Türk şiirinin mihenk taşlarından biri olan ve şiire tema, biçim açısından getirdiği yenilik ile Garip akımının öncülerinden olan daha çok şair kimliği ile tanınan Orhan Veli; şiirlerinde sıradan insanların kaygı ve endişelerini kaleme almış, şiiri şairane üslubundan çıkarmış, anlama dayalı şiirler oluşturmuştur. Orhan Veli nasıl ki şiirin egemen sınıfların dışına hitap etmesini istemişse öykülerinde de derin olmayan, basit bir anlatımı tercih ederek toplumun tüm kesimlerine hitap etmeyi başarmıştır. Belli bir kesimin zevkine değil; tüm toplumun zevkine nüfuz eder şekilde öykülerini kaleme almıştır. Öykülerinde sıradan insanın hayatından kesitler sunarak okuru önemsiz görünen, durup düşünmeye değer bulunmayan anlar ve olaylar üzerinde düşünmeye sevk eder. Hayatın bir kesiti, günün bir anı, sıradan insanın ihtiyaçları, balıkçılar ve deniz insanlarının yaşamı onun öykülerinin temasını oluşturur.
Şairliğinin dışında genç yaşta ömrü yetmediği için nicelik olarak az ancak nitelik olarak zengin öyküler kaleme alan Orhan Veli, şiirlerinde olduğu gibi öykülerinde de dili oldukça sade ve anlaşılır kullanarak şiirdeki anlayışını destekler. Yazar akıcı bir üslupla okura farklı dünyaların kapılarını aralar ve onu öykü mekânlarıyla zihin dünyasında yolculuğa çağırır. Mekân onun öykülerinde üzerinden geçilen bir yer olmamış güçlü tasvirleri sayesinde mekânın kişiden ayrı bir şekilde tek başlarına düşünülebilecek kuvvetli bir sahaya dönüşmüştür. Şairin; hayata bakışının, yaşama sevincinin, küçük mutlulukların, deniz tutkusunun, güzele meftunluğunun yansıdığı öyküleri okurunu Orhan Veli’nin muhayyilesinde gezdirir.
Bazı hikâyeler İstanbul öykücüsü Sait Faik’i bazıları ise Sabahattin Ali’nin yazın dilini anımsatır. Hikâyelerini Çehov tarzında kaleme almış, olay örgüsü yaratmadan durum ve kişiler üzerinde güçlü tespitler yapmıştır. Benzer temalar üzerinde durduğu bu hikâyelerde yazar, merak unsurunu en aza indirgenmiştir. Ancak hikâyelerinin hemen hepsi tek bir tema üzerinde şekillenmemiş aynı anda aşk, intikam, yoksulluk, burjuvai hayata eleştiri üzerinde durulmuştur. Hikâyelerinin çoğunda alt metin olarak sosyal mesajlar işlemiştir. Güçlü gözlem yeteneği olan sanatçı zaman zaman ise toplumsal eleştirilerde bulunmuştur. Şiirlerinin dilindeki mizahi güç şairin öykülerinde de görülür.
Kitapta yer alan Orhan Veli öyküleri, ilk kez 1947-50 yılları arasında Tanin, Seçilmiş Hikâyeler ve kendi çıkardığı Yaprak dergilerinde yazarın sağlığında; William Saroyan’ın Love, Here is my Hat isimli öyküsünden Yaşasın Aşk başlığıyla yapılmış serbest çeviri ise yazarın ölümünün ardından kâğıtları arasında bulunmuş, Vatan gazetesinde 1952 yılında yayımlanmıştır. Kitapta, Bahadır Dülger’in şairle yaptığı ve ilk defa 21 Mart 1947’de Tasvir gazetesinde yayımlanan röportaj da yer alır. Bazı öykülerde yazar, gerçek hayatta gittiği yerleri ve karşılaştığı gerçek insanları anlatmıştır. Kitapta yer alan altı öykü şunlardır: Hoşgör Köftecisi, Kan, Baharın Ettikleri, Öğleden Sonra, İşsizlik, Denize Doğru.
Hoşgör Köftecisi
“…O yıllarda Eminönü’nden Galata’ya dolmuş kayıkları işlerdi. 5 kuruştu. 10 kuruşa iki kişi rahatlıkla geçerdi. Bir gün Eminönü’nde gezdiğimiz sırada bana, ‘Seni buradan karşıya geçireyim. Bir de köfte ısmarlayayım’ dedi. Karşıya geçtik, bir köfteciye girdik. İsmi Hoşgör Köftecisi’ydi. Küçücük bir dükkândı. Orada bir de Mualla abla vardı. Köfte mi yapıyordu, hizmet mi ediyordu hatırlayamıyorum. İşte onu hikâyeleştirdi. Tatlı hikâyeler bunlar. Oradaki kişiler sahici kişiler, olay da sahici bir olay.”
Bu cümleler Hoşgör Köftecisi öyküsünün yazarı Orhan Veli Kanık’ın kız kardeşi Füruzan Yolyapan’a ait. Orhan Veli’nin “Size bu yazımda üç masalı bir balıkçı meyhanesinde gördüğüm bir dünyadan bahsedeceğim.” cümlesiyle başladığı bu hikâye kaynağını şairin tanık olduğu anlardan alıyor.
Eserde yer alan ilk öykü olan “Hoşgör Köftecisi”, 1947 yılında “Tanin” gazetesinde yayınlanmıştır. Kısa bir durum hikâyesi olan eser, kahraman anlatıcının üç masalı bir balıkçı meyhanesinde gördüğü, şahit olduğu ve gözlemlediği bir dünyadan bahsetmek için bu eseri kaleme aldığını söylemesiyle başlar. Ortada neden sonuç gösteren ve bir olay örgüsüne bağlanan bir durum yoktur, yazar sadece şahit olduğu ve duyduğu şeyleri kahraman anlatıcı gözünden anlatır.
Üç dört masa, masalardan yayılan samimi muhabbet kahramanı kendisine çeker. Kahraman bu dükkâna birkaç kere gidip gelerek oradakilerle aile olmaya başlar. Yazar âdeta dükkânda aradığını bulmuştur. Anlatıcı içindeki boşluğu, yalnızlığı yeni arkadaşlar edinerek, onlarla dertleşip sohbet ederek giderir. Bu dükkân, kahramanı gündelik hayatın telaşesinden kurtararak uzaklara doğru yolculuğa çıkarır. Anlatılan her olay, kahramanı başka dünyalarda gezdirir. Bu dünya çalışan, namuslu, kardeş insanların dünyasıdır. Hikâyesini şöyle bir önermeyle bitirir: “Güzel bir dünyada yaşamak istiyorsanız siz de öyle bir meyhane bulunuz.”
Kan
Kan isimli öykü Seçilmiş Hikâyeler dergisinde Ekim 1947 tarihinde yayımlanmıştır. Hikâye Orhan Veli’nin diğer beş hikâyesinde olduğu gibi durum hikâyesi türünde yazılmıştır. Bu öykü önceden yaşanmış bir olayın üzerine kurgulanır ve mekân tasviri ile başlar. Yolculuk yapmakta olan beş kişinin bir dağ yolundan at arabasıyla geçmekte olduğunu ve beş kişinin silahlarla donatılmış olması her an bir çatışmaya girecekleri izlenimi verse de öykünün ilerleyen kısımlarında bir düğüne gittiklerini ve düğünün yapıldığı köyde belalı bir adam olduğu için hazırlıklı olduklarını gösterir. Anlatım tekniği bakımından birden çok teknikten yararlanılmıştır. Diyalog tekniği ile merak unsuru oluşturulmuş, tasvir tekniği ile hem mekân hem de insan anlatılmıştır.
Baharın Ettikleri
Baharın Ettikleri isimli öykü Seçilmiş Hikâyeler dergisinde 1948 yılında yayımlanmıştır. Yazar, güçlü gözlem gücünü kullanarak hem bir deneme hem de bir hikâye oluşturmuştur. Öyküsünde baharın insanın ruhundaki değişimlerini karşı taraçadaki gözlemleri ile okura sunar. Öyküsüne başlarken yazar bir yazı kaleme almak ister ve eline kâğıdı kalemi alır. Yazı yazmaktan vazgeçerek çevreye dair gözlemlerini, baharın insanlar üzerindeki etkilerini anlatır. Burjuvai hayat, fakirlik, açlık hakkında sosyal mesajlar içeren hikâyede şahıs kadrosu yazarın gözlemlerinde aktardığı kişilerdir. Sosyal hayattaki küçük insanların kaygılarını ya da kaygısızlığını dile getirmiştir. Öykünün sonunda anlattıklarının uydurmaca olduğundan söz eder. “Baharın Ettikleri” öyküsü onun bilinçaltının dışa vurumudur. Anlattığı olayların, şuuraltında yer alan düşüncelerinin öyküye aksi olduğu düşünülebilir.
Orhan Veli’nin siyasi olaylara olan mesafesini bu öyküsünde bulmak mümkündür. Yazar büyük sınıf diye tabir ettiği fakir sınıftan söz açmaktan korktuğunu şu gerekçelerle dile getirir: “Biz, tanımadığımız o büyük sınıfın, o fakir sınıfın adamıyız. Ama tanımadığımız için
de onlardan, onların hayatından bahsedemeyiz. Üstelik tehlikeli bir iş o. İnsana sol
diyorlar, komünist diyorlar. İyisi mi, bir yazar hep suya sabuna dokunmayan yazılar
yazmalı. Ben de öyle yapacağım.” Suya sabuna dokunmadan, hayattan lezzet alarak yaşama bir anlamda Garip anlayışına hatırlatmadır.
Öğleden Sonra
Öğleden Sonra isimli öykü Yaprak dergisinde 15 Nisan 1949 tarihinde yayımlanmıştır. Bu öykü sıcak bir kış günü Üsküdar’da bir alamanada rakı içen dört arkadaşın etrafında işlenir. Bu hikâyede de yazar, durumları kahraman anlatıcı ağzından anlatır. Anlatıcı sıcak bir kış günü öğle arasında yaşadıklarını net ve canlı bir şekilde okurlara sunar. Gözlem ve tasvir yoğundur. Yazarın kısa hikâyesinde iki tema az ama öz işlenmiştir bunlardan biri aşk diğeri de yoksulluk üzerinedir. Şiirlerinde oluşturduğu derinlikli yapı hikâyelerinde de görülür.
İnsanların kendi dünyalarının dışında farklı bir sınıfa mensup olma kaygısıyla yaşamını sürdürmesini öyküsünde şu şekilde eleştirir: “(…) Bu insanlar insanlıklarıyla hayvanlıklarını iyi bağdaştırmışlar. Kendi sınıflarından hiç kimse bu hali yadırgamıyor. Onların dünyası bu. Kendi dünyalarının içindeler. Bütün rahatsızlıklar, insanların kendi dünyalarının dışında kalmalarından geliyor.”
İşsizlik
İşsizlik isimli öykü Yaprak dergisinde 1 Haziran 1949 tarihinde yayımlanmıştır. Hikâyelerinde ve şiirlerinde sıradan insanların problemlerini konu alan Yazar, işsiz Orhan Veli’yi anlatırken kendisine teklif edilen petrol arama kampına gitmediği için pişmanlıklarını dile getirir. Bunun neticesinde yazar, açlığın vermiş olduğu ihtiyaçla birlikte eğer iş teklifine olumlu yanıt vermiş olsaydı bu durumda başına gelecek olayları iç monolog tekniğiyle okura sunar. Kampa gitmiş gibi hayaller kurar ve bu hayallerde, var olmayan kişiler yaratır. Birden fazla temi olan hayal ve gerçek arasında bir öykü olan İşsizlik; sosyal eleştiri, şiir anlayışlarına yapılan yergi ve onlara yanıt mahiyetindeki tavırları ve iş problem üzerine iç monologlarla tamamlanır.
Hayatın güzelliği ve yaşanmaya değer olduğu bu öyküsünde belirgin bir şekilde yer alır. Yazar işsizdir; ancak karnını doyuracak paraya sahip olması onun bu dünyaya sıkıca bağlanması için yeterlidir. Yazar bu öyküsünde küçük şeylerin inceliklerinden söz eder.
Yazar ilerleyen kısımlarda Garip hareketine yapılmış eleştirileri yarattığı karakterlerden biri olan Erdoğan’ın ağzından verir. Orhan Veli, sanatını eleştirenlere karşı bir tariz niteliğinde iç monologlar sunar. “(…) Desin ki: “Orhan Veli mi? Onlar da mı şair? Bırak şu bopstilleri Allah aşkına! Bu türlü maskaralıklar Avrupa’da çoktan geçti. Yazsalar ya vezinli, kafiyeli doğru dürüst şiir. Sıkı mı? yazamayınca ne yapacaklar? Tabii böyle binbir şaklabanlıkla nazar-ı dikkati celbetmeye çalışacaklar. Kolay iş bunlar, kardeşim, kolay iş. Halbuki sanat o kadar kolay değil.” Burada Garip hareketine yöneltilen eleştirilerin farkında olan Veli, ironik bir şekilde bu durumu eleştirir.
Denize Doğru
Denize Doğru isimli öykü Yaprak dergisinde 1 Nisan 1950 tarihinde yayımlanmıştır. Kahraman anlatıcının denize olan özleminin anlatıldığı hikâyede denizin ve yosunun anlatıcıyı çocukluğuna götürdüğü için en önemli iki imgedir.
“Bir yıl deniz görmesem bir hoş olurum. Hele bir de bahar gelmez mi, buram buram yosun kokuları tütmeye başlar burnumda. Bu kokuyu ilk olarak bir kara şehirde, bir bahar sabahı, okula giderken duymuşumdur. Bana daha küçüklük zamanlarımı hatırlatan bu kokuda bir takım somut hayaller de vardır. Bir Boğaziçi koyu, kolumda gene mektep çantam, sisli yahut güneşli bir sabah, bütün bir kışı kıyıda geçirmiş dalyan direkleri… “
Deniz ve deniz ile ilgili unsurlara geniş bir yer verdikten sonra hikâyesini anlatmaya başlar. Bir müteahhidin yanında katiplik yapacağını düşünerek geldiği bu şantiye alanında hem denize olan hasretini dindirmeyi hem de para kazanmayı hayal eden bu genç adamın her iki arzusu da gerçekleşmemiştir. Müteahhidin başka bir iş için kısa süreliğine bir yere gitmesinin şantiye alanının denize olan uzaklığının anlatıcıdaki hayal kırıklıklarına yer verilir. Hayatın vazgeçilmezliği, yaşama sevinci, yazarın denize tutkusu bu öyküde açıkça kendisini hissettirir. Denize ulaşmak için zahmetlere girişen kahraman, tüm gayretleriyle hedefine varır.
Onun öykülerinde boşvermişlik ve boşvermişliğe sığınmak temaları görülür bu öyküsünde denize doğru yürürken karşısında hayal ettiği gibi bir deniz bulamayan yazar, buna da boşverir: “Beyaz kanatlı kuşlar, hep çığlık çığlığa, başımın üzerinde. İçimde sonsuz bir sevinç. Bağırmak istiyorum: ‘Boş ver!’ diye haykırmak istiyorum, “Beş liraya da boş ver!” Vatoz ölüleri ve pina kabuklarıyla dolu sığ bir sahille karşılaşan yazar, içindeki yaşama sevincini yitirmez ve bu durumda dahi boşvermişliğine sığınır.
Yaşasın Aşk
Vatan gazetesinde 1952 yılında yayımlanan öykü, William Saroyan’ın “Yaşasın Aşk”ının serbest bir çevirisidir. Bu çeviri öykü diyaloglarla örülmüştür. Reno’daki bir otel odası mekân olarak seçilmiştir. Sevgilisi San Francisco’da olan kahraman Amerikalıdır. Kahramanın sevgilisiyle yaşadığı sorunların işlendiği öyküde kahraman aşkın devamlı olamayacağını, geçinmek zorunda olan insanların dünyasında aşkın kalıcılığından bahsedilemeyeceğini anlatır.
“Aşk saçma bir şey. Hep öyle olmuştur zaten; daima da öyle olacaktır. Gerçi, tek var olan şey; ama saçma. Kuşlardan gayri hiçbir mahlûka göre değil; kuşlara göre. Çünkü kuşlar, yaşamak için, insanlar gibi birtakım aşağılık işlerle uğraşmaya mahkûm edilmemişler. Elbise giyen, dünyada oturan, çalışması, para kazanması gereken, havayla, suyla yaşayamayan mahlûklar için aşk, fazla güzel bir şey. Konuşan hayvanlar için bu biraz fazla.”
Kaynakça:
- Hoşgör Köftecisi, Yapı Kredi Yayınları, 2016
- Orhan Veli Kanık’ın Öykülerinin Söz Varlığı Açısından İncelenmesi
- Orhan Veli Kanık’ın Hoşgör Köftecisi Adlı Hikâye Kitabı Üzerine Bir İnceleme
- Tatlı Hikâyeler Bunlar