Günümüz film endüstrisinin aradığı oyuncu profili dolayısıyla son zamanlarda yeteneğe hasret kalmıştık. Baktığınız zaman sadece kaslı veya yakışıklı olduğu için bile evrenlerin birinde kendisine bir başrol bulabilen oyuncular var piyasada. Dijital platformların durmadan ürettikleri yapımlarda da güzel ama oyunculuk yeteneğinden yoksun bir sürü kişiyi görebilirsiniz. Belki onlar haklıdır. Bu ekranlarda yakışıklı, karizmatik, güzel oyuncular isteniyordur.
Hem bu istenilen karizmaya sahip olup hem de oyunculuk yeteneğini rol aldığı her yapımda gösteren bir isim var: Benedict Cumberbatch
Saçlar ve Mimikler
Benedict’i bir film afişinde gördüğünüz zaman dikkatinizi çeken ilk şey role uygun saçları olabilir. Oynadığı neredeyse her rolde onu karakterin özelliklerine uygun bir saç stiliyle görürüz. Karaktere uygun saç yeterli değil tabii ki. Bir de üstüne olması gereken hareketler, bakışlar ve mimikler eklenince rol tam oturuyor. Yüzünü kontrol etme konusunda kendisi gerçek bir ustadır. Kendisine bir lakap takmamız gerekseydi “Mimiklerin Efendisi” lakabı belki de onun için en çok yakışan olacaktır. Sadece insan tepkilerini değil aşağıdaki fotoğrafta göründüğü gibi bir su samurunu bile canlandırabiliyor. O inanılmaz sekansı aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz.
Her oyuncu yüz kaslarına bu kadar hükmedebiliyor mu? Bunu bilmiyoruz. Ama Benedict’in çok büyük bir avantajı vardı. Çoğu meslekte olduğu gibi altyapı. İkisi de oyuncu olan ebeveynleri sayesinde zaten bu sanatın içinde doğmuştu. Henüz 12 yaşındayken William Shakespeare’in “A Midsummer Night’s Dream” adlı tiyatro oyununu oynadı. Daha sonra ise Manchester Üniversitesi’nde aldığı eğitim ile tiyatroda kendini ilerletti. Çok önemli oyunları oynayan Cumberbatch, Frankenstein oyunundaki performansıyla Society of London Theatre tarafından yılın en iyi erkek oyuncusu ödülüne layık görülmüştür.
Tiyatro dışında radyo konusunda da oldukça aktif yıllar geçirdi kendisi. Sahip olduğu ses zaten bunun önünü oldukça açmaktaydı. Muazzam ses tonunu olabilecek en iyi diksiyon ile birleştirmesi onu daha da özel kılar bu konuda. Hem BBC’nin radyo programlarında hem de sesli hikâyelerde seslendirme yaptı uzunca bir süre.
Kendisi buram buram yetenekti zaten bunu keşfetmek çok zor olmamıştır herhalde. Sinemaya girdiği ilk yıllarda İngiliz gazetesi The Guardian’ın “büyük filmlerdeki küçük roller” diye nitelendirdiği rollerle yetindi. Kimi zaman da özel ses rengiyle belgeseller de seslendirdi. Her ne kadar van Gogh’u, Stephen Hawking’i daha önce düşük bütçeli yapımlarda da olsa canlandırmış olsa da o zamanlar Doctor Who ile ilgilenen Stephen Moffat’ın dikkatini çekmesi ve Sherlock rolünü alması onun hayatını değiştirdi.
-“Alo, Ben Stephen Abin”
“Rol layık olanda kalmalı”
Ortaokulda veya lisedeyseniz kitap okuma alışkanlığı kazanmak için bir Sherlock Holmes öyküsü oldukça etkilidir. Devam ettikçe kafanızdaki dedektif şekillenir ve yavaş yavaş da Viktorya Dönemi Londra’sını oluşturursunuz. Sonra yetmedi bir de filmleri izleyeyim dediniz. Çok iyi, sahneler sağlam senaryo akıcı. Bakınırken bir dizi olduğunu gördünüz her sezonu üç bölümden oluşan ama sahneleri bizim kafamızdakinden çok daha modern olan bir polisiye. Mecbur izleyeceksiniz zaten, kaçış yok zehri aldınız bir kere. Başladınız, genç Sherlock ve yardımcısı Dr. Watson… Bilmeyenler için söyleyelim İngiltere’de ateşten gömlek iki görev vardır. Biri İngiltere Milli Takımı’nın başına geçmek, diğeri ise çoğu kişinin bildiği ve izlediği bu kitap uyarlamasındaki karakteri canlandırmak. Bir tuhaflık var ama ne? Neyse devam ettiniz. Bu adama gittikçe ısınıyorsunuz. Dizi bitince aklınızda şu tartışma olur: Şimdiye kadarki en iyi uyarlama bu mu?
Sherlock gerçekten Cumberbatch için büyük bir fırsattı ama aynı zamanda daha ağır bir sorumluluktu. Bu rolü batırması halinde bu leke onu kariyeri boyunca takip edebilirdi. Ayrıca bu Sherlock Holmes hikâyesi diğerlerinden farklı olarak günümüzde geçtiği için zaten bir dezavantajla başlıyordu. Çünkü alışılmışın dışında bir işi kabul ettirmek daha zordur. Ama gerek enerjisiyle gerek o zekânın kendisinde parlamasıyla belki de herkesin hayalinin ötesinde bir Sherlock Holmes izledik.
Bu diziyle beraber büyüdükçe büyüdü Benedict. Kariyeri hep daha ileri gitti. İleri giden kariyerinde geriye dönüp birkaç sezon daha Sherlock için bakmaması hayranlarını ilk başta sadece üzerken daha sonraları bayağı sinirlendirdi. Kendisi hakkında Sherlock çekmemek için Güldür Güldür kadrosuna bile katılabileceğini söyleyenler bile var:) Bütün bunlar bir yana dursun Benedict Cumberbatch her şeyden önce mükemmel bir Sherlock Holmes idi.
+Hocam ivmeyi kaç alalım?
-Sonsuz alabilirsin
Diziden sonra işin sinema tarafına daha fazla önem verdi kendisi. Önce Sherlock’taki rol arkadaşı Martin Freeman’ın da yer aldığı Hobbit: Beklenmedik Yolculuk filmiyle bu seriye bir ejderha olan Smaug ile dâhil oldu. Hareket yakalama teknolojisinin kullanılması ile bir ejderhayı nasıl canlandırdığını bir görelim.
Devamında Star Trek ve çok ses getiren 12 Yıllık Esaret gibi filmlerde de oynadı. Daha önce romanların en zeki adamını canlandırmıştı Cumberbatch. Gerçek dünyanın yaşamış en zekilerinden birine geldi sıra: Alan Turing
Benedict’in hünerlerini çok net olarak seyirciye yansıttığını gördüğümüz Enigma (The Imitation Game) filmi bizim şu anda kullandığımız bilgisayarlar başta olmak üzere yapay zekânın ilk olarak nerede kullanıldığını ve hangi ihtiyaçtan doğduğunu bize gösteren bir tarih filmidir. Filmde imkânsız durumlar karşısında kendisinde oluşan çıkmazı, çözüm arayışlarını, hissettiklerini, umutlarını gözlerinde bile görebilirsiniz kendisinin. Ayrıca dramın olduğu yerlerde de sahneyi büyütmeyi çok iyi başarıyor. Bu filmdeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Akademi Ödüllerine de aday gösterilmiştir.
Bilim tarihinden devam edersek herkesin hemfikir olduğu bakış Nikola Tesla’nın yaşarken hak ettiği değeri göremeyip emeklerinin karşılığını alamamış olması ve bunun yanında Edison’un ne kadar gaddar olduğu. Ama işte Benedict’in Edison canlandırmasını izlerken hikâyeyi çok iyi bilenler bile Edison’a sempati duyamadan edemiyor. Buna karar vermek için Elektrik Savaşları (Current War) filmine bakabilirsiniz.
Filmlerine devam etmeden önce sesine ve diksiyonuna bir kere daha gelelim. En üst seviyelere çıkmış olmasına rağmen seslendirme projelerine her zaman sıcak bakıyor kendisi. Yeri geliyor bir penguen yeri geliyor bir şeytan seslendiriyor. Sherlock çekmemek için radyodan bile çıkmaz gerekirse.
Zeki veya eğlenceli rollerden sonra Kara Düzen (Black Mass) filmi ile sert bir rol ile karşımıza çıkıyor bu defa. Johnny Depp ile kardeş oldukları gerçek bir hikâyeden alıntılanan bu yapımda Depp bir çete lideriyken Cumberbatch kanun adamıdır. Biz film boyunca bu gerginliği hissederiz.
Başka Bir Evrende En Güzel Haliyle
Benedict Cumberbatch her ne kadar büyük projelerde daha önce yer almış olsa da beyazperdede kocaman bir Marvel evreni ve kitlesi var. Bu evrene girmek demek hitap ettiği kitleyi de oldukça genişletecekti. Her ne kadar büyük bir fırsatmış gibi görünse de bu aslında yine Sherlock’ta olduğu gibi riskli bir roldü. Çünkü özellikle kendi içinde bir evrene sahip yapımların sıkı takipçilerini tatmin etmek her zaman kolay olmayabilir. Hele ki o güne dek efsanevi filmler çıkarmış olan stüdyonun yepyeni bir karakteriyle bunu yapmak.
2016 yılına gelindiğinde mistik sanatlar ustası olan Doctor Strange ile Marvel Sinematik Evreni’ne bu evrenin üçüncü fazından katılmıştır. Yine oldukça zeki ve akıllı –ikisi farklı kişiler- bu karakteri Doctor Strange filmlerinin yanı sıra Avengers, Thor, Örümcek Adam filmlerinde canlandırmıştır. Zaten önemli karakterlerden biriyken Kaptan Amerika ve Demir Adam karakterlerinin ayrılmasının ardından dördüncü faz ile birlikte ekranlarda daha da sık gördüğümüz ve sinematik evrenin merkezine yerleşen bir karakter oldu.
Hamdım, Piştim, Yandım
Belki “yandım” kısmı için henüz biraz erken ama Köpeğin Gücü (Power of the Dog) Benedict’in oyunculuk hünerlerini belki de en net şekilde gösterdiği yapımdır. Gerçek anlamda olgunluk eseri diyebiliriz. Hani Türk sinemaseverlerin kullanmayı çok sevdiği bir söz vardır, gözlerle oynamak diye. Bu filmde yönetmen Jane Campion özellikle gerilimi hissettirmek istediği sahnelerde buna önem vermiş olacak ki karakterin keskinliğini Benedict’in gözlerinde çok net görüyorsunuz filmi izlerken. Hani ortamda hemen sinirlenen biri vardır da küçük çocuk yaramazlık yapıp onu sinirlendirmesin diye içinizi yediğiniz anlar olur ya, işte o gerilimi film boyunca bize her hücresiyle hissettirir Benedict.
Bir Western filmi altyapısında geçen hikayede Cumberbatch, baştan sona maskülen özelliklerle donanmış Phil Burbank karakterini canlandırıyor. Phil’in kardeşi George ise tam tersi, nazik ve kibardır. İki kardeş uzun yıllar vadinin en büyük çiftliğinde yaşarken George, genç bir oğlu olan dul bir kadınla evlenir. Bu andan sonra Phil ve genç çocuk arasındaki ilişkiyi, Phil’in toplumsal cinsiyet rollerine bir din gibi bağlılığı, iki karakterin zaman içindeki birbirine etkisini amansız bir gerilim altında izleriz.
2021 yılında Netflix’te yayınlanan film gösterime girdiği dönemde oldukça ses getirmiş ve hem en iyi film hem de en iyi yönetmen dallarında ödülleri toplamıştı.
Genel bir toparlama yaparsak konu oyunculuk olduğunda Benedict Cumberbatch’in bu sektördeki yeri daha ilk işlerinde bile kendini belli ediyordu aslında. Elmas bir şekilde parlar sonuçta. Pek inandırıcı gelmese de kendisi 46 yaşında ama sinemada bir dev olmak için genç sayılabilecek bir yaş. Şimdiden buralarda olması ve potansiyelinin daha da yukarılarda olması heyecan veriyor. Ne mutlu bize ki bu sanatı bize gerçek bir sanatçı edasıyla sunan Benedict Cumberbatch var.