Atasözleri gibi sözel aktarım araçları; toplumsal değer ve kuralları, adetleri ve dolayısıyla kültürü oluştururken bunların nesiller boyu aktarımını da sağlar. Bu açıdan biyolojik temellere değil kültürel değerlere dayanan toplumsal cinsiyet rollerinin oluşmasında, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kullanılan eşitsiz dil ve söylemler önemli yer kaplar.

Toplumsal cinsiyet terimi; cinsiyeti (gender), biyolojik cinsiyetten (sex) bağımsız olarak toplum tarafından oluşturulan, kalıplaştırılan ve sürdürülen bir kültürel süreç alarak tanımlar. Cinsiyet eşitsizliklerinin benimsenmesinde dilin etkilerini incelemek için folklorik bir gösterge olarak atasözlerini irdelemek oldukça işlevseldir. Bu yazıda da toplumsal cinsiyet rolleri ve cinsiyet eşitsizliklerinin temellerine inmek için Anadolu kültürüyle büyümüş bir kadının yaşamı boyunca karşılaşması olası atasözlerine yer verilmiştir.
Toplumsallaşma

- Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi, er atadan öğrenir sıra gezmeyi.
- Oğlan atadan öğrenir sofra açmayı; kız anadan öğrenir biçki biçmeyi.
Dünyanın hemen her yerinde kız çocukları ve erkek çocuklarının yetiştirilme tarzı birbirinden farklıdır. Aile içinde kız ve erkek çocuklarına karşı gösterilen farklı tutumlar, çocukların anlam dünyalarının farklılaşmasına ve sosyalleşme süreçlerinin birbirlerinden zıt bir şekilde ilerlemesine sebep olmaktadır.
- Ağaç yeşert meyve getirsin, oğlan büyüt ekmek getirsin.
- Kızını dövmeyen dizini döver.
- Kız yükü, tuz yükü.
Özellikle Doğu toplumlarında kız çocuklarına, ikinci bir anne görevi üstlendirilerek evin düzeni ve kardeşlerin bakımı öğütlenirken; erkek çocukları, evin ve evle ilgili işlerin oldukça uzağında bırakılır. Erkek çocuklarına cesaret, yiğitlik, kurnazlık gibi aktif roller ve eve para getirme, aile reisliği gibi kamusal rol ve sorumluluklar yüklenirken; kız çocukları bakım, terbiye ve evcimenliğe dair övgülerle donatılırlar. Feminist söyleme göre kadınların yetişkinlik yaşamlarında annelik ve evlilik gibi hedeflerin dominant alanı kaplaması ve hâlâ kaplıyor olması, kadınların bu rolleri yerine getirmek için yaratılmasından değil bunlardan başka seçenekleri olmayışından ileri gelir.

Büyüme dönemlerinde birbirinden ayrılan, farklı kültürel normlar içinde yetiştirilen, eğitim alanları ve hatta oyunları bile ayrıştırılan kız ve erkek çocuklarından ileride birbirlerinin anlan dünyalarını kavramaları, ortak noktalar bulmaları, birbirlerine saygı göstermeleri, evlenmeleri ve sağlıklı nesiller yetiştirmeleri; kısaca özel ve kamusal alanlarda birlikte bulunabilmeleri beklenir.
Evlilik

- Bir eve bir baca, bir kadına bir koca.
- Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet.
- Kız beşikte, çeyiz sandıkta.
- On beşinde kız, ya erde gerek, ya yerde.
Çoğu toplumda önemli bir konumda bulunan aile kurumu; gelecek nesillerin oluşumu, kültürel ve web aktarımın yegane kaynağı olarak güçlü varlığını sürdürür. Adeta evlendirilmek için doğan kırsal yaşamın genç kadınları için evlilik; baba evindeki otoriter ve kuralcı tutumlardan bir nebze kurtulmak, hayatları boyunca aşılanmış büyük ideale –evlilik idealine- sahip olarak toplumsal bir gerekliliği yerine getirmeden ibarettir. Genç kadının ailesi ise evlilikle birlikte evin erkeklerinin omuzlarına binen namus yükünden kurtulacak ve belki de başlık parası aracılığıyla maddi bir kazanç, akrabalık bağı aracılığıyla ise bir nüfuz elde edecektir.

- Her kadın evinin hem hanımı, hem halayığıdır.
Bu açılardan kadın ve ailesi için bir kurtuluş yolu olarak görülen aile kurumu, kadınların bağımsızlık seslerinin arttığı 20.yüzyıla kadar hiç sarsılmadan varlığını sürdürmüş; kız çocukları iyi bir eş ve anne olma idealiyle katı bir nizam ve terbiye içinde, tektip yetiştirilmiştir.
Kutsal Annelik

- Çocuksuz kadın meyvesiz ağaca benzer.
- Oğlanı kızı olmayan avrattan, eski hasır yeğdir.
- Ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz.
Evli bir kadın için sırada, diğer bir önemli toplumsal rol olan annelik vardır. Anne olan bir kadın cinsellikten ve feminen imgelerden bir nebze olsa korunmuş ve kutsanmış sayılır.
- Kızı olanın dili olmaz.
- Oğlanı her kadın doğurmaz, er kadın doğurur.
Toprak ana kültünden Semavi dinlere kadar pek çok inançta annelik, kadınları isyankâr Lilithler’den uysal Havvalar’a dönüştürmek için etkili bir araç olarak görülmüştür. Anne olma, kadının asli görevi ve yaratılışının asıl gayesi olarak kabul edilmiştir. Özellikle bir erkek çocuk sahibi olmak, modern biyolojiden habersiz toplumlarda kadın için bir övünç ve başarı kaynağı haline getirilmiştir.
İkinci Cinsiyet

- Oğlan olsun deli olsun, ekmek olsun kuru olsun.
- Yiğit olan ekmeğini taştan çıkarır.
- Atalar sanatı oğlana mirastır.
- Avrat malı başa tokmaktır.
Kadınlar; yetiştirilmelerindeki söylem ve tutum eşitsizliklerinden başlayarak aile yaşamlarına, toplumsal konumlarına, din kültür, sanat gibi alanlara kadar ve hatta en temel ihtiyaçlarında dahi erkeklerin bir adım gerisinde, dezavantajlı konumlarda yer almışlardır.

İkincil bir cins olarak yaratılan kadınlar, erkeklerin koydukları sınırlar içerisinde ve onların bir adım gerisinde hareket etmişlerdir. Geleneksel toplumda savaşma ve eve ekmek getirme rolünü üstlenen erkekler, bu sayede besine ulaşma gibi en temel gereksinimlerde dahi kadınlardan daha avantajlı konumda yer almıştır. Bugün bu temel eşitsizlik, yeri daralan savaş ve güce dayalı kamusal yaşam pratiklerinin yanı sıra kadınların eğitim düzeyleri ve kamusal alandaki görünürlükleri artmasına rağmen geleneksel olarak hâlâ sürdürülmektedir. Buna benzer biçimde etle beslenme gibi tamamen damak zevkine tabi tercihler bile bir erkeklik ve maddi güç göstergesi olarak, özellikle alt sınıf erkekleri tarafından daha fazla talep görmekte; kültürel değer ve konumlar, beğenileri ve yaşam tarzlarını şekillendirmektedir.
“Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle,
Anamız, avradımız, yarimiz.
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen.
Ve soframızdaki yeri,
Öküzümüzden sonra gelen…”
Nâzım Hikmet – Kadınlarımız
Yine ataerkil sistemi açığa vuracak şekilde, İç Anadolu ve çevresinde düzenlenen toplu etkinliklerde; kadın ve erkeklerin sofraları ayrı kurulmakta, kadınlar ancak erkekler yemeklerini bitirdikten sonra masaya oturabilmektedir.
- Kadın kısmının saçı uzun, aklı kısa olur.
- Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz.
- Dam damlamasından, karı vızıltısından durulmaz.
- Er kocarsa koç olur, karı kocarsa hiç olur.
- Ağustos`tan sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan kadından hayır gelmez.

Kültürel konumlanmalar sadece bununla sınırlı değildir. Yüzyıllar boyunca eğitime ve kamusal görünürlüğe ulaşamamış olan kadınlar, kendilerini erkeklerin gözünden okumuş; erkeklerin kadınlar hakkındaki temel varsayımları, itiraza mahal vermeden diğer erkekler ve kadınların kendileri tarafından kabul görmüştür.

Geçmişten bugüne yaşamış şair ve yazarlarını çoğunun erkek olması kadınlar ve erkekler arsındaki fırsat eşitsizliklerine bağlantılıdır. Ancak bu fırsat eşitsizlikleri sadece kadınların yazması ve söz söylemesine değil söylediklerine ihtimam gösterilmemesine de neden olmuştur. Sakalı olmadığı için sözünü hiçbir zaman tam olarak karşısındakine benimsetemeyen kadın, toplum tarafından dırdırcı ve geveze bir imgeyle betimlenirken erkeklerin kültürel paylarına, laf cambazlığı, ozanlık ve olağanüstü kahramanlık anlatıları düşmüştür.
“Katli Vaciptir”

- Erkeğin şeytanı kadındır.
- Kadın şerri şeytanın şerrine eşittir.
- Avrattan vefa, zehirden şifa.
Kadınların erkeklere tabi ve kontrolsüz varlıklar olmaları, Havva’nın yasak elmayı yiyerek cennetten kovulmasından bugüne kadar güçlü bir ön kabul olarak yer bulmuştur. Bu kontrolsüz ve kısıtlanması gereken cinsiyet, rolden çıktığında -toplumsal cinsiyetinin ona yüklediği rol ve sorumluluklarına uymadığında- cezalandırılmasını da gerektirmiştir. Bu cezalandırma, örfi kurallar, mahalle baskısı tarafından olabileceği gibi fiziksel zarar, doğrudan kadının canına kast ile de gerçekleştirilebilir.

- İyi ipek kendini kırdırmaz, iyi kadın kendini dövdürmez.
- Dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek ardına düşmez.
Hâlâ pek çok toplumda kadınların “yoldan çıkması” onları “cezalandıran” erkekler için bir mazeret kaynağı görevini üstlenmekte, hafifletici bir sebep olarak öne sürülmektedir. Tüm dönemlerin biricik uğraş kaynakları olan ahlak ve namus, çoğu toplum için önemini korumakta ve sadece kadınlar üzerinden tanımlanmaya devam etmektedir.
Toplumsallaşma: Aile, eğitim gibi toplumsal kurumlar aracılığıyla, bireylerin içinde bulundukları toplumun değerlerini benimsemesi sürecine verilen addır.
İkinci cinsiyet: İkinci dalga feminizm savunucusu Beauvoir`ın, kadınların toplumsal alanda erkeklerin gerisinde konumlandırılışını açıklamak için kullandığı terimdir.
Kamusal alan: Feodalizmin çöküşü, kapitalist ekonomiye geçiş, kiliseden bağımsızlık ve liberalizm ile birlikte dönüşüme uğrayan ve ayrışan sosyal etkileşim alanlarını tanımlar. Kamusal alana kadınların dahil edilmemesi ve özel alanla\ev içiyle sınırlandırılmaları, kadınlar için birçok ekonomik ve sosyal dezavantaj yaratmıştır.
Halayık: kadın köle, cariye.
Kaynakça
Genç, Hanife Nalan. Atasözlerinde Toplumsal Cinsiyet Algısı Olarak Kadın. Folklor edebiyat.org, 24 (94),2018. (erişim tarihi: 05.08.2024) web
Yalçınkaya, Zana ve Yiğitoğlu Mustafa. Türkçedeki Cinsiyetçi Atasözleri ve Deyimler Üzerine bir İnceleme. idil Dergisi, 5 (26), 2016. (erişim tarihi: 05.08.2024) web
Özpak, Pınar. Renklerin Cinsiyeti Olur mu: Renklerin Tarihine Yolculuk. Uplifers.com, 2021.(erişim tarihi: 06.08.2024) web
Cartwright, Mark. İngiltere Kralı Ⅷ. Henry. World History Encyclopedia, çeviren Burak Yıldız, 2020.( erişim tarihi: 06.08.2024) web
Yıldırım, Ömer. Sosyalleşme Toplumsallaşma nedir. felsefe gen.tr, 2019. (erişim tarihi: 06.08.2024) web
Aydınalp, Esra Başak. Varoluşçu Özgürlük Bağlamında Kadın: Simon de Beauvoir ve İkinci Cinsiyet. Litera: Dil Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 30 (2), 2020. ( erişim tarihi: 06.08.2024) web
Çarpar, Mehmet Can. Beslenme Kimlik ve Erkeklik: Et Yemenin Sosyolojisi. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, 40(1), 2020. (erişim tarihi: 08.08.2024) web