Bir Karakter Tahlili: Albert Camus’nün Yabancı’sı

Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Albert Camus‘nün Nobel Ödüllü kitabı olan Yabancı, toplum düzeni ve değerlere uymadığı için ölüme mahkum edilen Meursault‘nün hayatının bir kesitini konu almaktadır. Hikâyede bir olay örgüsü olsa da aslında daha çok dikkat çeken şey metin aralarındaki derin anlamlardır. Bunlar kitabın etkileyiciliğini artıran ve neden bu kadar okunduğunu anlamamızı sağlayan unsurlardır. Kitabın ana karakteri Meursault, tek başına sıradan bir yaşam süren bir adamdır. Diğer tüm karakterlerin adını bilsek de bu karakterin yalnızca soyadını bilmekteyiz. Kitap, Meursault‘nün bakımevinde kalan annesinin ölüm haberinin gelmesiyle başlar. İş yerinden izin alıp annesini defnetmeye giden karakterimiz, burada kişiliğinin absürtlüğü sonucu ileride başına dert olacak davranış ve tutumlar sergiler. Cenazenin ertesi günü eskiden iş yerinden tanıdığı Marie ile yıllar sonra tekrar karşılaşır ve onunla sevgili olur. Sevgili olduğu kadına karşı tavırları da yine yadırganacak cinstendir. Bir de bu sırada Raymond isimli komşusuyla tanışır. Onun da sevgilisiyle sorunları vardır ve Meursault, Raymond’la yakınlaştıkça ister istemez bu sorunların içine dahil olur. Raymond bir gün bir arkadaşının kulübesine, Meursault ve Marie’yi davet eder. Orada Araplar dedikleri bir grupla aralarında kavga çıkar. Raymond kavgada yaralanır. Sonrasında eve dönerler, Raymond’un ciddi bir şeyi yoktur. Canı sıkılan Meursault sahile yürüyüşe çıkar. Sıcaktan ve güneşten fazlasıyla bunalmıştır. O esnada karşısına kavga ettikleri gruptan bir kişi çıkar. Meursault, elindeki silahla adama bir kez ateş eder. Daha sonra adam ölmüş olmasına rağmen 4 el daha ateş eder. Cinayet işlemesi sebebiyle mahkemede yargılanır. Fakat mahkemede işlediği cinayet bir kenara bırakılır ve annesinin cenazesindeki tavırları tartışılmaya başlanır. Bu konuyla ilgili şahitler dinlenir. Meursault, somut olarak işlediği bir suçtan ötürü çıkarıldığı mahkemede bambaşka soyut kavramların tartışıldığı bir yargıyla karşı karşıya kalır.

Ölüm ve Yas

Felsefe Dünyasına Bir Gezinti, Albert Camus'nün Beş Eseri | Kampüste Ne Var

“Bugün anne öldü belki de dün bilmiyorum.” cümlesiyle başlayan kitapta, daha bu sözlerden anlıyoruz nasıl bir kayıtsızlıkla karşılaşacağımızı. Meursault, annesinden dahi iyelik eki kullanmadan söz eden bir karakterdir. Annesinin ölüm haberi karşısında kayıtsız ve soğukkanlı olan Meursault’nün bu halinin yaşamının genelinde de var olduğunu görüyoruz. Annesinin cenazesini görmek istemez, hiç gözyaşı dökmez, tabutun başında kahve içer ve uykusunu düşünür. Önemli birini kaybedince yapılması absürt ne varsa hiç çekinmeden yapar karakterimiz. Hayata ve çevresindeki insanlara karşı zaten hep kayıtsız, umursamaz, ilgisiz olmuş ve yüzeysel ilişkiler kurmuş bir kişidir Meursault. Kitapta hiç arkadaşı olduğundan bahsedilmez, sadece olay örgüsüne dahil olan birkaç komşunun adını duyarız. İfadelerinde hislerine hiçbir zaman yer yoktur. Anlamsızlık hayatının anlamı olmuştur adeta. Onun için hiçbir şeye anlam yüklememek gerekir. Annesinin cenazesinden bir gün sonra sinemaya komedi filmine, denize yüzmeye gittiği kadın bile onun için sadece Marie’dir. Hayatında olan kadına seviyorum demek yerine sevmiyor değilim demektedir. Evlilik teklifi gibi önemli ve değerli bir olay karşısında fark etmez demesi aslında ilişkilerinde derinleşemediğinin bir başka göstergesidir. Marie tüm bunlara rağmen gayet sabırlı ve anlayışlı bir kadındır. Meursault’nün annesini karşılaştıkları günün öncesinde kaybettiğini öğrendikten sonra dahi hiçbir sorgulama yapmamıştır Meursault’nün tavırları üzerinde.

Meursault‘nün cenazeden sonra direkt birisiyle randevulaşıp eğlenmesi aslında bir bastırmadır. Çünkü hayatındaki sorunlarla bu şekilde baş etmeyi öğrenmiştir, onlara hiç yokmuş ve önemsizlermiş gibi davranarak… Gücünü bu şekilde koruyabilecektir, diğer türlüsü onu aciz biri yapacaktır. Meursault, kendini çok iyi tanısa da toplumda yabancıdır. Aslında çok iyi gözlem ve betimleme yeteneğine sahiptir. Girdiği her ortamda göze batan konumda olan karakterimiz, patavatsızlık ve dobralık arasındaki o ince çizgidedir. Kendi içinde çelişkileri olan biridir aslında ama benliğini dışarıya net olarak yansıtmaktadır.

Değerlere “Yabancı”

littospherenet

Meursault‘nün hayatında değer kavramı yoktur. Örneğin gönül alma gibi bir alışkanlığı yoktur çünkü zaten birinin kırılıp kırılmamasının onun için bir önemi yoktur. Her olaya rasyonel yaklaşmakta ve her durumda soğukkanlılığını korumaktadır. Toplum düzenini bozduğu iddia edilen tutumları olsa da aslında o kendini hayata kayıtsız kalarak var etmiştir. Geleneksel toplumun önemsediği olgulara karşı hassasiyeti yoktur. Girdiği bunalım ve yaşadığı buhranları dahi göz ardı etmektedir.

Ayrıca ele alınacak bir başka konu, baba meselesidir. Romanda fazla bahsedilmese de Meursault‘nün babasının çok önceden öldüğünü biliyoruz. Annesiyle de arasında kuvvetli bir bağ bulunmayan Meursault’nün baba eksikliği şüphesiz ki kişiliğinin üzerinde etkili olmuştur. Baba figürünün duygusal ve fiziksel yokluğu kimlik oluşturma sürecinde olumsuz etkilere yol açmıştır. Bu yokluk; yaşamla ilgili beceri eksikliği, öfke, saldırganlık, güven problemi gibi karakterimizde de görülen sorunlara yol açabilmektedir. Yol gösterici ve manevi destek eksikliğinden ötürü kendi doğrularını oluşturmuştur. Hayatındaki otorite figürünün kaybı yüzünden başka bir otorite unsuru olan kurallara bağlanma ve uyum sağlama güçlüğü de bundan kaynaklanabilmektedir. Onunla alakalı olsun ya da olmasın yaşadığı olaylar karşısında sürekli suçsuzluğunu vurgulama ihtiyacı duyar. Fazlaca dışsal atıfta bulunması yine sorumluluklardan kaçma davranışının bir çıktısıdır. Annesi hayattadır ama aralarındaki bağ kuvvetli olmadığından yaşarken dahi bu eksiklik hep kalmıştır içinde. Hatta birbirleriyle yaşayamayacaklarını her iki taraf da bilmektedir ve annenin bakımevine gitmesi her iki tarafta da konuşulmadan kararlaştırılan bir mevzu olmuştur. Zaten böyle olması gerektiğini bilmektedirler.

Aslında hikaye boyunca Meursault‘ya bilmediği şeyler üzerinden yüklenilmektedir. Ebeveynlerinin ihmali ve yalnız başınalığı yüzünden kabul edilemez bir kişi olarak yer alır bu hayatta. Toplum Meursault‘yü ondan izole olduğu için kabul etmemiştir, üstüne üstlük bir de bunun için cezalandırmıştır.

Cezalandırılma

littospherenet

“Her şey ben araya girmeden olup bitiyordu. Kaderim benim fikrim alınmadan yazılıyordu.”

Kitabın son bölümü karakterimizin yargılanmasından oluşur. Aslında derin düşünen ve nasıl davrandığının farkında biridir Meursault. İşlediği cinayetten ötürü değil ahlak ve vicdan uyumsuzluğu yüzünden ağır cezalandırılan karakterimiz bu cezasını bile umursamaz. Özgürlüğünden mahrum bırakılmasının nedeni sosyal normlara uymayan tutumlar içerisinde olmasıdır aslında. İşlediği cinayetin yanı sıra kendini; annesinin cenazesinde ağlamadığı, annesini yalnız başına bıraktığı, ölümüne kayıtsız kaldığı için yargılanırken bulur. Annesinin ölümünden sonraki her umursamaz ve bencil hareketi mahkemede delil olarak kullanılmıştır. Tüm bu toplanan deliller sonucu Meursault‘yü, babasını öldürmekten yargılanan bir başka adamdan daha ağır bir suçlu olarak görürler. Bu suçlamaların onun için bir anlamı olmasa da kendisini her şartta savunan bir avukatı vardır. Avukatı onun için çok uğraşsa da kendisi herhangi bir açıklama girişiminde bulunmaz, ağlamaz, kurtulmak için çırpınmaz. Mahkemede kendini savunmaya bile tenezzül etmez. Ona da kayıtsız kalır. İşlediği cinayet için saçma bir sebep öne sürer. Absürt düşünceleri onu ipe götürür.

Aslında toplumun da Meursault‘ya karşı üstlenmesi gereken görevleri vardır çünkü bu şekilde büyüyen bir birey kendi başına, kendi doğrularını inşa edecektir. Savcı, yargıç ve rahip aslında toplumda düzeni sağlayan ahlak, devlet ve dini temsil etmektedirler. Mahkemede bunun üzerinden bir metafor söz konusudur. En sonunda başkalarının yaptığı vicdan sorgulamalarını kendisi de yapmıştır artık. Kitabın son kısmında içsel sorgulamalara girmiştir. Kendi cenazesine giderken annesinin yasının farkına varmıştır.

Yaşam, yas ve suç konularının işlendiği romanda, bu üç unsurun birbiriyle bağı sonsuz bir döngüye sebep olmuştur. Birinin yaşamına son vermesine rağmen ölüm cezası söz konusu değilken toplumun beklentilerini karşılamaması, bir türlü uyum sağlayamadığı yaşamının elinden alınmasına sebep olmuştur.


Kaynakça

eskikitaplarım.com web

littosphere.net web

paldirkultursanat.com “Absürdizm ve Varoluşçuluk Çerçevesinde Yabancı” web

Öne Çıkan Görsel Linki

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.