BEEF Dizi İncelemesi: Öfkeyle Başlayan Hazlar

Editör:
Berfin Sayarsoy
spot_img

A24 ve Netflix, başrollerini Steven Yeun, Ali Wong, Young Mazino, Joseph Lee, Patti Yasutake ve Maria Bello’nun paylaştığı 10 bölümlük bir dizi olan BEEF ile iş birliğine devam ediyor. BEEF’i şimdi Netflix’ten izleyebilirsiniz!

Bir trafik kazası ile hayatları kesişen iki yabancıyı, Danny Cho ve Amy Lau‘yu izliyoruz. Bu iki karakter her anlamda spektrumun iki ayrı ucunda bulunuyor. Ancak bir otoparkta geçen çok kötü bir günün ardından ikili, temposu giderek artan bir intikam dansına başlıyorlar. İkili, kendi hayatlarında kaynayan öfkeyi bir çıkış yolu olarak kullanmaya başlarken aynı zamanda hayatlarını da ihmal etmeye başlıyor. Büyük farklılıklarına rağmen aslında aynı kişiler olan Amy ve Danny, birbirlerine zarar vermeye çalışırken kendi hayatlarını da mahveden iki incinmiş insandır. BEEF, aynı kanaldan aşağı dökülen ve bir boşluğa dönüşen iki hayatı gösteren kara mizah içeren bir trajedidir.

Tesadüf eseri bir araya gelme konsepti pek çok insan için oldukça romantikleştirilebilir bir fikirdir. Çünkü bu tarz düşünceler özel hissetmemizi sağlar. BEEF, iki insanı tesadüfen bir araya getiriyor ve içlerindeki canavarın ortaya çıkmasını sağlıyor. Farklı konumlardan benzer şeyler deneyimleyen iki insanın birbirlerinin baş düşmanı haline gelmesi gibi bir durum ise temposu yüksek bir hikâye sunuyor.

İntikam Çok Boyutludur

BEEF’in ilk birkaç bölümü dizinin anlatısına doğrudan hizmet ediyor. Dizi, Danny ve Amy’nin dünyalarına yakından bakış atmamızı sağlıyor ve böylece onlara sempati duyabiliyoruz. Fakat onları yakından görmek, ikilinin giderek daha tehlikeli kişiler olduğunu anlamamızı sağlıyor. Danny’nin hayatta tutunacak dalı kalmamıştır. Açılış sahnesinde iade ettiği ızgaralar da bunun bir göstergesidir. Çünkü onlar bir intihar girişimi içindi. Danny, ailesini Amerika’ya getirmek için başarılı bir müteahhit olmaya çalışan Koreli bir göçmen. Etrafında ise yalnızca, ebeveynlik yapması gereken kardeşi Paul’un ve illegal işler yapan kuzeni Isaac’in bulunması ise Danny’nin stresine hiç yardımcı olmuyor. Giriş sahnesinde yaşadığı trafik kazası ise onun için her zaman bir şeylerin yanlış gideceğinin işaretidir. Pahalı arabasındaki bu kadın kim olduğunu sanıyor da üste çıkmaya çalışıyor?

Öte yandan Amy, Los Angeles’ın üst sınıf sanat dünyasında tamamen farklı bir hayat yaşıyor. İlk sahneler, Amy ve kocası George’un milyon dolarlık anlaşmalar hakkında konuşurken Danny’nin sürekli olarak azalan bir hesap bakiyesini kontrol ettiği sahneleri zekice harmanlıyor. Bu insanlar günlük yaşamlarında çok farklılar ama Amy de aile baskısının ne demek olduğunu çok iyi biliyor. Kızını büyütürken işi ile özel hayatı arasındaki dengede yeteri kadar fedakârlık yapıp yapmadığını merak ediyor. Kocasının sadakatinden şüpheleniyor. Sürekli koşuşturmaca halinde ve daima acele etmesi gerekiyor. Park yerinde geçiş hakkı onda olduğu için bunu kullanıyor. Peki bu adam kim olduğunu sanıyor da Amy’nin hakkını gasp ediyor?

Birbirlerine öfkeyle korna çaldıkları için hayatları değişen ikilinin hikâyesi ise bu şekilde başlıyor. İkisi de birbirlerinin plakasını alıyor ve sonu gelmeyen bir intikam yolculuğu başlamış oluyor. Öfkelerini Yelp’te kötü yorumlar bırakmak veya bir diğerinin banyosuna işemek bile dindirmiyor. BEEF’i tek oturuşta izlenilebilir bir dizi yapan en önemli şey, insancıl duyguların keşfindeki samimiyetidir. Amy ve Danny görmeye alışkın olduğumuz bir kırgınlığa sahip iki öfkeli karakterden ibaret olabilirdi. Amy, arabasından levyeyle inip Danny’i dövebilirdi. Ama her ikisi de her zaman sahip olduklarının en fazlasını feda etmeye alışmış kişiler. Bu yüzden başlattıkları intikam savaşında da daima uç sınırlarda dolaşıyorlar.

 

Tekrar Eden Döngüler

BEEF, aile travmalarını tüm samimiyetiyle ortaya dökme konusunda kararlı bir yol izliyor. Hepimizin genetik olarak atalarından kalma travmaları taşıdığına dair bir teori var. Yani ebeveynlerimiz bizi her yarı yolda bıraktığında, bu durum ileride bizim de kendi kurduğumuz aileyi yarı yolda bırakabileceğimiz anlamına geliyor. Buna dair bir başka anlatı ise Danny ve Amy’nin birbirlerinin ağızlarından konuştukları son bölümde geliyor. Çocukların, ebeveynlerinin kötü yönlerini emen bir sünger olduğu ve aynı zehri bir sonraki kuşağa akıtmaya devam ettiklerini söylüyorlar. Hiçbir seçimimizde tam anlamıyla özgür değiliz. Amy, aynaya baktığında olmaktan korktuğu şeyi görüyor: Kendi ebeveynlerini. Danny ise ailesinin onayını alabilmek için yoluna çıkan her şeyi ve herkesi harcıyor. Günün sonunda kim olacağımıza karar verecek kişiler biz olsak da aile faktörü bizim bu yolda ne kadar ilerleyebileceğimizi belirleyen yegâne şey oluyor.

Amy ve Danny çokça kez çuvallıyor. Ancak bu, onlara kendi ebeveynlerine dair daha karmaşık bir bakış açısı kazandırıyor. Danny, sonunda ailesini, Kore’den Amerika’ya geri getirdiğinde, Danny’nin ailesi, önce Korece, sonra İngilizce, “Seninle gurur duyuyoruz, Danny. Çok teşekkür ederiz.” diyorlar. Dizi, Danny’nin uzun zamandır hasretini çektiği bir araya gelişin olduğunun altını çiziyor. Danny, ailesi için inşa ettiği eve geldiğinde, evin çoktan bir yangında yok olduğunu görüyor. Göçmen ebeveynlerin şükranlarının içten bir ifadesi BEEF’te yalnızca yanlış yönlendirmedir. Dizi, ebeveyn ve çocuk arasındaki güzel bir anın bir hikâye için yeterli bir son olduğu fikriyle alay ediyor; çünkü hayat bundan daha karışıktır.

Ancak Amy’nin ailesiyle daha da dikenli bir ilişkisi var. O ve George çift terapisine katıldıklarında Amy, terapistine duymak istediği şeyleri söyler. Duygusal olarak gelişmemiş Asyalı ebeveynleri tarafından travmatize edilmiş bir çocuk rolünü benimser. Terapistine Çinli babasının çok şey sakladığını ve Vietnamlı mülteci annesinin duygular hakkında konuşmanın şikâyet etmekle aynı şey olduğunu düşündüğünü açıklar. İronik bir şekilde bu itirafı duygusal bir dönüm noktası olarak sunsa da Amy, ailesinin onu travmatize ettiğine gerçekten inanıyor. Daha sonraki bir bölümde, bu içselleştirilmiş anlatının ne kadar yıpratıcı olduğunu görüyoruz. Amy, iki yıl sonra ilk kez anne babasını evinde ziyaret ettiğinde, kızını onlarla bir araya getirmeyeceğini söyler. Çünkü Amy ailesinin kendisine yaşattığını torunlarına da yaşatmasını engellemek istiyordur. Hayal kırıklığına uğramış babası ona, “Biz çok kötüymüşüz gibi davranıyorsun. Şimdiye kadar ne yaptık?” diye soruyor. Bu o kadar doğrudan bir azarlama ki, Amy’nin babasının iletişim kuramadığı teorisini ortadan kaldırıyor. Amy bunu göremese bile izleyiciler görebilir: Amy, Asyalı ebeveynlerinin kendisini travmatize ettiğine dair bir hikâye benimsedi çünkü kendi seçimlerinin sorumluluğunu almaktansa ebeveynlerini suçlamak daha kolay bir seçenekti.

Yerinde Bir Hiciv

Göçmenler için Asya kültürünün kabul görmüş bir gerçeği, her zaman “iyi” olma ihtiyacıdır. Göçmen Asyalılar, konu duygular olduğunda beyazlarla aynı lükse sahip değiller çünkü onlara küçük yaşlardan itibaren duygularını kendilerine saklamaları öğretiliyor. Her şeyden önce Amerika’da oldukları için şanslı oldukları ve başlarını aşağıda tutmaları gerektiği söyleniyor. BEEF ise bu dışsallaştırmanın ne olduğunu bir hicivle araştırıyor. Yıllarca ailesinin ekonomik yükümlülüğünü sırtında taşımak zorunda kalan ve her zaman onlara yeterli olduğunu kanıtlamaya çalışan Danny Koreli Amerikalı bir göçmen ailenin çocuğu. Amy ise Çinli ve Vietnamlı göçmen bir ailenin kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan kızı. Ayrıca Amy, hiçbir zaman parayı dert etmemiş Japon biriyle evli. Fakat BEEF hikâyesini, göçmen kimliğini odak noktası haline getirmeden anlatıyor. Irksal kimlikleri tek başına bu karakterlerin kim olduğunu tanımlamıyor. Bunun yerine dünyayla etkileşim biçimleri için bağlam sağlıyor. Danny’nin göçmen bir ailenin en büyük oğlu olarak rolü, Amy’nin ebeveynleriyle yabancılaşmış ilişkisinin onunkini beslediği gibi, karakterini şekillendirir.

“Eğer Tanrı her şeyse, o zaman biz Tanrıyız. O da bizim gibi.”

 

Seçimlerimizden Kaçamayız

Amy ve Danny’nin deneyimlediği bu her şeyi tüketen öfke, ikisinin de paylaştığı daha derin bir şeyi ortaya çıkarıyor: Varoluşsal bir kriz. Dizi ilerledikçe, her iki karakter de başlangıçta düşündüklerinden daha fazla ortak yönleri olduğunu fark ediyor. Danny, kilise korosunda kendine bir yer edindiğinde ve inşaat işleri düzelmeye başladığında tüm bu kaosa bir son verebilirdi. Amy ise istediği anlaşmayı tamamladığında ve sonunda bir milyoner olduğunda bu takıntısını arkasında bırakabilirdi. Fakat yaptığımız her şeyin bir sonucu vardır ve er ya da geç bunu bir şekilde ödememiz gerekir. Birbirlerine olan takıntıları bir hortum yarattı. Bu hortum ise sevdiklerini de içine çekerek geriye hiçbir şey kalmayana kadar önüne çıkanı yok ederek ilerlemeye devam etti. Fakat dizinin sonuna geldiğimizde ise tüm bunlar önemini kaybediyor. Çünkü Amy ve Danny artık aynı kişilerdir. Dizinin sonunda, Amy Danny’nin hastane yatağına girdiğinde, bunu somut olarak görürüz. Fakat bu kucaklama her şeyden çok, onun kendini nasıl affedeceğini öğrenmesini temsil eder: Kendisini affederek. BEEF’teki bir diğer önemli vurgu ise kalbinizi dinleyebilmektir. Çünkü günün sonunda önemli olan tek şey yaptığımız seçimlerdir. Her bir seçim, bir vazgeçiştir. BEEF, Netflix’in açık ara en orijinal girişimi oluyor.

Harika Bir Final

Amy ve Danny sürekli bir şeylerin peşinden koşan iki kişidir. Kimi zaman aradıkları şey ekonomik anlamda ferahlıktır. Kimi zaman ise sevginin, gücün veya bir amaç duygusunun peşinden giderler. Yolları kesiştiğinde ise birbirlerini kovalarlar. Ancak en çok peşinde oldukları şey, onları koşulsuz seven birini bulmaktır. Hayatlarında kusurlarını gören ve yine de kabul eden birini istiyorlar. Danny bu kabulü kardeşi Paul’dan istiyor; Amy ise bunu kocasından ve kızından istiyor. Fakat her ikisi adına da bu arayış bir hüsran oluyor. Yedikleri bitkiden zehirlendiklerinde ise birbirleri karşısında savunmasız kalıyorlar ve tüm yelkenlerini indiriyorlar. Çünkü artık sahip oldukları her şeyi kaybetmiş haldeler ve savaş boyalarını çekmelerinin bir anlamı yok. Birbirlerini gerçekten tanımaya başladıklarında ise çok da farklı olmadıklarını görüyorlar. Sonunda ikisi de hiç kimseyle böyle konuşmadıklarını itiraf ediyor. Danny ve Amy birçok yönden birbirleri için yaratılmış iki kişidir. İkili birbirlerinin karanlık yönlerini de görebiliyor. Son sahneden tahmin edebileceğimiz üzere birbirlerini tamamlıyorlar.

Variety’e verdiği bir röportajda dizinin yapımcısı Lee Sung Jin, Carl Jung‘un alıntısının son bölümün ismi olmadan önce bile dizinin kalbinin pusulası olduğunu söylüyor. Jung, “Kimse ışığı hayal ederek aydınlanmaz. İnsanı aydınlatan karanlığı idrak etmektir” diyor ve nihayetinde dizinin odak noktası da bu. Ayrıca Jin, dizinin bir başka sezona ihtiyaç duymadığını, ikilinin hikâyesinin bittiğini söylüyor.

Kaynaklar

  • “Why Beef Doesn’t Focus on Race”. Variety. Web. 07.04.2023
  • “The heavy mask of perfection in “Beef” speaks to many women’s fear of revealing their true self”. Salon. Web. 15.04.2023.
spot_img
Berfin Sayarsoy
Berfin Sayarsoy
oradaydık ve şimdi buradayız

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Geyik: Türk Mitolojisinin Derinliklerindeki Ruhsal Rehber

Türk mitolojisinde geyik, doğa ile insan arasındaki ilişkiyi simgeler. Ruhsal yolculuk, rehberlik ve dönüşüm figürü olarak geçmişten günümüze derin bir anlam taşır.

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!