı. Yeni Roman (Nouveau Roman) yazarlarını, Simon de Beauvoir‘ı Proust‘u, Flaubert‘i, Camus‘u ve Sartre‘ı severek okudu. Don Quijote, Gulliver’ın Gezileri, Jane Eyre, Grimm ve Andersen Masalları, David Copperfield, Rüzgâr Gibi Geçti, Sefiller, Gazap Üzümleri, Bulantı, Yabancı ve daha birçok roman onun düşünce dünyasını besledi.
1974’te ilk kitabı Boş Dolaplar‘ı yayımlayarak edebi hayata adım attı. 1974’ten beri durmadan yazın hayatını sürdürdü; yirmi iki roman ve otobiyografinin yanı sıra sayısız röportaj ve kolektif çalışmaya da imza attı. Yazdığı eşsiz eserlerle birçok ödülün sahibi oldu.
Kendi Hayatından İzler Taşıyan Eserleri
Eserlerinde otobiyografik unsurlara yer veren yazar, sınıf farklılıkları, yaşam, kadın özgürlüğü, evlilik, cinsellik, kürtaj, hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi meseleleri kendi tecrübeleriyle eserlerine konu ederken toplumsal yaşamı da tüm şeffaflığıyla okuyucuya sunmuştur. Eserlerindeki otobiyografik ögelerle ön plana çıkan yazar, sosyoloji bilimiyle de iç içe eserler kaleme almıştır, bu sebepten ötürü eserlerinin türüne oto-sosyo-biyografi denebilir. Sosyolojik tarafının Pierre Bourdieu‘nün teorisinin beslediği oto-sosyo-biyografik romanları birçok okurun kalbine dokunmuştur. Eserlerinin hemen hepsinde kendisine işaret eder.
“Her okuduğu kitapta, o da kendi hayatını böyle anlatabilir miydi acaba diye geçiriyor içinden.” (Seneler)
Birçok eserinde işlediği sosyal farklar meselesi, ilköğretimini tamamladığı özel Katolik okulundan itibaren yazarın hayatının büyük bir sorunu haline gelmiştir. Okulda ekonomik durumu iyi olan ailelerin çocuklarıyla bir arada eğitim almış ve bu eşitsizlikle çocuk yaşta mücadele etmeye başlamıştır.
Ernaux‘nun cesareti, kendi kişiliğiyle sınırlı kalmamış eserlerinde yarattığı karakterlerin de en belirgin özelliği olmuştur. Cesaret, onun bütün eserlerinin ortak noktasıdır. Bir kadının, birçoğumuzun yaşadığı acı gerçeklerimizi bütün çıplaklığıyla ve büyük bir samimiyetle anlatıyor olması, onu birçok yazar arasında biricik yapmıştır. France Culture‘e verdiği röportajında yazar, Babamın Yeri adlı kitabını yayımladıktan sonra gittiği ülkelerdeki okurlarının “Benim hikayemi anlatmışsınız.” dediğini ve olumlu geri dönüşler aldığını söylüyor.
Olay adlı kitabıyla da Nobel Edebiyat Ödülü‘nü alan Ernaux, bu kitabında yine kadınların sesi oluyor. Yazar, üniversite yıllarında genç bir kadının henüz yasal değilken kürtaj olmasından hareketle okuyucuya kadın olmanın zorluklarını gösteriyor. Genç kadının cesaret isteyen ve mücadele gerektiren yaşantısını, Ernaux büyük bir samimiyetle anlatıyor. Roman her ne kadar bir kadın üzerinden anlatılmışsa da aslında evrensele hitap ediyor, bizi bize anlatıyor.
Ernaux kendi günlüğünden de esintilere yer verdiği bu romanında yalnızca kendini değil hayatına birçok anlamda zincir vurulmuş, kendi hayatı hakkında kararlar alamayan her bir kadını da okuyucusuna aktarıyor. Roman; kadın, kadın bedeni üzerindeki kısıtlamalar, kadınların sosyal hayattaki yeri, sosyal sınıf farklılıkları, birey, aile, toplum gibi konular üzerinde duruyor. Ernaux, bir kadının korkularını, çaresizliğini, kendini duyuramayışını, dışlanmışlığını, bir feminizm savaşçısının olaylar karşısındaki mücadelesini oldukça sade, samimi ve gerçekçi bir anlatımla anlatıyor dünyanın dört bir yanındaki okuyucusuna.
Eserlerindeki Evrensel Portreler
Çağdaş Fransız yazınının en özgün eserlerinden biri olarak kabul edilen Boş Dolaplar ile yazar, okuyucusuna oto-sosyo-biyografik türe büyük katkılar sağlayacağının ilk izlenimlerini vermiştir.
Bu eserde 50’ler Fransa’sında bir kadın olan Denise‘in iç hesaplaşmalarına, dinmeyen öfkesine, kendini arayışına ve bitmeyen mücadelesine tanık oluyoruz. Eğitimi yüzünden ailesinden uzaklaşması, 1964’te Fransa’da yasallaştırılmasından önce yaşadığı kürtaj deneyimi gibi o dönemdeki çoğu kadının üstesinden gelemeyeceği durumlar yaşar. Denise, o dönemde cesaret isteyen birçok durumla büyük bir yüreklilikle mücadele eder. Bu hikâye bağımsız olma arzusunun yanında toplumun beklentilerini karşılama arasında bocalayan bir kadının hikâyesiydi.
Ernaux bir konuşmasında bu romanı için “Toplumsal yaramın hikâyesini, -başka bir başlangıç noktası düşünemeyecek raddede- öğrenciyken içine düştüğüm duruma, Fransız Devleti’nin kadınları hâlâ mahkûm ettiği, merdiven altı kürtajcılarından birinin elinde gebeliğe son vermek gibi isyan ettirici bir duruma demirlemek bana aşikâr göründü. Ve genç kız bedenimde olup biten her şeyi anlatmak istedim. Böylece, 1974 yılında yayımlanan bu ilk kitapta o zamanlar farkında olmasam da yazı çalışmamı yerleştireceğim alan, hem sosyal hem de feminist bir alan olarak tanımlanmış bulunuyordu. Soyumun intikamını almakla cinsimin intikamını almak bundan böyle bir ve aynı şey olacaktı.” sözlerini kullanır ve onu, bu romana hazırlayan etkenleri okuyucusuna aktarır.

Ernaux, anne ve babasının yaşam ve ölümlerini incelediği eserlerini iki ayrı cilt ile yayımladı. İşçi ve baba olan bir adamın hem toplumdaki hem de kızının gözündeki yerini, değerini irdelediği Babamın Yeri adlı romanında yine sınıf farklılıklarına fazlasıyla değinir. Bu roman New York Times‘ın Dikkate Değer Kitaplar listesinde yer almıştır. Ernaux, “en evrensel eserim” diyerek anlatıyor bu romanını. Ardından annesinin ölümünden sonra kaleme aldığı Bir Kadın‘da ise sınıf farklılıkların yanı sıra annesinin özelinde bir neslin kadın portresini anlatıyor. Yazar bu eseri için “Annem hakkında yazıyorum çünkü onu dünyaya getirme sırası şimdi bende gibi geliyor.” yorumunu yapmıştır. Bir Kadın, ayrıca Los Angeles Times Kitap Ödülü‘nde finale de kalmıştır.
Artık ne konuda yazmak istediğini kesinlikle bilen yazarın kalemi sağlamlaşmıştır ve bir başyapıt olarak kabul edilen Seneler‘i yayımlanmıştır. Bu roman, Annie Ernaux‘nun ülkemizde yayımlanan ilk eseridir. Fransız yazar, okuyucularına kendisini okumaya bu romanla başlamalarını öneriyor. Kitap ilk kolektif biyografi olarak anılıyor. Yazar, kendi kişisel hayatı ile II. Dünya Savaşı sonrası Fransa toplumsal tarihini birleştirdiği bu eserinde kadın ve sınıf çatışmasını da ustalıkla işlemiştir.
Nobel Edebiyat Ödüllü Annie Ernaux
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi 2022 yılında “kişisel hafızanın köklerini, yabancılaşmasını ve kolektif kısıtlamalarını cesaretle ve klinik bir keskinlikle açığa çıkardığı için” Nobel Edebiyat Ödülü‘nü Annie Ernaux‘ya verdiğini açıklamıştır. Ernaux, ülkemizde yayımlanan bütün eserleri ile Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır. Özellikle hemcinslerinden destek gören yazar, ödülü aldıktan sonra “Nobel’i bizim için aldınız, gurur duyuyoruz, biz kazandık!” gibi tepkiler aldığını belirtir. Bir İsveç kanalına konuşan Ernaux, kazandığına çok şaşırdığını söyler ve Nobel Edebiyat Ödülü kazanan ilk Fransız kadın olmanın büyük bir sorumluluk olduğunu dile getirir.
Vogue, “Vogue Kitap Kulübü: Annie Ernaux”. web
Independent, “2022 Edebiyat Ödülü’nü Kazanan yazar Annie Ernaux kimdir, eserleri nelerdir?” web
Fransız Gastesi, “Annie Ernaux: 2022 Nobel Edebiyat Ödülü”. web