“Baba, işyerinde kredi kartı borçlarının faizlerini ödemek için çalışırken anne evde televizyon karşısına geçmiş alışveriş kanalını izlemektedir. Evin oğlu, arka odada, sanal üniversitede günün derslerini bitirmiş, sanal alışveriş sitelerinde sörf yapmaktadır. “Haftasonu tatilimizi nerede geçireceğiz anne?” diye seslenir. “Şehir dışındaki büyük alışveriş merkezine gideriz. Sen spor mağazasında yapay kaya tırmanışı yaparken biz de babanla dükkanlara girip çıkar, akvaryum bölümünü gezeriz; sonra da yağmur ormanları konulu restoranda buluşup bir şeyler atıştırırız,” cevabıyla tatmin olarak, yeni çıkan CD’yi sanal alışveriş listesine ekler.” (Arka Kapak)
Gündelik yaşantımıza şöyle bir dönüp baktığımızda, tüketim odaklı bir yaşantı sürdürdüğümüzü görürüz. Sevincimiz, üzüntümüz, amacımız, ideallerimiz hep tüketim eyleminin etrafında şekilleniyor. Sahip olduğumuz başarıyı, statüyü, kimliğimizi bile tüketim sınıflandırmasına göre inşa ediyoruz, sahip değilsek bile buna göre yaratmaya uğraşıyoruz. Ritzer, Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek adlı kitabında tüketim araçlarını elinde bulunduranların, sonsuz bir tüketimi sağlayabilmek için, eğlenceli bir dünya yaratıp yeniden büyülendiklerini dile getiriyor. Bunu yaparken de, Marx’ın üretim araçları, Weber’in akılcılaştırma, büyüleme ve büyünün bozulması, Baudrillard’dan da simülasyon kavramlarını kullanıyor.
Ritzer denilince aklımıza diğer kitabı olan Toplumun McDonaldlaştırılması mutlaka gelecektir. Bu kitap, sosyal bilimlere ilgi duyup, ekonomik işleyişleri ve kapitalizmin ilerleyişini irdelemek isteyenler için akla gelen ilk kitaplardan birisidir. Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek kitabına değinmeden önce, Toplumun McDonaldlaştırılması kitabını incelemek faydalı olacaktır. Çünkü bu kitap, Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek kitabının temelini oluşturan başlangıç kitabı diyebileceğimiz bir çalışma. Bu nedenle okuma önceliği olarak da bu sırayı izlemek daha sağlıklı olur.
Ritzer, tüketim ilişkilerini açıklamak için “McDonaldlaştırma” kavramını bir metafor olarak kullanmıştır. Temsil edilen akılcılaşma süreci modern yaşamın ihtiyaçlarına hızlı ve etkili yanıtlar sağlayan dört temel unsura dayanır: Verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetim. Akılcılaşma tüm yaşam alanlarına hakim olmakla kalmaz, yaşamın öncesine ve sonrasına yani her anında kendini gösterir. McDoğumlar, McCenazeler bu duruma örnektir. Rasyonalite durumu, kendi içinde irrasyonaliteyi de barındırır. Bu da insansızlaşma durumunu beraberinde getirir. “Standart ebat ve lezzetteki patateslerin ardında korkunç bir çevre tahribatı; parlak renklerle döşenmiş bol ışıklı yemek salonlarının gerisindeki mutfakta muazzam bir emek sömürüsü; ekonomik, pratik, öngörülemezliğin tehlikelerinden uzak aile sofralarında “benliğin sınırlandığı, duyguların denetlendiği, ruhun boyun eğdiği” bir dünya vardır.”
Gündelik hayatın tuzaklarını zaman zaman sosyolojik olarak zaman zaman da distopya etkisiyle bu kitapla irdeledikten sonra, asıl kitabımıza değinebiliriz. Ritzer bu kitabında, “Disneyland” kavramını bir metafor olarak kullanıyor diyebiliriz. Sonsuz tüketim ağını bir büyüleme eylemine benzetiyor ve bu şekilde çeşitli bölümlerle irdeliyor.
Kitap yedi bölümden oluşuyor. İlk bölümde, yeni tüketim araçlarıyla birlikte mekan kavramına değinilmektedir. Çoğunluğun zaman geçirdiği yerler tüketim çılgınlığının yaşandığı yerlerdir. Bu süreçte daha önce hiç yapmayı düşünmediğiniz eylemleri moda veya simülasyon ile yapar ya da alırsınız. Tüketim adına eğlenceli ve büyüleyici bir dünya yaratılmıştır. Dayatılan yaşam standardı ve statü algısıyla birlikte bu yerler, cazibe merkezi haline gelmiştir. İçinde bulunduğumuz mekanların kullanımı tüketme amacıyla tasarlanmıştır, Ritzer, bu mekanların büyüleyici ve kendine çeken yönünü Disney dünyasına benzetir.
İkinci bölümde, mekan ve nesnelere atfettiğimiz değerin irdelenmesini okuyoruz. Tüketim katedralleri diye isimlendirilen bu mekanlara, tüketim görevimizi yerine getirmek için uğradığımız -bir nevi hac yapmaya gittiğimiz- yerler olarak nitelendirildiğini görüyoruz. Bu mekanların, bireyin dünyanın gerçek yönünü unutmasını sağlamakla birlikte, büyüsü bozulan dünyanın bu şekilde büyülendiğini dile getiriyor Ritzer.
Üçüncü bölüme geldiğimizde, Marx’ın ve Weber’in bakış açılarının hakim olduğunu görürüz. Weber toplumsal yaşam için rasyonaliteyi ön planda tutup toplumun gelişmesi için akılcı bir yöntem sunmuştur. Günümüz dünyasında bakıldığında, sadece maddiyat ve nesneler üzerine bir yaşantının kurulması bireyleri mutsuz etmektedir. Kapitalist anlayış, bireyin yalnızlığına uygun bir tüketim ağı oluşturmakla birlikte, aynı zamanda bireyi yalnızlaştırmakla meşguldür. Tıpkı demir kafes kavramı gibi, içinden çıkılmasının mümkün olmadığı bir kapitalist düzene sahip dünya denilebilir. Her yeni tüketim aracı da bu nedenle bireyi büyüler niteliktedir.
Bir sonraki bölüm, büyülemenin nasıl gerçekleştirildiği üzerinedir. Ritzer Toplumun McDonaldlaştırılması kitabında bahsettiği gibi, bu bölümde de verimlilik ve hesaplanabilirlik ilkelerinden bahseder. Popüler kültür olgusuyla birlikte, bu ilkeler git gide kapitalist süreç için güçlü bir şekilde gündelik eylemlerimize nüfuz eder.
Beşinci bölümde, simülasyon kavramıyla karşılaşırız ve burada Baudrillard’a selam veririz. Ritzer gösteri kavramını Baudrillard’ın kuramsal bakış açısıyla açıklamaya çalışmaktadır. Gösteri önceden vardı ancak artık simülasyon ve simülarklar aracılığıyla yeni ve daha etkileyici bir şekle bürünmüştür. Tüketim katedralleri yeniden büyülemek istiyorlarsa yetenekli ve akılcı bir yöntemle oluşmalıdır. Örneğin, mağazalardaki ışık, dekorasyon, renk ve sanatsal detaylar vb. unsurlarla daha çok insan için ilgi çekici bir hale gelmiştir. Simülasyon devri olarak adlandırılan çağımızda her şeyin, gerçek değil
gerçekmiş gibi yaşamları bulunmaktadır. Modern ve postmodern çağa bakıldığında ise artık gerçek ile simülasyonların iç içe olduğunu ve birbirinden ayırmanın oldukça zor olduğunu görürüz. Günümüzde sosyal medya sayesinde yarattığımız çeşitli kimlikler, hayat tarzları ve düşünce şekillerimiz bu duruma örnek değil de nedir?
Altıncı bölümde, büyülenme konusu altında mekanların sınırlarının ve çizgilerinin git gide yok olduğunu görürüz. Aynılaşma olgusuyla birlikte, özgün alanın da bu büyülenme ile yitirildiğini söylemek mümkündür. Örneğin, stadyumlar sadece spor alanı değil, aynı zamanda restoran, mağaza, kuaför gibi çeşitliliklerin de bir arada bulunduğu yerlerdir. Bu noktada yine Baudrillard’ın bütün şeylerin çeşitlilikten yoksun kütle içinde erime
yeteneğine sahip olduğunu ileri sürdüğü görüşüne değinebiliriz.
Son bölümde ise, yeni tüketim araçlarının toplumdaki olumlu ve olumsuz izleri ile birlikte tüketimin biçim değiştirerek devam edeceği fikri işlenir. Tıpkı alışveriş merkezlerinin eskinin fabrika veya çarşıların yerini alması gibi bu durum gelecekte de bu şekilde devam edecektir.
Yazar günümüzde bu kadar etkili olan tüketim araçlarının “yaratıcı yıkma” süreci aracılığıyla yerlerini, eninde sonunda, birer satış makineleri olarak sonsuz derecede daha büyüleyici, seyirlik ve daha da etkili yeni tüketim araçlarına bırakacağını savunmaktadır. Bu yönde gidişin tüketimin de tüketildiğinin farkına varmış olması ihtimaline bağlar. (Ayhan, 2015)
Kitap genel olarak nesnelerin ve gündelik yaşantımızın metalaşma yönlerini ele almakla birlikte gelecekteki tüketim eylemini de irdeleyen bir çalışmadır. Üslubu akıcı olmakla birlikte, konuyla ilgili olanların hızlı bir şekilde okuyacağı bir kitap. Toplumun McDonaldlaştırılması kitabını okuduktan sonra tekrar eden bazı noktaların olduğunu görseniz de, bu durum olguları daha iyi temellendirmenizi sağlayacak bir sürece dönüşüyor. Büyüsü bozulan dünyayı, sahiden de büyülemek olası mıdır ya da dünya gerçekten de büyülü olması gereken bir yer midir?
Kaynakça:
- Ayhan, D. (2015). Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek*. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. 34. 385-388.
- Ritzer, G. (2017). Toplumun McDonaldlaştırılması. Akın Emre Pilgir (Çev.). İstanbul: Ayrıntı.
- Ritzer, G. (2016). Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek. Funda Payzin (Çev.). İstanbul: Ayrıntı.