Cemal Süreya, 1931 yılında Erzincan’da doğmuştur. 1937 yılında, henüz altı yaşındayken annesini kaybetmiştir. Babası Hüseyin, yıllar sonra yeniden evlenince Cemal ve kız kardeşleri için zor günler başlamıştır. Bu ortamdan kaçmak isteyen Cemal Süreya, yatılı okul sınavlarına girerek kazanmış ve eğitim hayatına bu şekilde devam etmiştir.
Şair, 1944 yılında Dostoyevski ile tanıştığını ve o günden sonra huzurunun kaçtığını söyler. Cemal Süreya’nın şiirlerinde ve yaşamında anne faktörünün izleri belirgin bir şekilde görülmektedir. Annesiz büyümenin etkisi, hayatındaki kadınlarla olan ilişkilerine de yansımıştır. Beş kez evlenen Cemal Süreya, her evlendiği kadını “bayan nihayet” olarak görmüştür.
“Destanlar, halk hikâyeleri… Annem bunları çok iyi bilirdi. Bunlar beni şiire götürdü. Orada derinleşme olanağı yahut yazgısı karşısında kaldım” diyen şair, annesinin ona edebiyat sevgisini aşıladığını dile getirir. Liseyi bitirdikten sonra şiir bilinci gelişmeye başlamıştır. Ona göre şiir, “dilin ve kültürün köpüğüdür.”
Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirmiştir. Mezun olduktan sonra devletin üst kademelerinde çalışmış, Darphane Müdürlüğü yapmış ve emekli olmuştur. Edebiyat dünyasında önemli bir yeri olan Papirüs dergisini çıkarmıştır. Üvercinka ve Göçebe adlı eserleriyle büyük ilgi görmüş, Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’ne layık görülmüştür. Ayrıca Yeditepe Şiir Armağanı sahibi de olmuştur.
Türk Edebiyatında Kadının Yeri

Divan edebiyatında kadın genellikle idealize edilen, erişilmesi zor bir sevgili olarak resmedilir. Kadın figürü, edebi metinlerde bir aşk nesnesi olarak yer alır ve daha çok fiziksel güzelliğiyle ön plandadır. Halk edebiyatında ise “yar” ya da “ana” imgesi öne çıkar; kadın bazen kahramanlara yol gösteren bilge bir figür, bazen de aşk destanlarının başkahramanı olur. Milli Mücadele yıllarında kadın, sadece bir eş ya da anne değil, aynı zamanda vatan mücadelesinin aktif bir parçası olarak anlatılmıştır. Halide Edib Adıvar’ın Ateşten Gömlek eseri, savaşçı ve cesur kadın karakterleriyle dikkat çeker. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte eğitimli ve çalışan kadın figürü daha fazla edebi esere yansımıştır. Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu’nda eğitimli ve özgür ruhlu kadın imgesini Feride karakteri üzerinden anlatır. Halit Ziya Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu’da Bihter karakteriyle toplum baskısına maruz kalan bir kadını işler. Türk edebiyatında kadın imgesi, geleneksel ve toplumsal normlara bağlı bir figürden, bağımsız, sorgulayan ve kendi kimliğini inşa eden bir karaktere dönüşmüştür. Kadın yazarların artışıyla birlikte kadın bakış açısı daha güçlü bir şekilde edebiyata yansımış, edebiyatın içinde kadın sadece bir tema değil, bir özne hâline gelmiştir.
Cemal Süreya, annesinin ölümünü ve hayatındaki kırılma noktalarını şiirlerinde sıkça işlemiş; derin, duygu yüklü ve özgün bir üsluba sahip olmuştur.
Kadınlar ve Aşk: Hayatındaki Derin İzler

Cemal Süreya’nın hayatına giren ve ona derin izler bırakan birçok kadın olmuştur. Onun aşk hayatı, şiirlerine ve kişiliğine de yansıyan tutkulu, çalkantılı ve yoğun duygularla doludur. Cemal Süreya’nın ilk eşi olan Seniha Nemli, onun ilk büyük aşkı olarak bilinir. Ancak evlilikleri uzun sürmemiştir.
Cemal Süreya’nın hayatındaki en önemli kadınlardan biri de Tomris Uyar‘dır. İkilinin ilişkisi büyük bir aşkla başlamış, ancak sonu yine ayrılıkla bitmiştir. Tomris Uyar daha sonra şair Turgut Uyar ile evlenir. Ayrılık sonrası Cemal Süreya, Tomris Uyar’a duyduğu sevgiyi ve kırgınlığı şiirlerinde sıkça dile getirmiştir.
Cemal Süreya’nın en uzun süren ve en sakin ilişkilerinden biri Zuhal Tekkanat ile olmuştur. Bu evlilikten Memo adında bir oğlu olmuştur. Süreya’nın oğlu Memo’ya karşı her zaman bir boyun eğişi olmuştur. Kendisinin babasıyla olan ilişkisinden kaynaklı olarak oğluna her zaman şefkatle yaklaşır. Süreya, babasından pek sevgi göremediğini, onun sevgisini göstermekten çekinen biri olduğunu dile getirmiştir. Ancak bazı geceler babasının, onun ve kız kardeşinin üstünü örttüğünü, sevgisini ancak bu şekilde gösterebildiğini anlatır.
Gençlik yıllarında babasıyla evlilik üzerine tartışmaları olmuştur. Babası, ona yurtdışına çıkması ve para kazanması gerektiğini, evlilik için yeterli maddi imkânlarının olmadığını söylemiştir. Bu konuşmaların etkisiyle Cemal Süreya, babasının ölümünden dört yıl önce “Sizin Hiç Babanız Öldü mü?” adlı şiirini kaleme almıştır.
Şiirinde Kadının Yeri

Cemal Süreya, İkinci Yeni şairlerinden biri olduğu için şiirlerinde zaman zaman anlamsızlık ve soyutluk görülür. Biçimin, içerikten daha önemli olduğu bir şiir anlayışı hâkimdir. Süreya’nın annesi için yazdığı Gül şiirinde bu anlayışın izleri görülür. Annesine duyduğu özlem, “gül” metaforuyla simgelenmiştir. Divan edebiyatında gül, sevgiliyi temsil ederken, Cemal Süreya için bu simge annesini ifade eder.
Cemal Süreya’nın kadınlara duyduğu büyük tutkunun temelinde sevgi arayışı ve annesinin yokluğunu kapatma çabası vardır. Dört kez evlenmiş, birçok kadınla tutkulu aşklar yaşamış; ancak hiçbirinde uzun süreli bir mutluluğa ulaşamamıştır. Aşk, onun için her zaman bir arayış ve özlem olmuştur.
“Önce öp, sonra doğur beni” dizesi, Süreya’nın en bilinen dizelerinden biridir. Bu dize, aşkı, tutkuyu ve kadınlara olan yaklaşımını en iyi yansıtan ifadelerden biridir. Şair, burada kadına hem sevgili hem de anne figürü olarak yaklaşır. Önce bir sevgili gibi öpmesini, yani aşkı ve tutkuyu hissettirmesini ister; ardından bir anne gibi doğurmasını, yani ona yeniden hayat vermesini ister. Bu dize, Cemal Süreya’nın kadınlara duyduğu yoğun sevgi, sahiplenme duygusu ve annesiz büyümenin getirdiği derin bir eksikliği yansıtır.
“Ama kadınlar, Tanrım,
Öyle sevdim ki onları,
Gelecek sefer
Dünyaya kadın olarak gelirsem,
Eşcinsel olurum.”
Bu dizeler de kadın cinsini üstün gördüğünü ve onlara olan düşkünlüğünü açıkça ifade eder.
“Sayın Tanrı’ya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler…” dizesinde ise şair, aşkı ve cinselliği sakınmadan, özgürce anlatır. Bu yaklaşımı, kadının da içinde yer aldığı bir başkaldırı biçimine dönüştürür. Kadının varlığı, toplumsal normlara karşı bir duruşun simgesi hâline gelir.
Cemal Süreya’nın şiirlerinde kadın kavramı, onun hem bireysel hem de toplumsal duyarlılığını yansıtan önemli bir tema olarak öne çıkar. Şairin hayatındaki kadınlar, onun şiirlerinde derin izler bırakmış ve bu durum, Süreya’nın eserlerinin zenginliğini artırmıştır. Kadın, Süreya’nın şiirlerinde yalnızca bir aşk nesnesi değil; aynı zamanda özlem, tutku, sevgi arayışı ve kültürel bir imge olarak yer bulur.
Kaynakça:
Karaca, Alaattin. İkinci Yeni Şiir Poetikası. Akçağ Yayınları, 2004.
Duruel, Nursel, ve Feyza Perinçek. Cemal Süreya: Şairin Hayatı Şiire Dâhil. Everest Yayınları, 2021.
Süreya, Cemal. Sevda Sözleri. Yapı Kredi Yayınları, 1990.
Bir Sohbet: Cemal Süreya.” TRT Haber, 1986. TRT Arşiv, web
Çok güzel bir içerik olmuş. Kaleminize sağlık.
Severek okuduğum yazarlardan biridir Cemal Süreya, yazını da ilgiyle okudum emeğine sağlık.