Japon sinemasının en etkileyici ve özgün isimlerinden biri olan, belgesellerle hayatımıza giren Hirokazu Kore-eda, insan ilişkileri ve doğasının karmaşıklığını derinlemesine ele alan bir Japon auteur olarak, Güney Kore’de çektiği ilk film Broker (Bebek Servisi) filminde de ustalığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Hikâye, So-young (Lee –eun/IU) adlı genç bir kadının, bebeğini Güney Kore’nin Busan şehrindeki bir bebek kutusunun içi yerine önüne bırakmasıyla başlıyor. Bu karar, terk edilmiş bebekleri yeni ailelerle buluşturmayı amaçlayan bebek tüccarlığı yapan iki adamın hayatını da kökten değiştirir. Bebek Kutusu etrafında kesişen karakterler, sevgi, vicdan ve insan ilişkileriyle yüzleşirken, bu yasadışı olayı suçüstü yakalamaya çalışan iki polis tarafından da takip edilirler. Kore-eda, göründüğü gibi olmayan derin, aile bağları ve insanlık üzerine bu dokunaklı hikâyeyi; o bilindik, kendi tarzında aile kavramı üzerinden sunuyor.
2019 yapımı ödüllere doymayan Parasite filminin başrolü “Song Kang-ho”, “Sense8” ve “Cloud Atlas” gibi Wachowski Kardeşler’in işlerinde karşımıza çıkan “Bae Doona” ile beraber “Gang Dong-Won” ve sahne adıyla “IU” olarak bilinen ünlü Kore pop yıldızı “Lee Ji-eun” “Lee Joo-young” gibi isimler filminin kadrosunda yer alıyor.
Yazının devamı spoiler içermektedir.
Bebek Kutuları: Terk Edilen Bebekler

“Terk edeceksen doğurmasaydın.”
Filmin açılış sahnesinde; gecenin karanlığında, yağmurun eşliğinde sokak lambalarının hafifçe aydınlattığı merdivenlere tırmanan genç bir kadın, Busan Kilisesi’ne doğru ilerler. Henüz kim olduğunu bilmediğimiz, ama sonrasında öğreneceğimiz bu genç kadın, yağmurluğunun altında kucağında bir bebek taşır. Kilisenin bebek kutusuna doğru yönelir. Ancak bebeği kutuya yerleştirmek yerine, dikkatlice yere bırakır ve hızlıca oradan uzaklaşır. Bu sırada kilisenin yakınına park edilmiş bir arabada, bebek kutusunu izleyen iki kadın polis vardır. Polislerden biri, olayın sessizliğini bozan bir ses tonuyla, “Terk edeceksen doğurmasaydın,” der. Polis memuru Soo-jin (Bae Doona), genç kadının yarım bıraktığı işi, bebek kutusunun içine bırakmadığı bebeği, bebek kutusuna bırakarak tamamlar.
Bebek Kutuları, Japonya’da “Konotori no Yurikago” (Leylek Beşiği) olarak bilinen bir uygulamadır. Bu uygulama, istenmeyen bebeklerin terk edilmesini önlemek, gizlice terk edilen bebeklerin sağlığını ve güvenliğini korumak amacıyla oluşturulmuştur. Japonya’daki Kumamoto’daki Jikei Hastanesi, bu uygulamayı 2007 yılında başlatmış. Bu uygulama Güney Kore ve Japonya gibi ülkelerin dışında Almanya, Polonya ve Çekya gibi Avrupa ülkelerinde de bulunsa da çocuklarını bırakma kararı alan ebeveynleri, cesaretlendirme konusunda bu uygulama eleştirilmiştir.
Hirokazu Kore-eda, “Like Father Like Son” (2013) filmi için evlat edinme prosedürlerini araştırırken bu uygulamayı keşfetmiş. Japonya’daki bebek kutuları uygulamasının yanı sıra, Güney Kore’de de benzer bir uygulamanın olduğunu öğrenmiş. Güney Kore’de evlatlık verilen çocuk sayısının daha fazla olması ve Kore-eda’nın filmi burada çekmeye karar vermesinde ve filmin konusunun şekillenmesinde etkili olmuş. Bu film, sıradan yaşamların resmedilmesinde derinlemesine bir keşif olarak da ortaya çıkmış, diyebiliriz.
Kan Bağı Olmadan: Aile Olmak

Cannes Jüri Ödüllünü kazandığı Like Father Like Son (2013) ve Shoplifters (2018) filmlerindeki gibi sıradan ve toplum tarafından dışlanmış insanların, ailelerin hayatlarını; hayatın ve toplumsal zorlukların gerçekliğine yaklaştırarak anlatan Hirekazu Kore-eda, aile kavramının önemini “Kan bağı mı yoksa sevgi mi?” sorusunu bu filminde de soruyor, sorgulatıyor.
So-young, bebeğini geri almak için kiliseye geri geldiğinde bebeğinin kilisede olmadığını, kutudaki bebekleri çalan ve onlara yeni bir hayat sunmak için bebek tüccarlığı yapan iki adamla yolu kesişir. Çocuğunu, evlatlık vermek ve ona en iyi aileyi bulmak için Dong-soo (Gang Dong-Won) ve Sang-hyeon (Song Kang-ho) ile yolculuğa çıkar. Yolculuğa çıktıları külüstür bir minibüsle, bu yasadışı olayı suçüstü yakalamak için iki kadın polis de takiptedir. Yolculukları sırasında uğradıkları bir yetimhaneden gizlice kaçan yedi yaşlarında küçük bir çocukta bu yolculuğa dâhil olur. Hikâye ilerledikçe birbirlerini tanıyan karakterlerin bu tatlı ve maceralı yol hikâyesine bir cinayet soruşturması bağlantısı da dâhil olunca olaylar daha karmaşık hâle gelir.
Karakterler arasında gelişen ilişkiler, toplumun dayattığı normların ötesinde yeni bir aile tanımı da ortaya koyuyor. Film ilerledikçe, karakterlerin içsel dünyasındaki yolculuklarının açığa çıkması, onları daha iyi tanımamızı sağlıyor.

Sang-hyun, hem ekonomik sıkıntılarla mücadele eden hem çamaşırhane işleten bir adamdır. Para kazanmak için yasadışı yolları ve bebekleri evlat edinmek için ailelere aracılık ederken, aslında maddi kazanç peşinde koşmak yerine, aynı zamanda bebeklerin iyi bir aileye ve hayata kavuşmasını önemser.

Dong-soo, yetimhanede büyümüş olmanın getirdiği yalnızlık ve dışlanmışlık hissi, onu dünyaya karşı duyduğu güvensizliği artırmıştır. Sang-hyun ile yaptığı iş birliği ve abi-kardeş ilişkisi bir anlamda travmalı geçmişinin izlerini silme çabasını da yansıtır.

So-young, genç yaşta annelik sorumluluğuyla başa çıkmakta zorlanan bir kadın ve annedir. Bebeğini bebek kutusuna bırakması, onun ne kadar çaresiz ve yalnız olduğunu gözler önüne serer.
Sang-hyun ve Dong-soo’nun, So-young ve bebeğiyle kurdukları ilişki, kan bağı olmadan ve birbirlerine duydukları sevgiyle toplumun dayattığı geleneksel aile tanımına meydan okuyor. Karakterler, geçicide olsa kendi seçimleri doğrultusunda birbirlerini bir aile olarak kabul ediyor. Geçmişleri, korunması gereken bir bebeğin olması, karmaşık içsel yolculukları, aile olmanın ne anlama geldiğini ve değerini yeniden tanımlarken, hikâyenin duygusal derinliği daha da farklı bir boyut kazanıyor.
Anne Olmak ya da Olamamak

Kore-eda, Shoplifters ve Broker filmlerinin konularını aynı zamanda geliştiğini, bu iki filmin birbiriyle kardeş filmler olduğunu vurguluyor. Shoplifters filminde, kendi çocuğu olmamasına rağmen filmdeki çocuklara anne olmaya çalışan “Nobuyo” karakteri ve Broker’da bebeğini terk ederek ve anne olmamayı seçerek korumaya çalışan So-young karakterleriyle iki farklı annelik seçeneği sunuyor.
Bebek Kutuları’nın sorumsuz annelerin sayısını çoğalttığını düşünen Polis memuru Soo-jin, So-young’un bebeğini bırakırken söylediği “Terk edeceksen doğurmasaydın.” düşüncesini ve o kalıplaşmış yargıyı da kendi karakterinin değişimi üzerinden eleştiriyor. Bu sayede bebeklerini bırakan ya da terk eden annelerin göründüğü gibi olmadığını, anneliğin doğuştan geldiği düşüncesini de değiştiriyor.
Duygusal Yolculuğa Veda

Filmin sonuna yaklaştıkça karakterlerin geçici birliktelikleri izleyicide derin bir iz bırakıyor. Geleneksel aile tanımına meydan okuyan seçimleri, insan olmanın ve bir aile olmanın nasıl şekillenebileceği konusunda sorgulatan bir deneyimi de yanında sunuyor. Yolculuğun sonunda, Kore-eda’nın sıradan yaşamların gerçeklerini ustalıkla resmetme başarısı bir kez daha şekillenirken, yönetmenin yakından ve duygusal çekimleri, hem karakterlerin hem de izleyicinin içsel dünyasını derinlemesine keşfetmesini ve anlam bulma çabasını da sağlıyor. Film izleyiciyi yalnızca karakterlerle değil, kendi içsel dünyamızla da baş başa bırakıyor.
Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:
Kaynakça
Görseller: Beurokeo (2022) – IMDb
Hirokazu Kore-eda Sineması: Sıradan Hayatlarda Saklı Perdeler (soylentidergi.com)
“15 years after opening ‘baby hatch,’ Japanese hospital reaffirms system’s significance.” The Manichi, Web. 09.08.2024
Brzeski Patrick, “Cannes: Japanese Master Hirokazu Kore-eda Discusses the Creation of His ‘Shoplifters’ Companion Feature ‘Broker’”, The Hollywood Reporter, Web. 09.08.2024