Canavar: Hayranların İkilemi Kitap İncelemesi

Editör:
Sena Yiğit, Sibel Sancaklı
spot_img

Claire Dederer’in deneme türünde kaleme aldığı Canavar: Hayranların İkilemi kitabının adı daha okumaya başlamadan insanın merak duygusunu kabartıyor. Kitap, yazarın 2017 yılında Paris Review’da yayınlanan “What Do We Do with the Art of Monstrous Men?” başlılıklı yazısına dayanıyor. Bahsedeceğim kitabı dışında anı, deneme ve eleştiri tarzında eserler kaleme alan yazarın Love and Trouble: A Midlife Reckonin ve Poser: My Life in Twenty-three Yoga Poses olmak üzere iki kitabı daha var. Dederer, Canavar: Hayranların İkilemi isimli kitabında defalarca sorulan bir soruyu ele alıyor: “Sanat ile sanatçı birbirinden ayrılabilir mi?” Kitaptaki 13 bölüm boyunca Dederer “problematik” tarafı olan sanatçıları ele alıyor. Roman PolanskiWoody AllenPicassoValerie SolanasSylvia Plath bahsedilen isimlerden birkaçı. Tüm bu isimler “dahi” erkek, kadın sanatçı, annelik (özellikle de sanatçı-annelik), hırslı sanatçı gibi kavramlar dahilinde irdeleniyor. Kitabı okurken içinden çekip çıkarılarak daha fazla konuşulmaya değer gördüğüm kavramlar ve cümleler oldu. Bu yazımda da sizlerle hem kitap hem de kafamda oluşan soruları tartışmak istiyorum.

Sanat ile Sanatçı Ayrılabilir mi?

Roman Polanski Wanted and Desired Dir Marina Zenovich

Kitabı okumaya başladığım anda kendimi kocaman bir “etik problem” yumağının içinde buldum. Kitabın başlığında da geçen biz hayranlar ne tür bir ikilemde kalıyorduk? İşlerini çok sevdiğimiz bir sanatçının başkalarına zarar verdiğini, şiddet faili olduğunu öğrenmek hayranları nasıl etkiliyor? Bilerek ya da bilmeyerek öğrendiğimiz korkunç şeyleri unutup eserlerin keyfini mi çıkarmalıyız yoksa artık o eser bizim için geri dönülmez şekilde hasar almış mı olur? Hep iki ucun arasında gidip gelerek düşünce fırtınası oluşturuyoruz Dederer. Yanıtlarının bulunması güç olan bu sorunlar içinde hem kendine hem de bizlere soru sorarak ilerliyor. Bazen okları kendine o kadar çok çeviriyor ki okur olarak onun bilinç akışına dahil olmuş hissine kapılıyoruz. Dederer’in bu tutumu hem bir sanatçı hem de sanatsever olarak yaşadığı etik ikilemleri adım adım bizimle sorguladığı için ortaya daha etraflı bir tartışma çıkarıyor. Tabii siz de ister istemez kendinizi aynı yere konumlayıp şu ana kadar nasıl davrandığınızı ya da bundan sonrasında bu “canavarlarla” ne yapacağınızı düşünüyorsunuz. İlk bölümde Polanski’nin filmlerini severek izlemeye devam etmesinden bahsederken içimde müthiş bir sıkıntı hissettim. Kendimi Polanski’nin nasıl biri olduğunun bilinciyle onun filmlerinden vazgeçemeyeceğim bir durumda düşündüm. Birkaç sayfa sonra Dederer’in şu cümlelerini okudum: “Polanski’yi istediğim kadar kınayayım, işleri hala hitap ediyordu bana. Bir türlü kurtulamadığım bu ilgi -işleri yok saymaya karşı gösterdiğim bu direnç- kimliğime dair algılarımı çarpıtıyordu. Bana feministlik iddiamı sorgulatıyordu (ve başkalarına da).” Çoğu etik tartışmada olduğu gibi bu sorunun da tek ve evrensel bir yanıtı yok. Bu durum yazar tarafından da kitabın başından sonuna kadar sık sık ifade ediliyor. Tam da bu yüzden kitapta çoğu denemede gördüğümüzün aksine daha çok “biz” değil “ben” görüyoruz. Kimi okurlar denemeyle anının içli dışlı halde olmasını pek sevmemiş olsalar da ben bu konunun başka türlü ele alınmasının zorlayıcı olacağını düşünüyorum.

Kimler Deli Kimler Dâhi?

Herbert ListMagnum Photos

Tartışma süregelirken kitabın ilk sayfasından daldığımız soruların içinden her bölümde yeni kavramlar çıkıyor. En başta kitabın da başlığı olan “canavarlar”ın kimler olduğu tartışılıyor. Sonrasında “dâhi” erkekler ve onların dizginlenemeyen zekalarının sonuçlarına değiniyor Dederer. Dahilik kavramını ele alış şekli çok hoşuma gitti. Tarihte yere göğe sığdıramadığımız fakat bir yandan da ünlü bir beyaz erkek olmasa cezalandırılacağı bir suç işlediğini bildiğimiz insanları düşünelim. Mesela kitapta da bahsi geçen Picasso. Dederer kitabında, Picasso’nun ilham aldığı kadınları sömürdüğüne değinmiş. Bu konuyu açıklarken 2018 yılında Shannon Lee tarafından kaleme alınıp Artspace’te yayınlanan yazıdan bir alıntı yapıyor. Yazı sitede mevcut olmadığından alıntının bir alıntısını yapmak durumunda kalmaktayım. Kitapta Lee’den alıntılanmış, Picasso’nun sevgililerinden biri olan Dora Maar ile ilgili şu kesiti sizlere aktarmak isterim. Shannon Lee bizlere Picasso’nun torunu Maria’nın sözlerini şöyle aktarıyor: “Onları hayvansı cinsel cazibesiyle avladı, ehlileştirdi, büyüledi, tüketti, ezip tuvaline yapıştırdı. Uzun geceler boyunca özlerini sömürdü, tükenip bittiklerinde de bir kenara attı onları.” Daha ufak bir çocukken dudak uçuklatacak kadar yetenekli olan Picasso, kadınları taciz eden Picasso… “Dünya’da eşi benzeri olmayan bir yetenek, biraz “deli” hareketleri olmuş o kadarını da görmeyelim. Zaten çok büyük sanatçıları hepsi biraz delidir.” Dehaları birtakım davranışlarına rağmen meşru görülen sanatçıların neredeyse tamamının erkek olduğu da şaşırtıcı olmayan bir gerçek. Son bir not olarak eklemem gerekir ki psikolojik şiddet fiziksel şiddet kadar görünür olmalıdır. Eğer bir sanatçı yalnızca başkalarını ruhsal anlamda sömürerek “ölümsüz” eserler üretebiliyorsa sanatla ilgili bildiklerimizi baştan konuşmamız gerekir.

Sanatı Tüketme Biçimlerimiz

Claire Dederer Fotoğraflayan Jenny Jimenez The Guardian

Kitapta tartışılan ve bence en temelde duran kavram “leke”.  Dederer, lekelenmeyi sanatla sanatçıyı birbirinden ayırmamız istendiğinde aslında o lekenin eserden silinmesinin istendiğini belirtiyor. Durumun tam olarak böyle işleyemeyeceğini de ekliyor. İkinci bölümün sonunda ise şu cümleleri kuruyor: “Suçu insan işliyor ama lekelenen eser oluyor. Biz izleyicilerin de bu durumla başa çıkması gerekiyor.”

Tam olarak öznel olan durum ise bu lekelerle nasıl başa çıktığımız. Örneğin; Harry Potter’ı ilk defa çoğu insan gibi ben de çocukken izledim. J. K. Rowling’in söylemlerinden ise yıllar sonra haberdar oldum. Rowling’in transfobik söylemlerinden sonra Harry Potter evreni benim için bir nevi lekelenmiş oldu. Şimdi Harry Potter izlemeyi bırakmalı mıyım? Rowling hayatta iken ona maddi anlamda kazanç sağlamadığım sürece kitaplarını okumam ya da Harry Potter’ı başka yollardan izlemem etik mi? Dederer de kitapta benzer soruları irdeliyor. “Sanatçılara maddi anlamda bir katkı sağlamadığımız sürece izlesek ya da dinlesek bile onları desteklemiş olur muyuz?” sorusunu soruyor. Parasosyal ilişkilerin sosyal medya aracılığıyla bundan 30 yıl öncesine göre çok değiştiğini düşünürsek sanatçıların yaşam öykülerinden kurtulamıyoruz. Dederer, kitabın sonlarına doğru şunu söylüyor: “Sanatı tüketme biçiminiz sizi kötü ya da iyi bir insan yapmıyor. İyi ya da kötü olmanın başka yollarını bulmalısınız.”

Hayranların İkilemi

Beatles Fans William LovelaceGetty Images

“Sanatı tüketme biçiminiz sizi iyi ya da kötü biri yapmaz.” Bu cümle bir türlü zihnimden çıkmıyor. Feminist teoriyle ilgilenen, özellikle kadın yazarları daha çok okumaya çalışan biri olarak hem ürettiğimin hem de tükettiğimin bir önem taşıdığını düşünüyorum. Ben şiddet faili olduğunu bildiğim bir oyuncuyu izleyemem, içimde bir his bunun kendi hedeflerimle çeliştiğini söyler. Dederer ile de tam da burada çatışıyoruz. Kitabın sonuna geldiğimizde artık soru sorma faslı bitiyor, herkes kendi cevabını veriyor. Hiçbirimiz kim daha ahlaklı, daha feminist, daha duyarlı yarışına girmiyoruz. Sanırım en zor kısım da bu. İşin içine etik değerler girdiğinde herkes kendi doğrusundan yana oluyor; aslında bu olağan bir durum. Yazarın didaktik olmayan “ben” dili, kendi düşüncelerimizi özgürce şekillendirmemizin önünü açıyor. Dediğim gibi yazarın son kısımda toparladığı düşünceleri bana uymasa da önemli bir tartışmayı geniş kitlelerce okunabilecek bir şekle sokması takdiri hak ediyor.


Kaynakça

“Parasocial Interaction”. Encyclopedia Britannica. Web.  Erişim Tarihi: 22.02.2025.

Dederer, Claire. Canavar: Hayranların İkilemi. İstanbul: Medusa Yayınları, 2024.

“Bertolucci Wasn’t the First Man to Abuse a Woman and Call It Art and He Won’t Be the Last”. ELLE. Web. Erişim Tarihi: 23.02.2025

“BIO”. CLAIRE DEDERER. Web. Erişim Tarihi: 23.02.2025

Shannon Lee, “The Picasso Problem: Why We Shouldn’t Separate the Art From the Artist’s Misogyny”, Artspace, 22 Kasım 2017 (Kitapta verilen alıntının kitabın notlar kısmında verilmiş kaynakçası)

spot_img

2 YORUM

  1. Yazarın “Sanatı tüketme biçiminiz sizi kötü ya da iyi bir insan yapmıyor. İyi ya da kötü olmanın başka yollarını bulmalısınız.” dediği yere oldukça katılıyorum. Ancak her ne kadar Polanski gibi birinin -Oscar kazandığında ödülü almak için ülkeye bile giriş yapamayacak kadar suçlu ve pislik birisi- filmlerini izlememeye dikkat etsem, Ezra Miller, Johnny Depp gibi aktörlerin işlerini izlemeden hayatıma devam edeceğim desem de pek mümkün olmuyor. Harry Potter konusunda da aynı şey söz konusu bence. Sanat ile sanatçıyı ayırıyoruz ama nereye kadar? Bu ahlaki ikilemi okumak, kendimi biraz daha sorgulamama yol açtı ve yazın çok hoşuma gitti, eline sağlık.

  2. Bence önemli bir konu bu. Eğer sanat tarihini eleştirel bir göz ile yeniden değerlenireceksek, kült olarak bildiğimiz pek çok eseri kolektif hafızamızan silmemiz gerekiyor. Ben bu noktada geçmişin yanlışlarını unutmadan, bugünü ve geleceği bu duyarlılıklar ışığında inşa etmeliyiz diye düşünüyorum.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.