Marx’tan Durkheim’a ve Weber’den Parsons’a sosyologlar yapısal olarak ekonomiye, mülk sahipliğine ve mali varlıklara bağlı olduğunu düşündükleri sınıf üretimlerinin nasıl oluştuğuyla ilgilenmiştir. Bourdieu ise, bu durumun daha komplike olduğunu; sosyal sınıfın sadece ekonomiye göre tanımlanmayıp, bireyin konumu ve sahip olduğu sermaye türleriyle ilişkili sınıf habitusunun da etkili olduğunu ileri sürmüştür.
Bourdieu, bireyin habitusunun bir kişin sahip olduğu “aktüel olarak kullanılabilir kaynaklar ve güçler kümesi” olarak yeniden tanımladığı sermayenin farklı türlerden oluştuğunu ileri sürer. Aynı zamanda eğitim sisteminin amacının bilgi iletmekten ziyade, bir sosyal ayıklama düzeneği olarak işlemek ve toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştırmak olduğunu ileri sürer.
Kültürel sermaye, bireyin çevresi, kültürel değerleri ve sahip olduğu diplomalar vb. belgelerle somutlaşır. Bu noktada belli koşullarda ekonomik sermayeye de çevrilebileceğini söylemek mümkündür. Kültürel sermaye, bir toplumun kültürünün maddi zenginliği gibi eşitsiz dağılmış ve bu sınıfsal farklılıkları özendirip doğal göstermeye hizmet eden bir kavramdır. Bourdieu bu kavramda, bu niteliğe sahip olanlara atfedilen prestij ve sosyal değeri kasteder. Ekonomik sermaye, basit bir ifadeyle, parasal kaynaklar ve mülklere işaret eder. Doğrudan doğruya paraya dönüştürülebilen ve mülkiyet hakları şeklinde kendini gösterebilen bir sermaye türüdür. Sosyal sermaye ise, sosyal ağlar aracılığıyla kazanılan insan kaynakları, yeni arkadaşlıklar ve iş arkadaşlarıdır. Bu ilişkiler karşılıklı yükümlülük ve güven hissi verir, aynı zamanda güç ve nüfuz kazandırabilir. Günümüzden örnek verecek olursak; bireylerin sosyal sermayelerini arttırmanın yollarını sunan Facebook ve LinkedIn gibi sosyal ağların başarısı ve kullanımı akla gelebilir.
Bourdieu’ya göre sermayenin üç boyutu sınıf farklılıklarına ve sosyal avantajlara kaynaklık etmektedir. Aktörlerin farklı alanlardaki pozisyonlarını belirler ve bu pozisyon sermayenin üç boyutundan da bağımsız değildir. Ekonomik sermaye, “Neye sahipsin?”; kültürel sermaye, “Ne biliyorsun?”; sosyal sermaye ise, “Kimleri tanıyorsun?” sorusuna yanıt verir.
Habitus kavramı Bourdieu için, bireylerin kendi sosyal sınıf gruplarının diğer üyeleriyle benzer şekillerde yaşamaya yönelten ve sosyal olarak bir dizi vücut bulmuş eğilimdir. Habitus, onu oluşturan toplumsal güç hareketleri tarafından yapılandırılır. Bu yapılanma, bireyin farklı sınıfsal yapılanmalarında biçim ve tutarlılık oluşturmasını sağlar. Fail ile yapıyı düşündüğümüz bu noktada, Giddens’ın yapılaşma kuramını aklımıza getirmek mümkündür. Giddens’a göre faillik, bireylerin kendi yaşam seyirlerini tarihsel ve sosyal koşullar koşulların yaratmış olduğu fırsatlar ve sınırlar içinde verdiği kararlar yoluyla yeniden inşa edilebilmesidir. Yapı, toplumsal yeniden üretimle yenilenecek şekilde karşımıza çıkar. Bourdieu için yapının ürünü, tıpkı fail-yapı dikotomisi gibi, pratiklerin üreticisidir.
Konuyla ilgili çalışmadan bahsetmeden önce, Bourdieu’nun düşünümsel bilim görüşüne değinmek faydalı olacaktır. Bourdieu’ya göre ihtiyacımız olan, gündelik bilgimizi yeniden üretecek araştırmalar değildir; tam aksine bizi ilerletecek olan, ortak fikre dayalı söylemimizi terk ederek araştırmaya ve “söylenmeyeni” söyleme, “görülmeyeni” gösterme eğiliminde olan düşünümsel bir bilim yapmaktır (Önder Erol, 2020: 3) Bilimin kendi araçlarını kullanarak, kendi üzerine düşünmesini sağlama misyonunu kişisel çıkarlara doğru manipüle edilmeye açık bir bilim olan sosyoloji için daha da büyük bir zorunluluk olduğunu belirten Bourdieu’ya göre; bilim formüle ettiği her önermenin onu üreten özneye uygulanabilir olması gerekir. Dolayısıyla teorik açıdan bahsettiğimiz sermaye türleri ve habitus kavramlarının günümüz dünyasında, yani pratikteki yansımalarını saptamak önemli olacaktır. Bahsedeceğimiz çalışma ise, bu Bourdieu’nun düşünümsel bilim görüşünü destekler niteliktedir.
Dijital Kültür ve Çevrimiçi Sosyal Ağlarda Rekabetin Aktörü: “Dijital Habitus”
İçinde bulunduğumuz çağda teknoloji, iletişim ve medyanın şekillendirici gücüyle birlikte çok katmanlı bir kültürel ve küresel dönüşüm sürecine girilmiştir. Dijital iletişim araçları ve çevrimiçi iletişim araçlarının oluşması, kültürdeki kapsamlı değişime işaret eder. Günümüzde elektronik enformasyonun bütün açılımlarını kapsayan “yeni medya dolayımlı iletişim” ile internet, akıllı telefonlar ve daha fazlası anlatılırken; dijital kültür, ağ toplumu ve kullanıcı/profil gibi sözcükler de kültürel dönüşümü anlatmaktadır.
Web siteleri üzerinden bireylerin bir profil hesabı aracılığıyla, müzik, video ve resim paylaşımından politikaya varıncaya kadar pek çok alanda birebir ya da grup olarak iletişimde bulunduğu çevrimiçi alanlar, pek çok kültürel etkinliğin gözlemlendiği yeni bir “mekân” olarak değerlendirilebilir. Bu mekânlarda sanal kimliklerin üretildiğini söylemek mümkündür. Bauman’a göre; bu kimliklerin belirsiz, kuralsız ve başına buyruk olmasına karşın, imaja dayalı ve onunla merkezileştirilen simgesel varlıklara dönüştüğünü dile getirmektedir (1997: 60).
Goffman “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” (2014) adlı kitabında tiyatro modelinden yola çıkarak bireyin, kendisini, faaliyetlerini veya performansını başkalarına nasıl sunduğunu, başkalarının izlenimlerini nasıl yönlendirdiğini, denetlediğini vitrin metaforuyla açıklar. Goffman, oyuncunun (bireylerin) vitrin aracılığıyla sahnelediği kimliği, bireyin başkalarına vermeye çalıştığı imaj olarak değerlendirir. Birey, bütün bu eylemlerin toplamı ve bütün bu düzenlenmelerin bir ürünü olarak karşımıza çıkar böylelikle. Bu durum, tıpkı bir bireyin gerçekten bağımsız olarak, sosyal ağ hesaplarındaki profilinde sunduğu fotoğrafların, paylaşımların ya da takip ettiği kişilerin toplamından oluşmasına benzer.
Sosyal sermaye kavramını kuramsal bir yaklaşımla ele alan Bourdieu’ye göre (1986), değişen ve artan sosyal ağlar, sosyal bağlar, ilişkiler, bireyler arası ya da sosyal gruplar içinde gelişen birtakım oluşumlardan meydana gelmektedir. Bourdieu’den hareketle, yeni birer alan olarak değerlendirilebilen sosyal ağlarda, kişilerin sanal konum yaratımında, sosyal sermayenin etkisinden söz edilebilir. Örneğin sosyal ağlardaki bir profilin takipçi ya da beğeni sayısının yüksek oluşu, grup liderliği ya da popüler bir profile bağlılık sayısının fazla olması, sosyal sermayeyi yükselten dijital kültürel kodlar olarak tanımlanabilmektedir (Güzel, 2016: 92).
Bourdieu’ye göre alan, varlığını sürdürebilmek için habitusu şekillendirir. Çünkü habitus, toplum içindeki bireyselliği, kimlikleri, nesnelliği, sosyal ve kolektif olanı gösteren, sosyalize olmuş gerçeklerdir. Bu durum kullanıcı profillerinin defalarca ürettiği kimliklerin eyleyicisi olan habituslarla sanal konum oluşturma çabası şeklinde özetlenebilir. Yeni sosyal ağların varlığında habitusa özgü bir konum alış gösteren birey, sosyal sermaye dışında simgesel sermayeden de yararlanmaktadır. İnsanlar çevrimdışı kaynaklarını kullanarak sosyal ya da simgesel sermayesini içeri aktarmak suretiyle Goffman’ın bahsettiği türde bir performans sergilemektedirler. Bazı profiller kazandıkları bu sermayeyi ekonomik sermayeye dönüştürebilmekte, televizyon ya da moda gibi alanlara geçiş yapabilmektedir (Güzel, 2016: 94).
Sonuç
Sosyal ağlarda sosyal sermaye birikimi daha fazla olan kullanıcı profili şüphesiz daha güçlü bir konuma yükselmektedir. Dijital dünyada sosyal, simgesel ya da bunlardan daha uzun vadede yaratılan ve geniş bir habitusun boyutu olan kültürel sermayeyi (eğitim, yabancı dil, aile vs.) oluşturmak ya da kullanmak suretiyle dijital habitusunu inşa eden birey sanal statü edinebilmektedir. (Güzel, 2016: 97). Çeşitli sosyal medya araçlarında hesapları olan bir birey; Facebook hesabında ilkokul arkadaşları veya eski tanıdıklarıyla iletişim kurarak, Instagram’da özel hayatını özçekim (selfie) ile dijitale taşıyarak, Twitter’da siyasi görüşlerini, entelektüel birikimiyle ilgili düşüncelerini aktararak, LinkendIn’de mesleki özelliklerini rekabet ortamında paylaşarak birden fazla farklı kimliği aynı anda sergileyebilir. Bir profilin dört farklı veya daha fazla sanal kimliği ve sermaye türünü kullanması sonucu elde ettiği sanal statü, platformlara özgü habituslara göre şekillenmekte ve bu oluşum dijital habitusu sosyal ağların aktörü haline dönüştürmektedir.
Kaynaklar
- Atkinson, S. (Ed.). (2015). Sosyoloji Kitabı. İstanbul: Alfa.
- Bauman, Z. (1997). Küreselleşme, Toplumsalın Sonuçları, (Çev: Abdullah Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
- Giddens, A. (2008). Sosyoloji (5.Edisyon). İstanbul: Kırmızı
- Güzel, E. (2016). Dijital kültür ve çevrimiçi sosyal ağlarda rekabetin aktörü: “Dijital habitus”. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, 4(1).
- Önder Erol, P. (2020). Pierre Bourdieu ve Sosyolojide Bilimsel Düşünümsellik Üzerine. ÇSK-II Ders Notları.