Friedrich Nietzsche tarafından kaleme alınan, yazarın tüm hayat birikimi ve düşüncelerini aktardığı eseri olan ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ ilk olarak 1883 yılında yayımlandı. Eseri belli bir kategoride tanımlamak zor olsa da genel olarak felsefik bir çalıma olarak görülmektedir. Nietzsche kendisi Böyle Buyurdu Zerdüşt için “yazılmış en derin” eser tanımlamasında bulunmuştur. Ayrıca Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında zamanındaki kulaklara göre ağız olmadığını kendisinin daha sonraki kuşaklar tarafından anlaşılacağını söyler. Özellikle yüzyıl sonra anlaşılacağını söylemesi gerçekleşen bir kehanet olarak yorumlanabilir. İçerik bakımından farklı konuları ele alan kitapta özetle karakterimizin kendini, insanları ve dünyayı kendince tanımlama sürecindeki farklı alanlardaki görüşlerini okuyoruz. Bizler de bu eserden sizler için alıntılar derledik. Keyifli okumalar.
- İnsanlar arasında bilgeler delilikleriyle, yoksullar da zenginlikleriyle bir daha sevininceye dek, vermek, dağıtmak isterim. (s. 25)
- Değişmiş Zerdüşt, çocuk olmuş Zerdüşt, uyanmış biri Zerdüşt: uyuyanlar arasında neyleyeceksin? Sanki denizde yaşardın yalnızlığında ve deniz seni taşırdı. Yazık, kıyıya mı çıkmak istiyorsun? Yazık, gövdeni yine kendin mi sürükleyesin istiyorsun? (s. 26)
- İnsanları sevmiyorum. İnsan fazla eksik bir şey bence. İnsan sevgisi yıkım olurdu benim için. (s. 27)
- Evet, kirli bir ırmaktır insan. Kirli bir ırmağı içine alması ve bozulmadan kalması için deniz olmalı kişi. (s. 29)
- Beni anlamıyorlar: ben bu kulaklara göre ağız değilim. (s. 35)
- Ve işte bana bakıyorlar ve gülüyorlar: ve gülerken benden nefret ediyorlar. Gülüşleri buz gibi. (s. 35)
- Hayatımı yitirmekle hiçbir şey yitirmiş olacağım. Ben, dayakla ve bir lokma yiyecekle oyun öğretilmiş bir hayvandan fazla bir şey değilim pek. (s. 36)
- İnsanlar arasında yaşamayı, hayvanlar arasında yaşamaktan daha tehlikeli buldum. (s. 41)
- Deliler arasında öteden beri nice sayrılar vardır; gören kişilerden ve dürüstlük denen en genç erdemden çıldırasıya nefret ederler. (s. 50)
- Ben ırmak kıyısında bir parmaklığım: tutunabilen tutunsun bana! Fakat koltuk değneğiniz değilim ben. (s. 57)
- “Sağ kalan delidir, biz de o kadar deliyiz işte! Hayatta en büyük delilik de budur!” (s. 63)
- “Hayat yalnız acı çekmektir” — böyle der başkaları ve bu yalan değildir: siz kendiniz bitirmeye bakın öyleyse! Yalnız acı çekmek olan hayatı bitirmeye bakın öyleyse! (s. 63)
- Her ulus kendi iyilik ve kötülük diliyle konuşur: komşu anlamaz bunu. O, dilini yasaları, töreleri içre yaratmış kendine. (s. 67)
- “Biri hep fazladır çevremde” — böyle düşünür yalnız kişi! “Hep bir kere bir, — iki olur çıkar sonunda!” “Ben” ve “Beni” hep pek ateşli görüşürler: dost olmasa, nasıl katlanırlardı? (s. 75)
- Yalnız için dost, hep üçüncü kişidir: üçüncü, iki kişi arasındaki konuşmanın derinlere dalmasını önleyen bir tapadır. Ah, bütün yalnızlar için pek çok derinlikler vardır. Bundandır, dosta ve dostun yüksekliklerine özlem çekmeleri. (s. 75)
- Kendinizden, komşunuza kaçarsınız ve bundan erdem yapmak istersiniz: ama ben bu “özgeciliğinizin” iç yüzünü bilirim. “Sen”, “Ben”den eskidir, “Sen” kutsanmıştır, ama “Ben” daha kutsanmamıştır: bu yüzden kişi, komşusuna sokulur. (s. 80)
- İnsanlığın var olduğu günden beri insan pek az sevinmiştir: yalnız bu, kardeşlerim, bizim ilk günahımızdır! Daha iyi sevinmeyi öğrenirsek, başkalarına zarar vermeyi ve zarar düşünmeyi daha kolay unuturuz. (s. 110)
- Acı çekeni acı çeker görünce, onun utancından ötürü utandım; ve ona yardım edince, gururunu pek yaman incitmiş oldum. (s. 110)
- Kişi herkesi biraz fazla tanır. Ve nice kimseler bize göre saydamlaşırlar, yine de biz onların içine hiçbir zaman giremeyiz. İnsanlar arasında yaşamak güçtür, susmak çok güçtür de ondan. Ve biz zıddımıza gidene haksızlık etmeyiz en çok, bizi hiç ilgilendirmeyene ederiz. (s. 111)
- Dostun biri sana kötülük ederse, şöyle de: “Bana ettiğini sana bağışlıyorum, ama kendine ettiğini, — onu nasıl bağışlarım!” Böyle buyurur her büyük sevgi: o bağışlamayı da, acımayı da alt eder. (s. 111)
- İnceldikleri, soğuklaştıkları zaman, ruh değildir onları incelten ve soğuklaştıran, — kıskançlıktır. Kıskançlıklarının belirtisi de şudur: hep fazla ileri giderler; öyle ki yorgunlukları, en sonu, karda uyumak zorunda kalır. (s. 123)
- Gözlerinin içine baktım geçenlerde, ey hayat! Dipsizliğe gömülüyordum sanki. Ama sen beni altın bir oltayla çektin çıkardın, alay edercesine güldün, sana dipsiz dediğimde. “Bütün balıklar öyle derler” dedin; “dibini göremedikleri şey dipsizdir onlarca.” (s. 132-33)
- Yalnız hayatı seviyorum derinden derine, — gerçek, en çok da ondan nefret ederken! (s. 133)
- Gerçek, ölemeyecek kadar yorgunuz biz, uyanığız daha, yaşayıp gidiyoruz, — mezarlarda. (s. 162)
- Hayat, cam tabutlar içinde bakıyor bana. (s. 163)
- İnsanlar arasına gireli en önemsiz şeydir bence: birinin tek gözlü, ötekinin tek kulaklı, bir üçüncüsünün tek bacaklı, daha başkalarının da dilsiz, ya da burunsuz, ya da kafasız olduğunu görmek. Ben daha beter şeyler gördüm, görüyorum da; bazıları öylesine iğrenç ki, hepsini anlatmaya dilim varmıyor, bazıları konusunda da susmak hoşuma gitmez: öyle insanlar vardır ki, her şeyleri eksiktir, ama bir şeyleri pek fazladır, — büyük bir gözden, ya da büyük bir ağızdan, ya da büyük bir karından, ya da büyük herhangi bir şeyden başka bir şey olamayanlar, — ben ters sakatlar derim bunlara. (s. 166)
- İnsanlar arasında yaşamak güçtür, susmak çok güçtür de ondan, — hele geveze biri için. (s. 170)
- İnsanlar arasında susuzluktan ölmek istemeyen, bütün bardaklardan içmeyi öğrenmelidir; insanlar arasında temiz kalmak isteyen, kirli suyla yıkanmayı dahi bilmelidir. (s. 172)
- Avunmak için sık sık şöyle derim kendime: “Peki, koca gönül! Mutsuzluğun biri sana zarar veremedi: mutluluğunmuş gibi tadını çıkar bunun!” (s. 172)
- Sessizliğimin, kendini sessizlikle ele vermemeyi öğrenmesi, en gözde hınzırlığım, en gözde sanatımdır benim. Sözlerle, zarlarla takırdayarak, o ağırbaşlı bekleyenleri aldatırım: bütün o ağırbaşlı gözetleyicilerden sıyrılacaktır istemim ve amacım. Kimse derinliğime ve son istemime inmesin diye, — salt bunun için, buldum uzun duru sessizliği. (s. 206)
- İnsanlar arasında yaşamayı, hayvanlar arasında yaşamaktan daha tehlikeli buldum: — işte bu, kimsesizlikti. (s. 218)
- Hatırlar mısın, Zerdüşt? En sessiz saatinin gelip seni senden uzağa sürdüğünü, uğursuz bir fısıltıyla dediğini: “Konuş da paramparça ol!” — bütün beklemeni ve susmanı sana dert ettiğini, alçak gönüllü yiğitliğini kırdığını: işte bu, kimsesizlikti.” (s. 218)
- Her şey konuşur orda, hiçbir şey dinlemez. Her şey suya düşer, hiçbir şey artık derin kuyulara düşmez. (s. 219)
- “Hayatın bize adadığını biz, hayata saklarız!” Tad veremediğin yerde tad almak istememelisin. Tad almak istememelisin! (s. 236)
- Siz de beni örnek alın! Uçmayı öğretemediğiniz kişiye, çabuk düşmeyi öğretin bari! (s. 247)
- Yakından korkar, uzaktan severim seni; kaçışın çeker durur, arayışın dondurur beni; bu bana acı verir ya, senin uğruna ben nelere katlanmam seve seve! (s. 267)
- Sevgim ona yıllarca hizmet etti, istemim her şeyde onu izledi. (s. 306)
- “İnsan ne kadar zavallı” diye geçirdi gönlünden, “ne kadar çirkin, ne kadar hırıltılı, gizli utancı ne kadar çok! Bana, insan kendini sever diyorlar: ah, ne kadar büyük olmalı bu öz sevgisi! Bu sevginin karşısında ne büyük bir hor görü var!” (s. 314)
- Zerdüşt en çirkin insanın yanından ayrıldığında, üşüyor, yalnızlığını duyuyordu: içinden öyle soğuk, öyle yalnız şeyler geçiyordu ki, bu yüzden gövdesinin üyeleri dahi üşümüştü. (s. 314)
- Seninle yıktım yüreğimin saygı duyduğu her şeyi; bütün sınır taşlarını ve heykelleri devirdim; en korkulu istekleri izledim ben, — gerçek, her suçun üstünden geçtim bir zamanlar. (s. 321)
- Sevdiğim hiçbir şey yaşamıyor artık, — kendimi nasıl severim daha? ‘Ya istediğim gibi yaşamak, ya da hiç yaşamamak’: bunu isterim ben. (s. 321-22)
- Zerdüşt koştu, koştu da başka kimseyi bulamadı, yalnız kaldı ve üst üste hep kendini buldu; yalnızlığını kana kana içti, içti de tadını çıkardı ve saatlerce iyi şeyler düşündü. (s. 323)
- Başarısızlığa uğramışsanız, ancak yarı yarıya başarmışsanız, bunda şaşılacak ne var? Sizin içinizde çırpınan, uğraşan, insanın geleceği değil midir? (s. 344)
- Kendinize gülmeyi öğrenesiniz, şöyle gereğince gülmeyi! (s. 344)
- Adamakıllı öldürmek isteyen, güler. ‘Öfkeyle değil, gülmeyle öldürülür kişi.’ (s. 371)
- “Acısı derindir asıl —, Sevinç, yürek ağrısından da derin: Acı der: Yıkıl! Oysa sonrasızlıktır istediği tüm sevinçlerin—, Derin sonrasızlıktır istediği, derin!” (s. 382)
Böyle Buyurdu Zerdüşt – Friedrich Nietzsche
Cem Yayınevi, Ç: A. Turan Oflazoğlu, Aralık 2000