Bu hikâye, tanrıların tanrısı Zeus tarafından kaçırılıp baştan çıkarılan büyüleyici bir kızın hikâyesi. Her ne kadar bu tür hikâyeler mitolojide oldukça yaygın olsa da Europa’nın hikâyesini özel kılan şey, genç bir kadının isminin kocaman bir kıtaya verilmesidir. Rönesans Dönemi de olmak üzere birçok sanatçıya ilham olmuştur ki bu sanatçıların eserlerinde Europa’yı ve onun kaçırılışını görmek mümkündür.
Europa ve Zeus

Europa, Fenike kralı Agenor’un kızıdır ve bu nedenle de bir Fenike prensesidir. Zeus’un âşık olduğu Io’dan biraz daha farklıdır Europa’nın hikâyesi. Io’nun aksine işler Europa için biraz daha iyi gider.
Bir gün cennette olan Zeus, yukarıdan dünyayı izlemeye başlar. Edith Hamilton, Mythology* kitabında Europa’nın gördüğü rüyalar yüzünden huzursuz olup erken uyandığını yazar. Rüyasında kadın şeklini almış iki kıtanın ona sahip olmaya çalıştığını görür. Asya, onu kendisinin doğurduğunu bu nedenle de ona sahip olması gereken kişinin o olduğunu söylerken isimsiz diğer kıta ise Zeus’un Europa’yı ona hizmetçi olarak sunduğunu ileri sürer. Şafak vaktinde fânilere uğrayan bu rüyaların gerçekleşeceğine inanıldığı için Europa, uykusundan tamamen uyanır ve dostlarıyla denizin kenarındaki çayırlara gider. Burası onların dilediklerince dans edip nehrin ağzında yıkandıkları ve zaman zaman da çiçek topladıkları buluşma alanlarıdır.
Çiçek sepetlerini hoş kokulu nergis, sümbül ve menekşelerle doldururlar. Bu genç kadınlardan hepsi de birbirinden güzel ve zariftir. Yine de Europa; saf ve duru güzelliğiyle aralarından âdeta aşk tanrıçası Aphrodite gibi sıyrılır. Bundan sonra olacaklarda Aphrodite’nin parmağının olduğu söylenir. Zeus, yukarıdan Europa’yı izlerken aşk tanrıçasının ele avuca sığmaz oğlu Cupid, oklarından birini Zeus’un kalbine atar. Saniyeler içinde Zeus, Europa’ya delilercesine âşık oluverir. Hikâyenin bazı versiyonlarında ise Aphrodite’ye ve Cupid’in okuna hiç yer verilmez. Bunun yerine Zeus’un genç kıza kendiliğinden âşık olduğu söylenir.

Zeus’un aşk yaşadığı tüm talihsiz genç kızların kabusu olan Hera, her ne kadar uzaklarda olsa da Zeus işi şansa bırakmak istemez ve Europa’ya görünmeden önce kendisini bir boğaya çevirir. Europa, yeryüzünde görebileceği tüm boğalara kıyasla görülmedik bir güzelliğe sahip olan bu hayvana olacaklardan habersiz bir şekilde yaklaşır. Onu yavaşça okşar. Boğa, kulaklara bir müzik kadar hoş bir sesle gelir. Bu denli tatlı bir ezgiyi çıkarabilecek başka hiçbir şey düşünemez genç kız. Kendini tutamayan Europa, hayvanın sırtında buluverir kendini. Bu olağanüstü güzelliğiyle genç kızı kendine çeken Zeus olsa bile Europa tamamen kendi isteğiyle bu eşsiz yaratığa yaklaşıp kendini ona bırakır. Arkadaşlarına âdeta gelmeleri için yalvarır:
“Muhakkak bizi sırtında taşıyacaktır,
O kadar nazik, o kadar içten ve o kadar uysal ki.
Konuşamaması dışında,
Neredeyse bir boğa değil de adeta güzel, sadık bir insan.”
Genç kızın arkadaşlarının gelmesine kalmadan boğa, üzerinde Europa ile birlikte denize doğru koşmaya başlar. İlerledikçe arkasında dalgaları da beraberinde getirir. Yunusların üzerinde denizde ilerleyen deniz tanrıları Nereidler, Tritonlar ve Zeus’un bizzat kendi kardeşi olan denizlerin tanrısı Poseidon bile onlara eşlik eder.

Europa, bir boğanın böyle bir şey yapamayacağını anlar. Bir tanrının işi olmalıdır. Bu harika yaratığın güzelliğiyle büyülenen genç kız, artık ona yalvarmaya ve onu bağışlaması için kendisini acındırmaya başlar. Bu boğa, aslında tam olarak da genç kızın düşündüğü kişi çıkar: Zeus.
Zeus, ona korkacak hiçbir şeyin olmadığını, tüm bu olanların sadece ona olan aşkından olduğunu anlatır. Genç kızı, doğduğunda annesinin babası Kronos’dan onu sakladığı ada olan Girit’e götürür. Zeus, orada tekrar insan formuna döner. Yaprak dökmeyen bir ağacın altında birlikte olan bu çiftin Minos, Rhadamanthys ve Sarpedon adında da üç oğulları olur. Bu üç adam, ileride öldüklerinde yeraltı dünyasının üç büyük yargıçları olurlar; aralarından Minos, yaşadığı dönemde Knossos şehrini kurup kocaman bir uygarlığa de adını verir: Minos Uygarlığı.
Zeus, gerçekten de Europa’yı çok sever. Onu paha biçilemez hediyelerle şımartır. Bu hediyelerden biri, ona bizzat olarak hizmet eden bronz adam Talos’tur. İkincisi istediği her şeyi avlayabilen ve asla avını kaçırmayan köpek Laelaps iken son hediyesi seçilen hedefi her seferinde vurabilme kabiliyetine sahip bir mızraktır.

Europa, öldüğünde Zeus’un onu bir takımyıldızına dönüştürdüğü söylenir. Kendisi de beyaz bir boğa şeklini tekrar alır. Boğa takımyıldızının Zeus’un şekli olduğuna inanılır. Günümüzde Europa ismi, Jupiter’in uydularından birine verilmiştir hatta üzerinde su olduğuna inanıldığı için oldukça da özeldir. Daha sonra ise bu Fenikeli prensesin adı günümüzde Avrupa (Europe) olarak bildiğimiz Avrupa kıtasına verilir.
* Varlık Yayınlarından Ülkü Tamer tarafından Mitologya adıyla çevrilmiştir.
Kaynakça
Hamilton, E. (1998). Mythology. New York: Little, Brown and Company.
Şubat 25, 2021 tarihinde Greeka: https://www.greeka.com/crete/heraklion/myths/europa/ adresinden alındı.
Mitolojiye yeni yeni ilgi duymaya başlamış biri olarak bu yazına bayıldım, en kısa zamanda diğer yazılarına da göz atacağım!