Hasbelkader mi yoksa yıldızlarda yazan bir gerçeklik olduğu için mi bilinmez ama Birhan Keskin, okuru sarsan, çoğu zaman nihilist bir başkaldırının öncüsü, çoğu zaman da eskiyen zamanda kaybolmaya mahkûm olan hislerin tutsağı olarak çıkmıştır karşımıza.
O, her hücresinden tabiat fışkıran bir insan olmakla birlikte, haykırmak isteyip dilini ısırdıklarını dizlerine fısıldamaktan kaçınmaz. Baktığınız bir gökyüzünde, pikaba taktığınız bir plakta ve rastgele yürümeye karar verdiğiniz bir yolda karşılaşabilirsiniz onunla ve izleriyle. Onun şiirleri okurken ritmin içinde kaybolduğunuz bir müzikaldir adeta. Farkına varmazsınız ama bütün varlığınız, onun şiirleriyle dans etmek için yaratılmış olup çıkıverir.
İşte ruhunuzun, söyleyemediklerinizin ve mutluluklarınızın müziği olan şiirleriyle Birhan Keskin‘i tanıyarak başlayalım.
Birhan Keskin Kimdir?

22 Aralık 1963’te soğuğun hâkim olduğu bir Trakya gecesinde doğar Birhan Keskin. İki büyük abisinin ve ondan sonra doğan iki küçük erkek kardeşinin ortancası olarak karşımıza çıkar. Anne ve babasının 1969’da İstanbul’a göç etmesiyle birlikte yeni bir dönem aralanır hayatlarında. Bir röportajında babasını “pedagoji formasyonu sıfır bir babanın kızıyım ben,” diye anlatır. Ama bu, babasını sevmediği anlamına gelmez çünkü altıncı şiir kitabı olan Ba, baba sözcüğünün ilk hecesi olarak karşımıza çıkar.
Okulu ne kadar sevmeyen bir çocuk olsa da 1986 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü başarıyla bitirir ve program danışmanlığı, yayınevi editörlüğü gibi alanlarda çalışmaya başlar. Edebiyat dostlarıyla birlikte 90’lı yıllarda Geniş Zamanlar ve Göçebe dergilerini çıkarır. 2006’da, çok sevdiği yazarlardan biri olan Gülten Akın‘dan sonra Ba adlı şiir kitabıyla Altın Portakal Ödülü’nü kazanan ikinci kadın şair olarak kendini şairler arasında unutulmaz bir biçimde yazdırmayı başarır.
Eski Avluda Şiir Tahlili

Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Çalıda sarı bir çiğdemim ben
Ve senin çok eski cümlen.
Anonim edebiyattan bir halk öyküsü gibi başlar Eski Avluda şiiri. Yıllar önce anlatılan bir öykünün, sevenleri kavuşturacak, kötü büyüleri çözecek bir şifresi vardır aslında. Bir çiçek açtığında, eski bir avluda çözülecektir bütün düğümler, başkaldırılar ve kavgalar. Avlu, çocukların oynadığı, aile yemeklerinin yendiği, doğayla iç içe olunduğu evlerin dış bölmeleridir; ama şair, bize eskimiş, toz tutmuş ve artık unutulmuş soğuk bir avludan seslenmeyi tercih eder. Eskiden mutluluğun merkezi olan bu yerde yalnızlığı temsil eden bir savaşçı gibidir adeta. Önceden göz alıcı tabiat ve bitkilere ev sahipliği yapan bu avluda artık açan tek bitki sarı bir çiğdemdir. Çiğdem bitkisi doğada birçok renkte bulunmakla beraber, Birhan Keskin’in sarı rengini seçmesi bir tesadüf değildir . Sarı, hüznü ve yalnızlığı temsil eder ve şair sevdiği insanın üstü toz tutan ama kalbe tesiri baki olan sözleriyle varlığını sürdürmeye çalışır.
Sen otursan, gitmemiş ki! olsan
Ben sana bir eski Endülüs avlusu
İstersen serin bir Portofino getirsem
Ya da Yedigöller’in yedisini birden.
Bir ümitle başlar Birhan Keskin bu sefer. Olasılıklarla dolu bir rüyaya yatmak gibi çocuksu bir sevinçle sarsılır dizleri. “Gitmemiş ki” gerçek olmayan ve kısa vadeli bir hayalin yakarışıdır. Mekânlar değişir, İtalya’nın Portofino’sunda buluruz kendimizi veya Yedigöller’in yedisinden birinde. Ama giden geri gelmez. Bu gelmeyiş şair tarafından kabul edilmez aslında ve bundan kaynaklı olarak sürekli karşı tarafa farklı yönleriyle vaatler sunup geri döndürme çabası hâkim olur sözlerine.
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
Buldum buluşturdum, kendime geldim
Tek eksik sensin! İncecik, çilli bir dille
Sen de gelsen.
Sevdiğinin yokluğunda bütün kökleriyle sıkı sıkı tutunarak ayakta kalmaya çalışır artık şair. Onun varlığını hissedemediği, göremediği zamanlarda bile hayatın bütün eksikliklerine rağmen direnişini sürdürmeye devam eder. Bütün bu direnişe rağmen, sevgilinin gelmesi onun hayatındaki yarım kalan yapboz parçasıdır. Felaketlerin içinde saklandığı Pandora Kutusu’nun içindeki umut misali Birhan Keskin, sevgilinin gidişine ve onu yalnız bırakışına rağmen, onun yine de geri gelmesi ümidiyle umudun tanrıçası olan Elpis’e dönüşür adeta.
Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem.
Şiirin başında gördüğümüz gibi yine tabiata sığınma vardır bu dizelerde. Şair, sanki huzurun hâkim olduğu sahil kasabasındaki evlerden birine uzaktan bakar. Çocukken çizdiğimiz resimlerdekini andıran kırmızı kiremitli bir çatısı olan ev gibi şekillendirebiliriz aklımızda. Şair, sözcüklerinde çatıyı kırmızıya boyamayı seçmiştir çünkü eskiden hayallerinin toplandığı bu çatı altında artık öfkesi de aşkıyla beraber boy gösterir. Hüznün temsilcisi olan sarı çiğdem, artık sadakat ve barışın temsili olan begonvillere dönüşür. Sukûnete açılmasını hayal ettiği evin kapısını ise mavi renge boyayarak sadakatin temsilini yapar.

Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en geniş cümlem:
İçimi açtım sana.
İçini açmak için.
Işıldayan vaatlerle süslediği dizeleri, artık içten gelen bir itirafa dönüşür. Kimliğin direnişine hüzün kokan sonbahar mevsimi hâkim olurken, Birhan Keskin itirafına elinden geleni yaptığını anlatarak devam eder. Var olanı yaşatmaya dair her şeyi yapar ve en sonunda bütün çıplaklığıyla karşıdaki insana içini açar. Kabul olup olmamasının önemi yoktur artık Keskin için; bir insanın karşısında hiçliğiyle ve bütün umutlarıyla var olmaya çalışan kalbinin yorgun sularında sevgiliyi anlamak için son kartını oynar.
Kaynakça:
- Aktarli, Emine. Birhan Keskin’in Şiirleri Üzerine Tematik Bir İnceleme. Yüksek Lisans Tezi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2019. 09.11.2024
- Keskin, Birhan. Soğuk Kazı. İstanbul: Metis Yayınları, 2017.
-
“Olur da Yanlışlıkla İntihar Edersem Diye Korkarım.” Mono. Web. 09.11.2024