Sahel Farzan, İranlı bir Kürt şair. İran’da 1979 yılında Humeyni önderliğinde gerçekleşen İslam Devrimi’nin perde arkasında kalan kurbanlarından yalnızca birisi. Filmin içeriğini özel kılan bir nokta ise İranlı yönetmen Bahman Ghobadi’nin de filmi çektiği sırada sürgünde olması. Kendisi de bu konuyla ilgili olarak Gergedan Mevsimi’nde anlattıklarının sürgünde yaşadıklarının bir yansıması olduğunu söylüyor.1
Filmin en vurucu yönü bana kalırsa anlatımından ziyade hikayesi. Sahel Farzan, 1979 yılında İslam devrimi gerçekleştiğinde politik bir yönü olmayan, kitapları yayımlanmış bir şairdir. Ancak kurulan bir komplo sonucu eşi Mina ile birlikte tutuklanır ve tam 30 yıl hapse mahkum olur. Kısa süre sonra hapisten çıkan eşine Sahel’in öldüğünü söyler, hatta onun için sahte bir mezar hazırlarlar. 30 yıl boyunca sebepsiz yere işkence gören Sahel, mahkum hayatı biter bitmez Mina’yı aramaya koyulur. Mina’nın izinde öğrendikleri ise hikayenin devamında kendimizi olayların daha da içinde bulmamıza sebep olur: Mina İstanbul’dadır. Sahel de tabii ki peşinden gider ve filmin kalanı İstanbul sokaklarında geçer.
Filmin evrensel bir oyuncu kadrosu var ve bu kadro içinden en dikkat çekici isim Monica Belluci. Bunun dışında biz Türkiyeli izleyiciler için kadroda yer alan Yılmaz Erdoğan, Caner Cindoruk, Belçim Bilgin, Beren Saat ve hatta kısa bir süre için de olsa göreceğimiz Ahmet Mümtaz Taylan gibi isimler de önemli şüphesiz. Oyuncu kadrosu konusunda değinmek istediğim bir nokta ise oyuncu seçiminde hissettiğim bir eksiklik. İkili zaman kurgusu kullanılan hikayede başrollerden Sahel Farzan’ın gençliğini Caner Cindoruk, günümüz halini ise İranlı aktör Behrouz Vossoughi canlandırırken Mina’nın hem gençliği hem günümüz hali için Monica Belluci düşünülmüş. Bu tercihte Monica Belluci isminin etkisini anlamak mümkün. Ancak yine de bana kalırsa özellikle Caner Cindoruk ile arasında bir yaş uyumsuzluğuna sebep olmuş bu tercih. Bu nedenle gençliği için bir başka aktris seçilebilirdi diye düşünüyorum.
Filmde, yukarıda da belirttiğim gibi, ikili bir zaman kurgusu kullanılmış. Bir yandan Sahel Farzan ile birlikte “şimdiki zamanda” Mina’nın peşinden giderken bir yandan da gerek Sahel’in, gerek Mina’nın geçmişe dönüşleriyle o karanlık günlerini yaşıyoruz. Bu geçmişe dönüşlerin filmin akışına başarıyla yerleştirilmiş olmasının yanında İslam Devrimi’nin vahşeti ve kargaşasını da gözler önüne sermesi filmin başarılı bulduğum unsurlarından birisi. Şairin şiirlerinden alıntılar sıklıkla kullanılırken bunların seslendirilmesi şairin anavatanından bir genç kadın seçilmiş.
Yönetmen Bahman Ghobadi, filmde gerçek ve gerçekdışı unsurları bir arada kullanmış. Bu sayede izleyiciyi “gerçek” sahnelerin ortasında aniden bir hayale doğru sürükleyebiliyor. Bunu zaman zaman rüya benzeri, gerçek-gerçeküstü arası görüntülerle yaparken zaman zaman tamamıyla gerçekten kopan unsurları da kullanmış. Bu konuda dikkat çeken bir başka nokta ise filmin sonuna yaklaştıkça gerçekten kopmaların yoğunlaşması… Ben bunu şairin hüzün dolu gerçekleri öğrendikçe onlardan uzaklaşması şeklinde yorumladım.
Dikkatimi çeken son nokta ise mekan ve kişilerin sınırlanmış olması. Örneğin filmin yarısından fazlası İstanbul’da geçmesine rağmen ardışık günler sürekli aynı yerlerde geçiyor, hatta belki de İstanbul’da toplamda 10’dan az sahne görüyoruz. Kişilerde ise hapishane sürecini saymazsak yan karakter ve figüran sayısı çok az. Bu bahsettiğim iki durumdan mekan sınırlaması bazı noktalarda tekdüze ve sıkıcı bir hal alabilirken kişi sınırlaması ise izleyicinin hikayenin içine girmesini kolaylaştırıyor diyebilirim. Özetle bu iki kısıtlamadan biri filmi olumsuz, diğeri olumlu etkilemiş.
Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde Gergedan Mevsimi, kusursuz bir biyografi olmasa da hikayesi ve yönetmenin kendi üslubundan gelen unsurlarıyla dikkat çekici bir yapıt. Özellikle filmin yakın İran tarihine dair barındırdığı belgesel nitelikli ögeler ilginizi çekiyorsa, izlemenizi kesinlikle tavsiye ediyor ve son olarak Sahel Farzan’ın şu dizelerine yer vermek istiyorum:
“Eğer kanımı lekeleyecek olurlarsa
Elimden kurtulamaz damarım”